Namaz, zekât ve oruç 07.09.2009 Ali Ünal
Nasıl İslâm'da imanın 6 şartı birbirini, yani bu şartlardan birine inanmak diğerlerine inanmayı da mantıken gerektirirse, aynı şekilde İs-lâm'ın beş şartı arasında da birbirini gerektirme söz konusudur.
Kur'an-ı Kerim kadın, evlât, para olarak altın ve gümüş (dolayısıyla para), salma güzel atlar (araba), (bilhassa çiftçiler veya hayvancılıkla uğraşanlar için) ehlî hayvanlar ve ekinler, günümüz açısından iş/meslek ve kazancı şehvetler olarak tarif ve takdim buyurur. Eğitilmemiş insan tabiatında bu şehvetlere tutkuyla bağlanma vardır. (Âl-i İmran/3: 14)
İnsan, bu şehvetleri tatmin için yaratılmamıştır. Bu şehvetler, dünya hayatını yaşamanın geçimliği, gereçleri olarak bir değere sahipse de, ebed için yaratılmış bulunan insanın varlık gayesi ve vazifesi, zikredilen âyetin devamındaki âyette buyurulduğu üzere, Allah'ın rızasını kazanmak ve Cennet'e ehil hale gelmektir. Bunun yolu, söz konusu şehvetlere katiyen tâbi olmamak, onların peşinde sürüklenmemekten geçmekte, bu şehvetlere tâbi olmak ise bu yolu kapamaktadır.
İşte, yine Kur'an-ı Kerim'de buyurulduğu üzere, bahis mevzuu şehvetlere tâbi olmanın önüne ancak namazla geçilir. Hakkıyla kılınan namaz, insanı bu şehvetlere uymaktan alıkoymasına karşılık, namazı önemsememek, onu terk etmek veya gerektiği gibi kılmamak, insanı bu şehvetlerin takipçisi, kölesi haline getirir ve neticede helâk çukuruna yuvarlar. Ayrıca, peygamberlerce veya onların izinde kurulan medeniyetlerin yıkılmasının da sebebi, yine namazdan uzaklaşmak ve dolayısıyla şehvetlerin takipçisi haline gelmek, şehvetlerin arkasında rekabete, karşılıklı tecavüzlere ve vuruşmalara girmektir. (Meryem/19: 59; Âl-i İmran/3: 19)
Adalet, hakkaniyet, yardımlaşma, dayanışma, sevgi, merhamet, hürmet gibi değerlerin toplamı olan İslâm, Âhiret'i hedefler ve dünyayı Âhiret'e göre kurar. Âhiret eksenli dünyada da mal biriktirmeyi ve malın belli insanlar ve kesimler arasında devredip duran bir "devlet" olmasını yasaklar; onu mümkün olduğunca dağıtarak, kapitalist bir yapılanmaya ve azgın kapitalist bir sınıfın oluşmasına izin vermez. (Tevbe/9: 34-35; Haşr/59: 6-10) Malı toplumda yaymanın en önemli yollarından biri, Mekkî bir tavır ve anlayışla ihtiyaçtan fazlasını, Medenî, yani artık Medinesi olan toplumda ise asgarî miktarı zekât olmak üzere infaktır. İnfak, onun asgarî miktarı olan zekât, hadis-i şerifin ifadesiyle, İslâm'ın insanlar arasındaki köprüsüdür. Arınma ve artma manâsıyla zekât, kalbi de, nefsi de mal şehvetinden arındırır ve İslâm'ın değerleri ikliminde maneviyatla gürleştirir, ayrıca malı da eksiltmez. Yer altı tüneli, köstebek yuvası gibi manâları olan nifakla aynı kökten gelen infak, nifakı dümdüz etmede de önemli bir faktördür. Merhamet ve hürmet, sağlıklı içtimaî yapının en önemli temel taşları olmakla, zekât, zenginlerin fakirlere merhametinin ve fakirlerde servet düşmanlığı oluşmamasının sembolüdür. Allah (cc), varlıklı insanları mal tutkusundan arındırmak, kalblerinde merhameti coşturmak ve onlara sevap kazandırmak için, belki zenginlik kendilerinin felâketi olabilecek fakirlerin bazı mallarını onların malları içinde yaratmaktadır. Dolayısıyla zekât, zenginin malındaki haktır ve onu vermemek, hem maldaki hakkı hem de fakirin hakkını gasp etmektir.
Oruç, şehvetlere uymama, şehvetleri tahrik eden yeme ve içmeyi sınırlayabilme, ayrıca Ramazan ayı, Kur'an, daha bir ibadet, takva, riyazet ve zühd ayı olmakla takva ve ibadetlerde derinleşme ve devam adına sabır ve iradeyi güçlendirir. O kadar ki, Kur'an'da bizatihî sabır ve seyahat, yani seyr u sülûk olarak da geçer. (Bakara/2: 45; Tevbe/9: 112) Bunun yanı sıra, nefse kendisinin, hayatını idamede en önemli vesileler olarak yiyip içmenin ve yiyip içilen nesnelerin, malın, zamanın ve ömrün gerçek Sahibi'ni hatırlatır ve öğretir.
