'Kürt açılımı'na gidilirken 03.08.2009 Ali Ünal
Yanlışlıkla "Kürt sorunu" diye adlandırılan problemin asıl temelleri 19'uncu asra dayanmaktadır. Bu asırda bir yandan dünyaya yayılan etnik temelli milliyetçilik akımları, diğer yandan Osmanlı Devleti içindeki etnik unsurların, farklı dine mensup olmaları sebebiyle de haricî manipülasyonlara iki kat açık hale gelmeleri ve Osmanlı Devleti'nin bu manipülasyonlardan etkilenir duruma düşmesi, "Kürt sorunu"nun temelini teşkil etmektedir.
19'uncu asırda bir taraftan Osmanlı Devleti sınırları dahilindeki farklı din ve etnik kökene sahip unsurlar özellikle haricî kışkırtmalarla ayaklanırken, diğer taraftan devletten bu unsurlar lehine ıslahat yapması isteniyordu. Bir açıdan bugünkü "Kürt açılımı"na benzeyen bu ıslahat hareketlerinin hepsi, söz konusu unsurların nihayet bağımsız devletler haline gelmeleriyle sonuçlandı. "Üniter ulus devlet" olarak ortaya çıkan Türkiye Cumhuriyeti, Lozan'da Türkiye içinde dinî azınlıklar kavramını kabul etti fakat etnik ayrılık ve azınlık kavramını kabul etmedi.
Bu, "üniter ulus devlet" olmanın tabiî bir özelliğiydi. Türkiye Cumhuriyeti, bir yandan böyle davranırken, diğer yandan ideoloji olarak benimsediği Türkçülüğü, etnik farklılıkları bir yaratılış realitesi görüp, bu farklılıkların idealize edilmesine asla prim vermeyen ve dolayısıyla bütün etnik farklılıkları potasında eriten İslâm'dan tecrit etmekle kendi temellerine dinamit koymuş oldu. Ayrıca, ülkeye hakim olan ve halktan kopuk, hattâ ona düşman oligarşik azınlık, Kürtlere hem Müslüman olmaları hem de etnik farklılıkları sebebiyle iki kat düşman hale geldi; bunun neticesinde, bir taraftan onları Türkçülük ideolojisi içinde güya asimile etmeye çalışırken, diğer taraftan sürekli dışladı. Belki de, değerleri ve tarihiyle kendi halkına düşman olarak uzun süre ayakta kalamayacağının şuuru içinde içeride sürekli bir düşmanın bulunması gayesiyle irtica ve bölücük adıyla iki tehlike üretti ve bunun da birinci hedefi Kürtler oldu.
"Kürt sorunu"nun çözümü için "Kürt açılımı" yaparken, ilk dikkat edilmesi gereken gerçek budur. İkinci olarak, Kürtleri, Osmanlı Devleti içindeki gayrimüslim ve gayrı Türk unsurlar gibi Türkiye'den koparmayan ve onların haricî bütün çabalara rağmen Türkiye içinde ayrı bir etnik unsur olarak ortaya çıkmalarını önleyen, sadece Müslümanlıkları olmuştur. Ne var ki, devletin Cumhuriyet boyu kendi ürettiği irtica ve bölücülük paranoyasıyla sürekli Kürtlerin üzerine gelmesi, nihayet PKK terörüne kısmî de olsa zemin hazırladı. Buna rağmen, PKK terörü, hiçbir zaman bir Kürt ve Kürtçü terör hareketi değildir ve olmamıştır. PKK terörü, Kürt hareketi gibi görünerek, Kürtlerle devlet arasına aşılmaz buzlar inşa etmek ve birinci merhalede Güneydoğumuzu ve Doğu Anadolu'dan da bazı yerleri Türkiye'den koparıp, ikinci İsrail halinde büyük bir Kürdistan kurmak için üretilmiş bir ABD-İsrail-Avrupa yapımı harekettir. Bu terörü bastırma adına bölgede uygulanan zulüm ve şiddet de, sadece teröre yaramıştır.
Diğer yandan, Afganistan'da Ruslar çekildikten sonra iç savaş çıkarılmasını, buna karşı Taliban'ın devreye sokulup nihayet bu ülkenin ABD tarafından işgalini unutan bazı hafıza malulleri, ABD'nin Irak'tan çekilerek, Kuzey Irak'ın da Türkiye'nin kontrolüne gireceği ve Türkiye'nin Osmanlı hinterlandına doğru nüfuzunu genişleten bir ülke olduğu destanları söylemektedirler. Oysa Osmanlı hinterlandında nüfuz sahibi bir Türkiye en azından yakın vadede yine bir ABD projesi olduğu gibi, ABD, Irak'tan çekilirken, bir yanda Irak'ta Arap-Kürt-Türk, diğer yanda hem Irak'ta hem de bölgede Şiî-Sünnî savaşının bütün faktörlerini hazırlayarak ve tutuşturarak çekilecektir. Ve bu hengâmede Kürtler lehine ıslahatla Kuzey Irak ve Türkiye Kürtlerini birleştirmiş bir Türkiye, kendisini ateşin içinde bulacaktır.
