Hocaefendi'yi doğru anlamak 09.02.2009 Ali Ünal
İslâm dünyası, özellikle son bir?bir buçuk asırdır çok İslâmî hareketlere sahne oldu ve pek çok Müslüman aydın ve ilim adamı, bu çağda İslâm'a yaklaşım ve İslâmî hareket konusunda araştırmalar yaptılar, makaleler ve kitaplar yazdılar.
İşte, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin hareket ve düşünce çizgisinin iyi kavranması, özellikle İslâm'ın hem evrenselliğini, bütün zamanlara ve şartlara hitap edebilirliğini, hem de evrenselliği içinde modern çağın mevcut şartlarına hitabını gerektiği ölçüde kavramak ve değerlendirebilmek açısından çok önemlidir.
İslâm ve İslâm fıkhı, kitaplarda yazılı, teorik kaidelerden ibaret değildir. Ümmîliği risaletinde aslî yerlerden birine sahip bulunan Allah Rasûlü'ne (sas) inen ilk vahyin 'Oku, yaratan Rabbi'nin adıyla ve adına!' şeklinde aksiyona yöneltici bir emir olması da, bunu, yani İslâm'ın ve İslâm fıkhının kendini pratiğiyle ve manâsını aslî pratiğinde ortaya koyma hususiyetini yeterince tayin etmektedir. Bu temel nokta ne yazık ki modern dönemdeki İslâmî hareketler ve bunları inceleyen pek çok aydın ve ilim adamı tarafından gözden kaçırıldığı için konu, çok defa teorik bir tartışma ve spekülasyon malzemesi olmuştur. Diğer yandan da, Hocaefendi'nin hareket ve düşünce çizgisi, hassaten bu çizgiye ve harekete dost veya düşman pek çoklarınca da yanlış anlaşılıp yanlış yerlere çekilmiş, Hocaefendi'yi kimi müsbet kimi menfi manâda değişmekle itham etmiş veya övmüş, pek çokları da İslâm'da reform, hattâ İslâmî ahkâmın ?haşa? yetmezliği gibi iddialarla konuya yaklaşmaya çalışmıştır.
Hem evrenselliği hem de evrenselliği içinde hususi zaman ve şartlara hitap edebilirliği açısından İslâm'ı ve bu noktada Fethullah Gülen Hocaefendi'nin aksiyon ve düşünce çizgisini, yani son yarım asrın şartlarında İslâmî temsil ve tebliğini kavramak, bir manâda kendi pratiği içinde şekillenen İslâm'ın ve İslâm fıkhının ürettiği veya dayandığı usulü iyi bilmeyi gerektirmektedir. Bugün ne yazık ki belli unvanlara sahip insanlar bile usûl bilgisinden mahrum olarak konuşup yazmakta, Tefsir usulü bilmeden Kur'an, Hadis usulü bilmeden Sünnet ve Hadis üzerinde yorum ve yargıda bulunmakta, bilhassa hem usulüyle Tefsir, hem usulüyle Hadis bilmeyi gerektiren, bunları da içine alan Fıkıh Usulü'nü ise hiç bilmeden İslâm adına fetva ve hüküm verebilmektedir. İslâm ve İslâmî ilimler, başka hiçbir ilmî disiplinde olmayan derinlikte ve genişlikte usûl üzerine oturmak, bu usulleri üretmek gibi bir imtiyaza sahiptir. İşte, bu usûl, yani aslî kaideler, temeller, metodoloji çerçevesinde meseleye yaklaştığımızda, hem Tefsir, hem Hadis, hem de âdeta bütün dinî ilimleri kapsayan Fıkıh'ta karşımıza, evrenselliği içinde İslâm'ın her zaman, her şart, hattâ gerektiğinde her kişiye hitap edebilir özelliğinin kaynakları olarak nesh (nâsih-mensuh) mevzuu, muhkem-müteşabih, umumî-hususî/ta'mim-tahsis, mutlak-mukayyet/takyit gibi prensipler çıkar. Kendinden önceki bütün zamanların, risaletlerin bir bakıma meyvesi bir bakıma ağacı, kendinden sonraki bütün İslâmî hayat, düşünce, davranış, hareket ve tecditlerin modeli olma hususiyetine sahip bulunan Peygamber Efendimiz'in, 23 yıllık İslâm'ın kemali, Allah'ın nimetinin tamamlanmasıyla noktalanan risaleti döneminde pek çok âyetin lafzıyla neshedilmesi, yani tamamen kaldırılması, pek çok âyetin manâsıyla neshedilmesine rağmen lafzıyla Kur'an'da bırakılması bile, başlı başına her bakımdan İslâm'ı ve İslâmî hareketleri anlamada çok büyük önem arz etmektedir. Özellikle manâsı neshedilmiş âyetlerin Kur'an'da lafzıyla yer alması, onlardaki pek çok başka manânın yanı sıra, dünyanın şartları her zaman Peygamber Efendimiz'in bu âyetlerin hükümlerinin neshedildiği zamandaki gibi kalmayacağı gerçeğini göz önüne aldığımızda İslâmî tebliğ, hareket ve düşünce adına ayrı bir önem kazanmaktadır. İşte, Hocaefendi'nin yarım asrı bulan hareket ve düşünce çizgisinde bazen birbirinden farklı gibi görünen söz ve davranışlarını doğru anlayabilmek için bu husus son derece önemlidir.
