Alevî açılımında hassas noktalar 16.11.2009 Ali Ünal
Açılımlarda gözden uzak tutulmaması gereken en ö
İkinci olarak, açılımlardan rahatsız olanları ve rahatsızlıklarının sebeplerini iyi teşhis etmek gerekmektedir. Açılımlardan, samimi endişeler taşıyan bazıları dışında, (1) kendilerini, halkına yabancı, dolayısıyla onu düşman tanıyan ve hakimiyetini devam ettirme adına problemler üreten sistemin ve sistem, dolayısıyla kendileri için var gördükleri Türkiye'nin sahipleri bilen bir azınlık rahatsızdır. (2) Bizzat Kürtler ve Alevîler içinde açılımlarla çözülmek istenen problemlerin rantını yiyen, dolayısıyla bu problemlerin bitmesini istemeyenler vardır. (3) Hemen her kesimde Türkiye'deki hakim statükodan beslenen gruplar da vardır ki, bunlar, kendilerini kabul ettirecek müsbet değerleri bulunmadığından, ülke içinde cepheler oluşturarak veya kendilerine bazı cepheler seçerek onları tenkitle varlıklarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Bu üç rahatsız grubun muhalefetleri ve sebep olabilecekleri provokasyonlar karşısında soğukkanlı olmak, kavgadan ve kavgacı üsluptan uzak durmak ve doğrular üzerinde yapıcı bir tavırla ısrar etmek, çok önemlidir.
Açılımlarda en önemli vazife, kendilerine açılım yapılan kesimlere düşmekte ve devletin de bu kesimleri muhatap almada dikkatli olması gerekmektedir. DTP, PKK ve sadece bazı Alevî dernek ve kuruluşları yegâne muhatap kabul edilirse, ne açılımlar problemleri temelden çözmeye yarar ne de uzak vadede bir yarar sağlar. Devlet, herhangi bir komplekse kapılmadan halk tabanını ve çoğunluğunu arkasına alabilmeli ve halkımızın kabul ettiği asıl temel ve birleştirici değer olan İslâm'ın birleştirici özelliğinden yeterince istifade edebilmelidir.
Alevîler de büyük çoğunlukları itibarıyla kendilerini İslâm'ın içinde mütalâa etmekte ve böyle tanınmak istemektedirler. Bunların dışında kalan bir azınlığı temsil eden bazı dernekler, Alevîliği İslâm'ın içinde görmedikleri gibi, Alevîlerin varlığını iddia ettikleri problemlerinin çözülmesinden çok, Sünnî-Müslüman çoğunluğun aleyhinde isteklerde bulunmakta, meselâ, din derslerinin kaldırılması ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nın lâğvedilmesi üzerinde ısrar etmektedirler. Zannediyorlar ki sistem, din derslerini ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nı İslâm'ın ve Sünnî çoğunluğun lehine olarak sahipleniyor. Açılımları destekleyen bazı liberaller de, ne yazık ki gerçeklere ters olarak aynı şekilde düşünüyorlar. Oysa sistem, mecburî din dersleri ve Diyanet İşleri Başkanlığı ile İslâm'ı kendini koruyacak şekilde kullanmak ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nı da buna alet etmek gayesi gütmektedir. Söz konusu isteklerde bulunan Alevîler, devlet her bakımdan dinden elini çeksin; dinî hizmetleri, din öğretim ve eğitimini de halkın kendisine bıraksın diyebilseler, samimiyetlerine inanılır. Ama bunu da diyemiyorlarsa, onların Alevîlik hakları ve açılımlardan anladıkları ve hedefleri, İslâm ve Sünnî Müslüman çoğunluk karşıtlığından başka bir şey olamaz.
İslâm içinde kalmak isteyen Alevîler, cemevlerine mabed statüsü tanınmasını istiyorlar. Oysa Kur'an, bütün Müslümanlara ayrı ve karşıt cemaatler oluşturmadan bir arada aynı mescidlerde, camilerde ibadet etmelerini emretmekte (Bakara Sûresi/2:43) ve farklılık, karşıtlık üzere herhangi bir ibadethane yapılmasına asla izin vermemektedir. (Tevbe Sûresi/9:107) Bu bakımdan, cemevlerine mabed statüsü isteme, İslâm'ın dışında olmayı istemedir. Cemevlerine ancak tekke-dergâh statüsü verilebilir ki, tekke ve dergâhların resmen tanınması devrim kanunlarına aykırı olup, baştan sona yeni bir anayasanın yapılmasını gerektirmektedir.
Aslında Türkiye, her yönden, tam kapsamlı bir "reform", bir "açılım" istiyor.
nemli nokta, açılımların devlet ile bazı veya bütün vatandaşları arasında bir mesele olmasıdır; kendisini şimdiye kadar halkının üzerinde "mutlak âmir" olarak gören devletin, halkın "benim devletim" diyebileceği bir noktaya gelme teşebbüsüdür. Ümit ederiz ki, böyledir. Yoksa halk kesimleri arasında bir mesele söz konusu değildir.