"Kürt sorunu"nu elbette çözmek mecburiyetindeki Türkiye, problemin çözümü adına "Kürt açılımı"na giderken, herhalde bu gerçeklerin de farkındadır ve ona göre davranacaktır. a.unal@zaman.com.tr
19'uncu asırda bir taraftan Osmanlı Devleti sınırları dahilindeki farklı din ve etnik kökene sahip unsurlar özellikle haricî kışkırtmalarla ayaklanırken, diğer taraftan devletten bu unsurlar lehine ıslahat yapması isteniyordu. Bir açıdan bugünkü "Kürt açılımı"na benzeyen bu ıslahat hareketlerinin hepsi, söz konusu unsurların nihayet bağımsız devletler haline gelmeleriyle sonuçlandı. "Üniter ulus devlet" olarak ortaya çıkan Türkiye Cumhuriyeti, Lozan'da Türkiye içinde dinî azınlıklar kavramını kabul etti fakat etnik ayrılık ve azınlık kavramını kabul etmedi.
Bu, "üniter ulus devlet" olmanın tabiî bir özelliğiydi. Türkiye Cumhuriyeti, bir yandan böyle davranırken, diğer yandan ideoloji olarak benimsediği Türkçülüğü, etnik farklılıkları bir yaratılış realitesi görüp, bu farklılıkların idealize edilmesine asla prim vermeyen ve dolayısıyla bütün etnik farklılıkları potasında eriten İslâm'dan tecrit etmekle kendi temellerine dinamit koymuş oldu. Ayrıca, ülkeye hakim olan ve halktan kopuk, hattâ ona düşman oligarşik azınlık, Kürtlere hem Müslüman olmaları hem de etnik farklılıkları sebebiyle iki kat düşman hale geldi; bunun neticesinde, bir taraftan onları Türkçülük ideolojisi içinde güya asimile etmeye çalışırken, diğer taraftan sürekli dışladı. Belki de, değerleri ve tarihiyle kendi halkına düşman olarak uzun süre ayakta kalamayacağının şuuru içinde içeride sürekli bir düşmanın bulunması gayesiyle irtica ve bölücük adıyla iki tehlike üretti ve bunun da birinci hedefi Kürtler oldu.
"Kürt sorunu"nun çözümü için "Kürt açılımı" yaparken, ilk dikkat edilmesi gereken gerçek budur. İkinci olarak, Kürtleri, Osmanlı Devleti içindeki gayrimüslim ve gayrı Türk unsurlar gibi Türkiye'den koparmayan ve onların haricî bütün çabalara rağmen Türkiye içinde ayrı bir etnik unsur olarak ortaya çıkmalarını önleyen, sadece Müslümanlıkları olmuştur. Ne var ki, devletin Cumhuriyet boyu kendi ürettiği irtica ve bölücülük paranoyasıyla sürekli Kürtlerin üzerine gelmesi, nihayet PKK terörüne kısmî de olsa zemin hazırladı. Buna rağmen, PKK terörü, hiçbir zaman bir Kürt ve Kürtçü terör hareketi değildir ve olmamıştır. PKK terörü, Kürt hareketi gibi görünerek, Kürtlerle devlet arasına aşılmaz buzlar inşa etmek ve birinci merhalede Güneydoğumuzu ve Doğu Anadolu'dan da bazı yerleri Türkiye'den koparıp, ikinci İsrail halinde büyük bir Kürdistan kurmak için üretilmiş bir ABD-İsrail-Avrupa yapımı harekettir. Bu terörü bastırma adına bölgede uygulanan zulüm ve şiddet de, sadece teröre yaramıştır.
Diğer yandan, Afganistan'da Ruslar çekildikten sonra iç savaş çıkarılmasını, buna karşı Taliban'ın devreye sokulup nihayet bu ülkenin ABD tarafından işgalini unutan bazı hafıza malulleri, ABD'nin Irak'tan çekilerek, Kuzey Irak'ın da Türkiye'nin kontrolüne gireceği ve Türkiye'nin Osmanlı hinterlandına doğru nüfuzunu genişleten bir ülke olduğu destanları söylemektedirler. Oysa Osmanlı hinterlandında nüfuz sahibi bir Türkiye en azından yakın vadede yine bir ABD projesi olduğu gibi, ABD, Irak'tan çekilirken, bir yanda Irak'ta Arap-Kürt-Türk, diğer yanda hem Irak'ta hem de bölgede Şiî-Sünnî savaşının bütün faktörlerini hazırlayarak ve tutuşturarak çekilecektir. Ve bu hengâmede Kürtler lehine ıslahatla Kuzey Irak ve Türkiye Kürtlerini birleştirmiş bir Türkiye, kendisini ateşin içinde bulacaktır.
"Kürt sorunu"nu elbette çözmek mecburiyetindeki Türkiye, problemin çözümü adına "Kürt açılımı"na giderken, herhalde bu gerçeklerin de farkındadır ve ona göre davranacaktır. a.unal@zaman.com.tr
Bu Yayına Yorum Yapın