Konuya inşallah devam edeceğiz.
ZAMAN
İşte, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin hareket ve düşünce çizgisinin iyi kavranması, özellikle İslâm'ın hem evrenselliğini, bütün zamanlara ve şartlara hitap edebilirliğini, hem de evrenselliği içinde modern çağın mevcut şartlarına hitabını gerektiği ölçüde kavramak ve değerlendirebilmek açısından çok önemlidir.
İslâm ve İslâm fıkhı, kitaplarda yazılı, teorik kaidelerden ibaret değildir. Ümmîliği risaletinde aslî yerlerden birine sahip bulunan Allah Rasûlü'ne (sas) inen ilk vahyin 'Oku, yaratan Rabbi'nin adıyla ve adına!' şeklinde aksiyona yöneltici bir emir olması da, bunu, yani İslâm'ın ve İslâm fıkhının kendini pratiğiyle ve manâsını aslî pratiğinde ortaya koyma hususiyetini yeterince tayin etmektedir. Bu temel nokta ne yazık ki modern dönemdeki İslâmî hareketler ve bunları inceleyen pek çok aydın ve ilim adamı tarafından gözden kaçırıldığı için konu, çok defa teorik bir tartışma ve spekülasyon malzemesi olmuştur. Diğer yandan da, Hocaefendi'nin hareket ve düşünce çizgisi, hassaten bu çizgiye ve harekete dost veya düşman pek çoklarınca da yanlış anlaşılıp yanlış yerlere çekilmiş, Hocaefendi'yi kimi müsbet kimi menfi manâda değişmekle itham etmiş veya övmüş, pek çokları da İslâm'da reform, hattâ İslâmî ahkâmın ?haşa? yetmezliği gibi iddialarla konuya yaklaşmaya çalışmıştır.
Hem evrenselliği hem de evrenselliği içinde hususi zaman ve şartlara hitap edebilirliği açısından İslâm'ı ve bu noktada Fethullah Gülen Hocaefendi'nin aksiyon ve düşünce çizgisini, yani son yarım asrın şartlarında İslâmî temsil ve tebliğini kavramak, bir manâda kendi pratiği içinde şekillenen İslâm'ın ve İslâm fıkhının ürettiği veya dayandığı usulü iyi bilmeyi gerektirmektedir. Bugün ne yazık ki belli unvanlara sahip insanlar bile usûl bilgisinden mahrum olarak konuşup yazmakta, Tefsir usulü bilmeden Kur'an, Hadis usulü bilmeden Sünnet ve Hadis üzerinde yorum ve yargıda bulunmakta, bilhassa hem usulüyle Tefsir, hem usulüyle Hadis bilmeyi gerektiren, bunları da içine alan Fıkıh Usulü'nü ise hiç bilmeden İslâm adına fetva ve hüküm verebilmektedir. İslâm ve İslâmî ilimler, başka hiçbir ilmî disiplinde olmayan derinlikte ve genişlikte usûl üzerine oturmak, bu usulleri üretmek gibi bir imtiyaza sahiptir. İşte, bu usûl, yani aslî kaideler, temeller, metodoloji çerçevesinde meseleye yaklaştığımızda, hem Tefsir, hem Hadis, hem de âdeta bütün dinî ilimleri kapsayan Fıkıh'ta karşımıza, evrenselliği içinde İslâm'ın her zaman, her şart, hattâ gerektiğinde her kişiye hitap edebilir özelliğinin kaynakları olarak nesh (nâsih-mensuh) mevzuu, muhkem-müteşabih, umumî-hususî/ta'mim-tahsis, mutlak-mukayyet/takyit gibi prensipler çıkar. Kendinden önceki bütün zamanların, risaletlerin bir bakıma meyvesi bir bakıma ağacı, kendinden sonraki bütün İslâmî hayat, düşünce, davranış, hareket ve tecditlerin modeli olma hususiyetine sahip bulunan Peygamber Efendimiz'in, 23 yıllık İslâm'ın kemali, Allah'ın nimetinin tamamlanmasıyla noktalanan risaleti döneminde pek çok âyetin lafzıyla neshedilmesi, yani tamamen kaldırılması, pek çok âyetin manâsıyla neshedilmesine rağmen lafzıyla Kur'an'da bırakılması bile, başlı başına her bakımdan İslâm'ı ve İslâmî hareketleri anlamada çok büyük önem arz etmektedir. Özellikle manâsı neshedilmiş âyetlerin Kur'an'da lafzıyla yer alması, onlardaki pek çok başka manânın yanı sıra, dünyanın şartları her zaman Peygamber Efendimiz'in bu âyetlerin hükümlerinin neshedildiği zamandaki gibi kalmayacağı gerçeğini göz önüne aldığımızda İslâmî tebliğ, hareket ve düşünce adına ayrı bir önem kazanmaktadır. İşte, Hocaefendi'nin yarım asrı bulan hareket ve düşünce çizgisinde bazen birbirinden farklı gibi görünen söz ve davranışlarını doğru anlayabilmek için bu husus son derece önemlidir.
Konuya inşallah devam edeceğiz.
ZAMAN
Bu Yayına Yorum Yapın