Büyük devlet olma ve açılım 14.12.2009 Ali Ünal
Oldukça ilgi çekicidir ki; Sevr Antlaşması görüşmelerine doğu illerimizde özerk Kürdistan kurulması maddesi de eklenir.
Tam bu sırada, İngiliz Muhibleri Cemiyeti üyesi olan ve birtakım cahil ve kasıtlı "aydın"ların Said Nursi ile karıştırdığı Said Molla'nın da aralarında bulunduğu bazı kişiler tarafından Kürt Teali Cemiyeti kurulur. Ve Sevr'de Kürt Şefik Paşa ile Ermenilerin temsilcisi Bogos Nubar arasında, İngiltere himayesinde sınırları Afganistan'a kadar uzanacak bir Kürt devleti kurulması üzerinde anlaşılır. Bediüzzaman Said Nursi, Sebilürreşad'da buna şu çok önemli tepkiyi verir:
"Bogos Nubar ile Şerif Paşa arasında akdedilen mukaveleye en kesin ve susturucu cevap, Doğu'daki Kürt aşiretleri reisleri tarafından çekilen telgraflardır. Kürtler, İslâm topluluğundan ayrılmaya asla tahammül edemezler. Aksini iddia edenler, Kürtler adına konuşma selâhiyetine sahip olmayan birkaç art niyetli kişiden ibarettir... Ermeniler, nüfuslarının azlığı sebebiyle Doğu Anadolu'da hâkimiyet iddiasında bulunamayacaklarını anladılar. Maksatlarına Şerif Paşa'yı âlet etmek istiyorlar. Onların maksadı, Kürtleri aldatmaktır. İleride ilim ve irfan açısından kendilerinden aşağı oldukları bahanesiyle Kürtleri kendilerine tâbi kılacaklardır. Aklı başında hiçbir Kürt buna rıza gösteremez. Kürtler, her şeyden önce Müslümandır. Ermenilerle aynı ırktan olup olmadıkları onları hiç mi hiç meşgul etmez. İslâm, ırkçılığı kökten reddeder. Kürtler, yabancı himayesinde bir özerkliği kabul etmektense ölümü tercih ederler. Kürtlerin ilerlemesini düşünmek, Devlet-i Âliye'ye aittir, Bogos Nubar'la Şerif Paşa'ya değil."
AK Parti iktidarı, Türkiye'nin son 25 yıldır şiddetli kanatılan bir asırlık yarasını iyi niyetle tedaviye çalışıyor. Fakat iyi niyet, her zaman yeterli değildir. İktidar, açılımlara gerekli hazırlığı yapmadan girişmiş görünüyor. Doğu ve Güneydoğu'muz üzerinde Sevr görüşmelerine dâhil edilen hedefler nasıl hiç değişmemişse, "Kürt meselesi"nde de gerçekler dünden bugüne değişmiş değildir. Dünün Kürt Teali Cemiyeti'ni, Şerif Paşa'sını, Said Molla'sını, Bogos Nubar'ını bugün DTP ve benzeri partiler ve bir kısım aydınlar temsil ediyor. Bazı dergilerde ve internet sitelerinde yapılan yayınlara göre, içlerinde birtakım rütbeli askerlerin de yer aldığı bazı Ergenekon mensuplarının Ermeni kökenli olması bir hayli düşündürücüdür. 9 Mart (1971) cunta hareketindeki gibi, sürekli olarak ve özellikle darbelerde onları kullanan ve mahkemeye çıkarılamayan perde gerisindeki asıl güçlerin ana merkezi ise yine dışarısıdır. PKK da, asla ve asla bir Kürt hareketi değildir. Ve en acısı, PKK terörüne karşı verilen askerî mücadele ve kurulup kullanılan "Hizbullah" gibi örgütler, İslâm kardeşliğiyle Türkiye'ye bağlı bulunan Kürtler içinde bir asır önce "birkaç" kişiyi geçmeyen ayrılıkçıları bir hayli artırmış ve devlete küstürmüş bulunmaktadır. İrtica bahanesiyle sürekli İslâm'ın ve Müslüman halkın ve Kürtlerin üzerine gelme ise bahis mevzuu yaramızı PKK teröründen daha fazla azdırmıştır ve azdırmaktadır. Son zamanlarda Hrant Dink gibi Ermeni aydınların ve Rahip Santoro gibi din adamlarının öldürülmesi, Ermeni tehcirinin sürekli gündemde tutulması, ülkemiz içindeki gayrimüslimleri de hedef alan cunta planları, evet bütün bunlar, yarayı daha da fazla azdırmaya hizmet etmektedir. İşte, iktidar bütün bu gerçekleri görebilmeli, sadece mevzuu çok da iyi bilemeyen bazı gazeteci aydınları değil, halkın içinde, onlarla beraber bulunan ve halkın itibar ettiği kanaat önderlerini de dinlemeli, özellikle samimi sivil toplum kuruluşlarından yeterince istifade edebilmelidir. Bir yandan, İslâm temelli değerleri kardeşliği pekiştirmede yeterince kullanırken, diğer yandan Doğu ve Güneydoğu'nun diğer bütün problemlerini çözmeye çalışmalı, bölge halkını samimi sahiplenerek, onları DTP ve PKK gibi kuruluşların kucağına atacak her türlü davranıştan sakınmalıdır.
