Türkçe Olimpiyatları'ndan taşan manâ 08.06.2009 Ali Ünal
Ümit yazısı, Sızıntı'nın Türkiye'de 12 Eylül darbesine varacak 'ümit kırıcı' hadiselerin yaşandığı Aralık 1980 tarihli 23. sayısının başyazısıydı. Fethullah Gülen Hocaefendi, şöyle diyordu bu başyazıda: 'Ümit, her şeyden evvel bir inanç işidir.
İnanan insan ümitlidir ve ümidi de inancı nispetindedir. Bu itibarladır ki, sağlam inanç mahsulü çok şey, bazılarınca harika zannedilmektedir. Aslında ümit, azim ve kararlılık, iman dolu bir kalbe girince beşerî normaller aşılmış olur. Bu seviyede gönül hayatına sahip olamayanlar ise bunu fevkalâdeden sayarlar.' Sonra da ümidi şöyle tarif ediyordu: 'Ümit, insanın kendi ruhunu keşfetmesi ve ondaki iktidarı sezmesinden ibarettir. Bu sezişle insan, kâinatlar ötesi Kudreti Sonsuz'la münasebete geçer ve O'nunla her şeye yetebilecek bir güç ve kuvvete ulaşır. Bu sayede zerre güneş, damla derya, parça bütün ve ruh, kâinatın bir soluğu haline gelir.'
Bir Müslüman âlim sosyolog, iki önemli tesbitte bulunur: 'İnsan vardır, sadece çok iyi bir filozoftur; insan vardır, iyi bir kumandandır; insan vardır, iyi bir idarecidir; insan vardır, bir velîdir; insan vardır, bir âlimdir. İnsan da vardır ki, bunların hepsidir. Ve bu insanın bir tarafta ölesiye sevenleri, diğer tarafta ondan ölesiye nefret edenler vardır. Hz. Ali, işte böyle bir insandır.' Böyle bir insan, hadisin ifadesiyle, iman ve nifak arasında ölçü insandır; yani 'onu mü'min sever, ondan münafık nefret eder'. Çünkü merhum üstad Necip Fazıl Kısakürek'in ifadesiyle, ilk insandan bu yana tarih içinde, en nihayet Cennet ve Cehennem'i dolduracak şekilde 'iki oluk' var olagelmiştir; 'birinden nur, birinden kir akan' iki oluk. Elbette ikinci olukta akanlar, birinci olukta akanlardan göz kamaştırıcılıkları nisbetinde nefret edeceklerdir.
Allah (cc), hiçbir zaman iltimas geçmez. Nimetlerini bahşederken, insana donanımını baştan verirken her bir insanın niyetini ve himmetini nazara alır. Bir insan ki, niyetinde Cenab-ı Allah'a en kapsamlı, en mükemmel ayna olmak, bütün hayatıyla O'nu göstermek, bütün varlığa O'nu tanıtmak, cinler ve insanlar gibi bütün sorumlu varlıkların dünyasını da âhiretini de kurtarmak, bu uğurda her sıkıntıyı göze almak vardır ve bütün himmetini bu uğurda sarf edecektir. Oturur kalkar hep bu niyetini gerçekleştirmenin ızdırabını duyar. O insan, Hz. Muhammed (sas) olur. Bir insan da vardır ki, belki aynı kapasitededir; fakat niyeti, doymak bilmez menfaatlerini, komplekslerini, hırslarını tatmindir; bir dereceye kadar da kabile, aşiret, ırk taassubu içindedir. Bu insan ise Ebu Cehil olur. İnsan, niyeti ve himmeti ile, niyet ve himmetinin hedefi ve seviyesi ile insandır.
Allah, 'bütün isimlerinin önüne mevhum bir hat çekmiş ve insanı yaratmıştır'. Dolayısıyla insan, kendindeki bütün kabiliyet ve kapasitenin asıl kaynağının Allah olduğuna tam inandığı ve nefsini bu inanç istikametinde ifna ettiği veya yeniden yoğurduğu zamandır ki; 'kendi ruhunu keşfeder ve ondaki iktidarı sezer. Bu sezişle de kâinatlar ötesi Sonsuz Kudret'le münasebete geçer ve O'nunla her şeye yetebilecek bir güç ve kuvvete ulaşır'. Artık bu, onda kâinat çapında kaynayıp duran, dünyayı da ukbayı da içine alan bir ümide dönüşür. Sırtını dayadığı Kudret sayesinde hiçbir engel tanımaz. Tek bir kişi iken bir tohum gibi bir ağaç haline gelir. Bir dalıyla büyük bir düşünce insanı, diğer bir dalıyla büyük bir velî, bir başka dalıyla büyük bir komutan, başka bir dalıyla büyük bir idarecidir ve her bir dalında yüzlerce, binlerce çiçeğe, meyveye kaynaklık eder.
Bütün büyük tarihî hamleler, oluşumlar, dönüşümler, hep böyle bir tohumun toprağa düşmesiyle başlamıştır; yerin bağrında Hz. Âdem, Ur'da Keldanî sarayında Hz. İbrahim, Mısır'da Firavun'un sarayında Hz. Musa, Filistin'de Hz. İsa ve Kâbe'nin kucağında Hz. Muhammed gibi.. ve onların mirasçıları gibi. Bu tohumların hayat düğümünü teşkil eden ve mayası niyet ile himmet olan ümidin havası, suyu, ekmeği ise iman, doğruluk, muhabbet ve istişaredir.
