'Açılım' ve Diyanet İşleri Başkanlığı 31.08.2009 Ali Ünal
Türkiye'nin bekası, selâmeti, kalkınması ve problemlerinin çözümü adına en önemli müessese, Diyanet İşleri Başkanlığı'dır. Çünkü geçen hafta izah etmeye çalıştığımız gibi, Türkiye'nin her bakımdan ihyası, İslâm'ın ihyasıyla mümkündür.
Cumhuriyet döneminde kendisine karşı verilen resmî-gayri resmî her türlü mücadeleye rağmen halkımıza yön vermede İslâm'ın hâlâ birinci derecede etkili olması, Cumhuriyet tarihimizde ülkeye en önemli hizmet veren siyasî kadroların en azından İslâm'la barışık kadrolar olması ve halkımızın her defasında bunları tercih etmesi, tezimize delil olarak yeter.
Bu gerçeğe rağmen, dünden bugüne elbette hayırla anılmaya lâyık hizmetler de vermiş olsa, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın üzerine düşeni yapabildiğini ve kendi öneminin farkında olduğunu söylemek zordur. Burada, sistem içinde Başkanlığa tanınan statü, müesseseyi bağlayan kanunlar, Diyanet personelinin malî durumu gibi birtakım mazeretler ileri sürülebilir. İlgili her türlü mazereti hiçliğe mahkûm edecek bir gerçek vardır ki, Diyanet İşleri Başkanlığı, İslâm gibi, hayatı bütünüyle kuşatan ve insanı gerçek insan eden, ayrıca, halkımızın en fazla itibar ettiği bir dinin gücünü temsil etmektedir. Evet, üzerine düşeni yapabilmesi, yerine getirmesi gereken fonksiyonu yerine getirebilmesi için herkesten, her müesseseden önce Diyanet İşleri Başkanlığı'nın neyi temsil ettiğinin şuurunda olması ve bunun izzetini (gururu değil) taşıması gerekmektedir.
Kur'an-ı Kerim, "İman edip, imanları istikametinde salih (sağlam, yerinde, arızasız ve makbul) işler yapanlar için Rahmân, kalblere sevgi yerleştirir" buyurur. Yine Kur'an-ı Kerim, "İzzet (onur ve güç), Allah'ın, Rasûlü'nün ve mü'minlerindir" buyurur. Evet, insan olan insanın, en büyük insaniyetin temsilcisi olan mü'minin, bu temsil sıfatını üzerinde taşıyan, taşıması gereken bütün personeliyle Diyanet İşleri Başkanlığı'nın gücü, iman ve salih amelde yatmaktadır. Sistem İslâm'a, mü'mine, Diyanet İşleri Başkanlığı'na hangi statüyü tanırsa tanısın, onu hangi kanunlarla bağlarsa bağlasın, ona hangi malî imkânı tanımazsa tanımasın, mü'minde ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nda bulunması gereken ve dünyada hiçbir sistemin, gücün, kanunun önleyemeyeceği iman ve bu İslâm iman, ibadet, muamelât ve ahlâkından kaynaklanan güç ve onur, her engeli aşmada, her problemi çözmede ve sahibine bütün dünyevî statü ve makamların kat kat üstünde bir statü ve makam sağlamada eşsiz kaynaktır. Dünyanın her yerinde ve tabii ki Türkiye'de mü'minlerin ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bu güç, onur, statü ve makamı elde etmesinin önündeki tek engel ise, kendileridir.
Ramazan başlarken, Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Bardakoğlu, çok güzel bir beyanatta bulundular: "Ramazan boyunca programlarımızda teorik mesele ve tartışmalar yerine, halkımıza gerekli dinî bilgileri vermeye çalışacağız." Dinî meselelerde halkın en fazla itibar ettiği müessese olarak Diyanet İşleri Başkanlığı'nın gereksiz ve İslâm'da, halkın İslâm ile olan münasebetlerinde gedikler açacak teorik tartışmalardan uzak durması önemlidir. Bunun yanı sıra, Diyanet İşleri Başkanlığı, Kur'an kursları, imam-hatip liseleri ve ilâhiyat fakültelerinin müfredatı için projeler üretmeli, personelini, özellikle imamları, müftüleri ve vaizleri sürekli ve periyodik meslek içi eğitimlerle ve imtihanlarla başta dinî olmak üzere, halka rehberlik yapacak bilgilerle güçlendirmeli, onların manevî yönden de halka önderlik yapabilmeleri için ne yapılması gerekiyor ve ne yapabilecekse yapmalıdır. İmanları, salih amelleri, bilgi ve donanımları, maneviyat ve ahlâkları ile halkın en fazla itibar ettiği, toplumda dost-düşman herkeste an fazla saygı uyandıran insanlar imamlar, vaizler ve müftüler olmalıdır.
Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye'de en önemli olduğu kadar sorumluluğu da en ağır müessesedir ve bu ağırlığın şuuru ile hareket edebildiği takdirde, Türkiye'nin bütün meselelerinin çözümünde en büyük rolü oynayacaktır.
Cumhuriyet döneminde kendisine karşı verilen resmî-gayri resmî her türlü mücadeleye rağmen halkımıza yön vermede İslâm'ın hâlâ birinci derecede etkili olması, Cumhuriyet tarihimizde ülkeye en önemli hizmet veren siyasî kadroların en azından İslâm'la barışık kadrolar olması ve halkımızın her defasında bunları tercih etmesi, tezimize delil olarak yeter.
Bu gerçeğe rağmen, dünden bugüne elbette hayırla anılmaya lâyık hizmetler de vermiş olsa, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın üzerine düşeni yapabildiğini ve kendi öneminin farkında olduğunu söylemek zordur. Burada, sistem içinde Başkanlığa tanınan statü, müesseseyi bağlayan kanunlar, Diyanet personelinin malî durumu gibi birtakım mazeretler ileri sürülebilir. İlgili her türlü mazereti hiçliğe mahkûm edecek bir gerçek vardır ki, Diyanet İşleri Başkanlığı, İslâm gibi, hayatı bütünüyle kuşatan ve insanı gerçek insan eden, ayrıca, halkımızın en fazla itibar ettiği bir dinin gücünü temsil etmektedir. Evet, üzerine düşeni yapabilmesi, yerine getirmesi gereken fonksiyonu yerine getirebilmesi için herkesten, her müesseseden önce Diyanet İşleri Başkanlığı'nın neyi temsil ettiğinin şuurunda olması ve bunun izzetini (gururu değil) taşıması gerekmektedir.
Kur'an-ı Kerim, "İman edip, imanları istikametinde salih (sağlam, yerinde, arızasız ve makbul) işler yapanlar için Rahmân, kalblere sevgi yerleştirir" buyurur. Yine Kur'an-ı Kerim, "İzzet (onur ve güç), Allah'ın, Rasûlü'nün ve mü'minlerindir" buyurur. Evet, insan olan insanın, en büyük insaniyetin temsilcisi olan mü'minin, bu temsil sıfatını üzerinde taşıyan, taşıması gereken bütün personeliyle Diyanet İşleri Başkanlığı'nın gücü, iman ve salih amelde yatmaktadır. Sistem İslâm'a, mü'mine, Diyanet İşleri Başkanlığı'na hangi statüyü tanırsa tanısın, onu hangi kanunlarla bağlarsa bağlasın, ona hangi malî imkânı tanımazsa tanımasın, mü'minde ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nda bulunması gereken ve dünyada hiçbir sistemin, gücün, kanunun önleyemeyeceği iman ve bu İslâm iman, ibadet, muamelât ve ahlâkından kaynaklanan güç ve onur, her engeli aşmada, her problemi çözmede ve sahibine bütün dünyevî statü ve makamların kat kat üstünde bir statü ve makam sağlamada eşsiz kaynaktır. Dünyanın her yerinde ve tabii ki Türkiye'de mü'minlerin ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bu güç, onur, statü ve makamı elde etmesinin önündeki tek engel ise, kendileridir.
Ramazan başlarken, Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Bardakoğlu, çok güzel bir beyanatta bulundular: "Ramazan boyunca programlarımızda teorik mesele ve tartışmalar yerine, halkımıza gerekli dinî bilgileri vermeye çalışacağız." Dinî meselelerde halkın en fazla itibar ettiği müessese olarak Diyanet İşleri Başkanlığı'nın gereksiz ve İslâm'da, halkın İslâm ile olan münasebetlerinde gedikler açacak teorik tartışmalardan uzak durması önemlidir. Bunun yanı sıra, Diyanet İşleri Başkanlığı, Kur'an kursları, imam-hatip liseleri ve ilâhiyat fakültelerinin müfredatı için projeler üretmeli, personelini, özellikle imamları, müftüleri ve vaizleri sürekli ve periyodik meslek içi eğitimlerle ve imtihanlarla başta dinî olmak üzere, halka rehberlik yapacak bilgilerle güçlendirmeli, onların manevî yönden de halka önderlik yapabilmeleri için ne yapılması gerekiyor ve ne yapabilecekse yapmalıdır. İmanları, salih amelleri, bilgi ve donanımları, maneviyat ve ahlâkları ile halkın en fazla itibar ettiği, toplumda dost-düşman herkeste an fazla saygı uyandıran insanlar imamlar, vaizler ve müftüler olmalıdır.
Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye'de en önemli olduğu kadar sorumluluğu da en ağır müessesedir ve bu ağırlığın şuuru ile hareket edebildiği takdirde, Türkiye'nin bütün meselelerinin çözümünde en büyük rolü oynayacaktır.
Bu Yayına Yorum Yapın