Kısaca, namaz, zekât ve oruç, şehvetlere uymamanın, Allah'ın rızasını kazanmanın ve Cennet'e ehil hale gelmenin, yani gerçek insaniyete ermenin birbiriyle iç içe üç önemli yoludur.
Kur'an-ı Kerim kadın, evlât, para olarak altın ve gümüş (dolayısıyla para), salma güzel atlar (araba), (bilhassa çiftçiler veya hayvancılıkla uğraşanlar için) ehlî hayvanlar ve ekinler, günümüz açısından iş/meslek ve kazancı şehvetler olarak tarif ve takdim buyurur. Eğitilmemiş insan tabiatında bu şehvetlere tutkuyla bağlanma vardır. (Âl-i İmran/3: 14)
İnsan, bu şehvetleri tatmin için yaratılmamıştır. Bu şehvetler, dünya hayatını yaşamanın geçimliği, gereçleri olarak bir değere sahipse de, ebed için yaratılmış bulunan insanın varlık gayesi ve vazifesi, zikredilen âyetin devamındaki âyette buyurulduğu üzere, Allah'ın rızasını kazanmak ve Cennet'e ehil hale gelmektir. Bunun yolu, söz konusu şehvetlere katiyen tâbi olmamak, onların peşinde sürüklenmemekten geçmekte, bu şehvetlere tâbi olmak ise bu yolu kapamaktadır.
İşte, yine Kur'an-ı Kerim'de buyurulduğu üzere, bahis mevzuu şehvetlere tâbi olmanın önüne ancak namazla geçilir. Hakkıyla kılınan namaz, insanı bu şehvetlere uymaktan alıkoymasına karşılık, namazı önemsememek, onu terk etmek veya gerektiği gibi kılmamak, insanı bu şehvetlerin takipçisi, kölesi haline getirir ve neticede helâk çukuruna yuvarlar. Ayrıca, peygamberlerce veya onların izinde kurulan medeniyetlerin yıkılmasının da sebebi, yine namazdan uzaklaşmak ve dolayısıyla şehvetlerin takipçisi haline gelmek, şehvetlerin arkasında rekabete, karşılıklı tecavüzlere ve vuruşmalara girmektir. (Meryem/19: 59; Âl-i İmran/3: 19)
Adalet, hakkaniyet, yardımlaşma, dayanışma, sevgi, merhamet, hürmet gibi değerlerin toplamı olan İslâm, Âhiret'i hedefler ve dünyayı Âhiret'e göre kurar. Âhiret eksenli dünyada da mal biriktirmeyi ve malın belli insanlar ve kesimler arasında devredip duran bir "devlet" olmasını yasaklar; onu mümkün olduğunca dağıtarak, kapitalist bir yapılanmaya ve azgın kapitalist bir sınıfın oluşmasına izin vermez. (Tevbe/9: 34-35; Haşr/59: 6-10) Malı toplumda yaymanın en önemli yollarından biri, Mekkî bir tavır ve anlayışla ihtiyaçtan fazlasını, Medenî, yani artık Medinesi olan toplumda ise asgarî miktarı zekât olmak üzere infaktır. İnfak, onun asgarî miktarı olan zekât, hadis-i şerifin ifadesiyle, İslâm'ın insanlar arasındaki köprüsüdür. Arınma ve artma manâsıyla zekât, kalbi de, nefsi de mal şehvetinden arındırır ve İslâm'ın değerleri ikliminde maneviyatla gürleştirir, ayrıca malı da eksiltmez. Yer altı tüneli, köstebek yuvası gibi manâları olan nifakla aynı kökten gelen infak, nifakı dümdüz etmede de önemli bir faktördür. Merhamet ve hürmet, sağlıklı içtimaî yapının en önemli temel taşları olmakla, zekât, zenginlerin fakirlere merhametinin ve fakirlerde servet düşmanlığı oluşmamasının sembolüdür. Allah (cc), varlıklı insanları mal tutkusundan arındırmak, kalblerinde merhameti coşturmak ve onlara sevap kazandırmak için, belki zenginlik kendilerinin felâketi olabilecek fakirlerin bazı mallarını onların malları içinde yaratmaktadır. Dolayısıyla zekât, zenginin malındaki haktır ve onu vermemek, hem maldaki hakkı hem de fakirin hakkını gasp etmektir.
Oruç, şehvetlere uymama, şehvetleri tahrik eden yeme ve içmeyi sınırlayabilme, ayrıca Ramazan ayı, Kur'an, daha bir ibadet, takva, riyazet ve zühd ayı olmakla takva ve ibadetlerde derinleşme ve devam adına sabır ve iradeyi güçlendirir. O kadar ki, Kur'an'da bizatihî sabır ve seyahat, yani seyr u sülûk olarak da geçer. (Bakara/2: 45; Tevbe/9: 112) Bunun yanı sıra, nefse kendisinin, hayatını idamede en önemli vesileler olarak yiyip içmenin ve yiyip içilen nesnelerin, malın, zamanın ve ömrün gerçek Sahibi'ni hatırlatır ve öğretir.
Kısaca, namaz, zekât ve oruç, şehvetlere uymamanın, Allah'ın rızasını kazanmanın ve Cennet'e ehil hale gelmenin, yani gerçek insaniyete ermenin birbiriyle iç içe üç önemli yoludur.
Bu Yayına Yorum Yapın