İnanan insan ümitlidir ve ümidi de inancı nispetindedir. Bu itibarladır ki, sağlam inanç mahsulü çok şey, bazılarınca harika zannedilmektedir. Aslında ümit, azim ve kararlılık, iman dolu bir kalbe girince beşerî normaller aşılmış olur. Bu seviyede gönül hayatına sahip olamayanlar ise bunu fevkalâdeden sayarlar.' Sonra da ümidi şöyle tarif ediyordu: 'Ümit, insanın kendi ruhunu keşfetmesi ve ondaki iktidarı sezmesinden ibarettir. Bu sezişle insan, kâinatlar ötesi Kudreti Sonsuz'la münasebete geçer ve O'nunla her şeye yetebilecek bir güç ve kuvvete ulaşır. Bu sayede zerre güneş, damla derya, parça bütün ve ruh, kâinatın bir soluğu haline gelir.'
Bir Müslüman âlim sosyolog, iki önemli tesbitte bulunur: 'İnsan vardır, sadece çok iyi bir filozoftur; insan vardır, iyi bir kumandandır; insan vardır, iyi bir idarecidir; insan vardır, bir velîdir; insan vardır, bir âlimdir. İnsan da vardır ki, bunların hepsidir. Ve bu insanın bir tarafta ölesiye sevenleri, diğer tarafta ondan ölesiye nefret edenler vardır. Hz. Ali, işte böyle bir insandır.' Böyle bir insan, hadisin ifadesiyle, iman ve nifak arasında ölçü insandır; yani 'onu mü'min sever, ondan münafık nefret eder'. Çünkü merhum üstad Necip Fazıl Kısakürek'in ifadesiyle, ilk insandan bu yana tarih içinde, en nihayet Cennet ve Cehennem'i dolduracak şekilde 'iki oluk' var olagelmiştir; 'birinden nur, birinden kir akan' iki oluk. Elbette ikinci olukta akanlar, birinci olukta akanlardan göz kamaştırıcılıkları nisbetinde nefret edeceklerdir.
Allah (cc), hiçbir zaman iltimas geçmez. Nimetlerini bahşederken, insana donanımını baştan verirken her bir insanın niyetini ve himmetini nazara alır. Bir insan ki, niyetinde Cenab-ı Allah'a en kapsamlı, en mükemmel ayna olmak, bütün hayatıyla O'nu göstermek, bütün varlığa O'nu tanıtmak, cinler ve insanlar gibi bütün sorumlu varlıkların dünyasını da âhiretini de kurtarmak, bu uğurda her sıkıntıyı göze almak vardır ve bütün himmetini bu uğurda sarf edecektir. Oturur kalkar hep bu niyetini gerçekleştirmenin ızdırabını duyar. O insan, Hz. Muhammed (sas) olur. Bir insan da vardır ki, belki aynı kapasitededir; fakat niyeti, doymak bilmez menfaatlerini, komplekslerini, hırslarını tatmindir; bir dereceye kadar da kabile, aşiret, ırk taassubu içindedir. Bu insan ise Ebu Cehil olur. İnsan, niyeti ve himmeti ile, niyet ve himmetinin hedefi ve seviyesi ile insandır.
Allah, 'bütün isimlerinin önüne mevhum bir hat çekmiş ve insanı yaratmıştır'. Dolayısıyla insan, kendindeki bütün kabiliyet ve kapasitenin asıl kaynağının Allah olduğuna tam inandığı ve nefsini bu inanç istikametinde ifna ettiği veya yeniden yoğurduğu zamandır ki; 'kendi ruhunu keşfeder ve ondaki iktidarı sezer. Bu sezişle de kâinatlar ötesi Sonsuz Kudret'le münasebete geçer ve O'nunla her şeye yetebilecek bir güç ve kuvvete ulaşır'. Artık bu, onda kâinat çapında kaynayıp duran, dünyayı da ukbayı da içine alan bir ümide dönüşür. Sırtını dayadığı Kudret sayesinde hiçbir engel tanımaz. Tek bir kişi iken bir tohum gibi bir ağaç haline gelir. Bir dalıyla büyük bir düşünce insanı, diğer bir dalıyla büyük bir velî, bir başka dalıyla büyük bir komutan, başka bir dalıyla büyük bir idarecidir ve her bir dalında yüzlerce, binlerce çiçeğe, meyveye kaynaklık eder.
Bütün büyük tarihî hamleler, oluşumlar, dönüşümler, hep böyle bir tohumun toprağa düşmesiyle başlamıştır; yerin bağrında Hz. Âdem, Ur'da Keldanî sarayında Hz. İbrahim, Mısır'da Firavun'un sarayında Hz. Musa, Filistin'de Hz. İsa ve Kâbe'nin kucağında Hz. Muhammed gibi.. ve onların mirasçıları gibi. Bu tohumların hayat düğümünü teşkil eden ve mayası niyet ile himmet olan ümidin havası, suyu, ekmeği ise iman, doğruluk, muhabbet ve istişaredir.
Bu Yayına Yorum Yapın