İkinci olarak, açılımlardan rahatsız olanları ve rahatsızlıklarının sebeplerini iyi teşhis etmek gerekmektedir. Açılımlardan, samimi endişeler taşıyan bazıları dışında, (1) kendilerini, halkına yabancı, dolayısıyla onu düşman tanıyan ve hakimiyetini devam ettirme adına problemler üreten sistemin ve sistem, dolayısıyla kendileri için var gördükleri Türkiye'nin sahipleri bilen bir azınlık rahatsızdır. (2) Bizzat Kürtler ve Alevîler içinde açılımlarla çözülmek istenen problemlerin rantını yiyen, dolayısıyla bu problemlerin bitmesini istemeyenler vardır. (3) Hemen her kesimde Türkiye'deki hakim statükodan beslenen gruplar da vardır ki, bunlar, kendilerini kabul ettirecek müsbet değerleri bulunmadığından, ülke içinde cepheler oluşturarak veya kendilerine bazı cepheler seçerek onları tenkitle varlıklarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Bu üç rahatsız grubun muhalefetleri ve sebep olabilecekleri provokasyonlar karşısında soğukkanlı olmak, kavgadan ve kavgacı üsluptan uzak durmak ve doğrular üzerinde yapıcı bir tavırla ısrar etmek, çok önemlidir.
Açılımlarda en önemli vazife, kendilerine açılım yapılan kesimlere düşmekte ve devletin de bu kesimleri muhatap almada dikkatli olması gerekmektedir. DTP, PKK ve sadece bazı Alevî dernek ve kuruluşları yegâne muhatap kabul edilirse, ne açılımlar problemleri temelden çözmeye yarar ne de uzak vadede bir yarar sağlar. Devlet, herhangi bir komplekse kapılmadan halk tabanını ve çoğunluğunu arkasına alabilmeli ve halkımızın kabul ettiği asıl temel ve birleştirici değer olan İslâm'ın birleştirici özelliğinden yeterince istifade edebilmelidir.
Alevîler de büyük çoğunlukları itibarıyla kendilerini İslâm'ın içinde mütalâa etmekte ve böyle tanınmak istemektedirler. Bunların dışında kalan bir azınlığı temsil eden bazı dernekler, Alevîliği İslâm'ın içinde görmedikleri gibi, Alevîlerin varlığını iddia ettikleri problemlerinin çözülmesinden çok, Sünnî-Müslüman çoğunluğun aleyhinde isteklerde bulunmakta, meselâ, din derslerinin kaldırılması ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nın lâğvedilmesi üzerinde ısrar etmektedirler. Zannediyorlar ki sistem, din derslerini ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nı İslâm'ın ve Sünnî çoğunluğun lehine olarak sahipleniyor. Açılımları destekleyen bazı liberaller de, ne yazık ki gerçeklere ters olarak aynı şekilde düşünüyorlar. Oysa sistem, mecburî din dersleri ve Diyanet İşleri Başkanlığı ile İslâm'ı kendini koruyacak şekilde kullanmak ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nı da buna alet etmek gayesi gütmektedir. Söz konusu isteklerde bulunan Alevîler, devlet her bakımdan dinden elini çeksin; dinî hizmetleri, din öğretim ve eğitimini de halkın kendisine bıraksın diyebilseler, samimiyetlerine inanılır. Ama bunu da diyemiyorlarsa, onların Alevîlik hakları ve açılımlardan anladıkları ve hedefleri, İslâm ve Sünnî Müslüman çoğunluk karşıtlığından başka bir şey olamaz.
İslâm içinde kalmak isteyen Alevîler, cemevlerine mabed statüsü tanınmasını istiyorlar. Oysa Kur'an, bütün Müslümanlara ayrı ve karşıt cemaatler oluşturmadan bir arada aynı mescidlerde, camilerde ibadet etmelerini emretmekte (Bakara Sûresi/2:43) ve farklılık, karşıtlık üzere herhangi bir ibadethane yapılmasına asla izin vermemektedir. (Tevbe Sûresi/9:107) Bu bakımdan, cemevlerine mabed statüsü isteme, İslâm'ın dışında olmayı istemedir. Cemevlerine ancak tekke-dergâh statüsü verilebilir ki, tekke ve dergâhların resmen tanınması devrim kanunlarına aykırı olup, baştan sona yeni bir anayasanın yapılmasını gerektirmektedir.
Aslında Türkiye, her yönden, tam kapsamlı bir "reform", bir "açılım" istiyor.
nemli nokta, açılımların devlet ile bazı veya bütün vatandaşları arasında bir mesele olmasıdır; kendisini şimdiye kadar halkının üzerinde "mutlak âmir" olarak gören devletin, halkın "benim devletim" diyebileceği bir noktaya gelme teşebbüsüdür. Ümit ederiz ki, böyledir. Yoksa halk kesimleri arasında bir mesele söz konusu değildir.
Bu Yayına Yorum Yapın