Evet, bu problemin tam bir Türkiye problemi olduğu asla unutulmamalıdır.
Tam bu sırada, İngiliz Muhibleri Cemiyeti üyesi olan ve birtakım cahil ve kasıtlı "aydın"ların Said Nursi ile karıştırdığı Said Molla'nın da aralarında bulunduğu bazı kişiler tarafından Kürt Teali Cemiyeti kurulur. Ve Sevr'de Kürt Şefik Paşa ile Ermenilerin temsilcisi Bogos Nubar arasında, İngiltere himayesinde sınırları Afganistan'a kadar uzanacak bir Kürt devleti kurulması üzerinde anlaşılır. Bediüzzaman Said Nursi, Sebilürreşad'da buna şu çok önemli tepkiyi verir:
"Bogos Nubar ile Şerif Paşa arasında akdedilen mukaveleye en kesin ve susturucu cevap, Doğu'daki Kürt aşiretleri reisleri tarafından çekilen telgraflardır. Kürtler, İslâm topluluğundan ayrılmaya asla tahammül edemezler. Aksini iddia edenler, Kürtler adına konuşma selâhiyetine sahip olmayan birkaç art niyetli kişiden ibarettir... Ermeniler, nüfuslarının azlığı sebebiyle Doğu Anadolu'da hâkimiyet iddiasında bulunamayacaklarını anladılar. Maksatlarına Şerif Paşa'yı âlet etmek istiyorlar. Onların maksadı, Kürtleri aldatmaktır. İleride ilim ve irfan açısından kendilerinden aşağı oldukları bahanesiyle Kürtleri kendilerine tâbi kılacaklardır. Aklı başında hiçbir Kürt buna rıza gösteremez. Kürtler, her şeyden önce Müslümandır. Ermenilerle aynı ırktan olup olmadıkları onları hiç mi hiç meşgul etmez. İslâm, ırkçılığı kökten reddeder. Kürtler, yabancı himayesinde bir özerkliği kabul etmektense ölümü tercih ederler. Kürtlerin ilerlemesini düşünmek, Devlet-i Âliye'ye aittir, Bogos Nubar'la Şerif Paşa'ya değil."
AK Parti iktidarı, Türkiye'nin son 25 yıldır şiddetli kanatılan bir asırlık yarasını iyi niyetle tedaviye çalışıyor. Fakat iyi niyet, her zaman yeterli değildir. İktidar, açılımlara gerekli hazırlığı yapmadan girişmiş görünüyor. Doğu ve Güneydoğu'muz üzerinde Sevr görüşmelerine dâhil edilen hedefler nasıl hiç değişmemişse, "Kürt meselesi"nde de gerçekler dünden bugüne değişmiş değildir. Dünün Kürt Teali Cemiyeti'ni, Şerif Paşa'sını, Said Molla'sını, Bogos Nubar'ını bugün DTP ve benzeri partiler ve bir kısım aydınlar temsil ediyor. Bazı dergilerde ve internet sitelerinde yapılan yayınlara göre, içlerinde birtakım rütbeli askerlerin de yer aldığı bazı Ergenekon mensuplarının Ermeni kökenli olması bir hayli düşündürücüdür. 9 Mart (1971) cunta hareketindeki gibi, sürekli olarak ve özellikle darbelerde onları kullanan ve mahkemeye çıkarılamayan perde gerisindeki asıl güçlerin ana merkezi ise yine dışarısıdır. PKK da, asla ve asla bir Kürt hareketi değildir. Ve en acısı, PKK terörüne karşı verilen askerî mücadele ve kurulup kullanılan "Hizbullah" gibi örgütler, İslâm kardeşliğiyle Türkiye'ye bağlı bulunan Kürtler içinde bir asır önce "birkaç" kişiyi geçmeyen ayrılıkçıları bir hayli artırmış ve devlete küstürmüş bulunmaktadır. İrtica bahanesiyle sürekli İslâm'ın ve Müslüman halkın ve Kürtlerin üzerine gelme ise bahis mevzuu yaramızı PKK teröründen daha fazla azdırmıştır ve azdırmaktadır. Son zamanlarda Hrant Dink gibi Ermeni aydınların ve Rahip Santoro gibi din adamlarının öldürülmesi, Ermeni tehcirinin sürekli gündemde tutulması, ülkemiz içindeki gayrimüslimleri de hedef alan cunta planları, evet bütün bunlar, yarayı daha da fazla azdırmaya hizmet etmektedir. İşte, iktidar bütün bu gerçekleri görebilmeli, sadece mevzuu çok da iyi bilemeyen bazı gazeteci aydınları değil, halkın içinde, onlarla beraber bulunan ve halkın itibar ettiği kanaat önderlerini de dinlemeli, özellikle samimi sivil toplum kuruluşlarından yeterince istifade edebilmelidir. Bir yandan, İslâm temelli değerleri kardeşliği pekiştirmede yeterince kullanırken, diğer yandan Doğu ve Güneydoğu'nun diğer bütün problemlerini çözmeye çalışmalı, bölge halkını samimi sahiplenerek, onları DTP ve PKK gibi kuruluşların kucağına atacak her türlü davranıştan sakınmalıdır.
Evet, bu problemin tam bir Türkiye problemi olduğu asla unutulmamalıdır.
Bu Yayına Yorum Yapın