Açılım mı, yeni bir strateji mi? 20.04.2009 Ali Ünal
Dinî konularda takıntıları herkesçe malum bir gazete, ÇYDD üyesi bayanları eğitim 'meleği' ilan ederek tam bir din istismarcılığı yapıyor.
Saylan, 'İmam-hatiplilere burs vermiyoruz. Bize gelenlerin siyasî görüşlerini öğrenmek zorundayız.' diyor. Başörtülülere tavrı ise malûm. Bütün söz ve tavırları, siyasî ve ideolojik davranarak eğitimde fırsat eşitliğini hiçe saydıklarını ortaya koyduğu halde, daha çok Güneydoğu'ya yönelmelerini izah için 'Temel gayemiz, eğitimde fırsat eşitliği' diyebiliyor.
Saylan, 'Burs verdiklerimizin sayısı yüz bine ulaşırsa, Türkiye artık yıkılmaz.' diyor. Saylan, Türkiye'yi, 1.000 yıl önce bu coğrafyayı milletimize vatan yapan ve 1.000 yıldır muhafaza eden büyük halk çoğunluğuna karşı korumaya çalışıyor. PKK terörüyle savaşta, haydi general çocuklarından görmüyoruz, kaç ÇYDD üyesi veya çocuğu şehit oldu; neden şehitlerimizin büyük çoğunluğunun eşi, annesi veya kız kardeşi hep başörtülü?
Siyasî ve ideolojik temelli olarak faaliyet göstermek, hattâ darbe planlarına ortak olmak, ÇYDD ve benzeri kuruluşlara serbest; Ergenekon davasından medyaya yansıdığına göre, D.K. Komutanlığı'nda, bazı üst rütbeli subaylarla gizli ilişkilere girerek kadrolaşmak, askerî okullara girişte listeler sunmak serbest; askerî öğrencileri 'kazanmak' ve elde tutmak için kızları kullanmak serbest. Bunlar ve faaliyette bulundukları her yerde kızlarla erkeklerin birlikte kaldığı öğrenci evleri açmak, ÇYDD'nin bilhassa Güneydoğulu kızlara ilgisinin asıl sebebini, 'çağdaş yaşam'dan ne anladığını ve kadına bakışını da ortaya koyuyor. Bütün bunlar, serbest olmak bir yana, Türkiye Cumhuriyeti'ni koruma adına yapılıyor. Ama Sayın Başbuğ, bazı Müslümanların 'cemaat' halindeki faaliyetlerinden rahatsız. 'Önemli olan, dinin... istismarını önlemek değil mi?' diyor ve cemaat faaliyetini, 'sosyal ve siyasî hayat üzerine ağırlık koyma arayışı' olarak değerlendiriyor. Dine inanan, yaşamaya çalışan ve kanunlar çerçevesinde faaliyette bulunan insan neden dini istismar ediyor olsun? ÇYDD'ye ve benzeri kuruluşlara, Anayasa'da yasaklanmış darbe arayışlarıyla bile serbest olan sosyal ve siyasî hayat üzerinde ağırlık koymaya çalışmak, her vatandaşın ve her bir sivil toplum kuruluşunun kanunî hakkı olduğu halde, haydi 'cemaatler' içinde olsun, kanunlar dahilinde faaliyet gösteren dindar vatandaşlara neden çok görülüyor? Başbuğ, 'Modern toplumlarda kişi cemaat üyesi olarak değil, birey ve vatandaş olarak yer almıyor mu?' diyor. Tam tersine, cemaatler, dünyanın her tarafında modern toplum yapısının en önemli unsurlarındandır. Asıl, modernite, insanları cemaatler ve her biri cemaat tipi örgütlenmeden farksız sosyal, siyasî, sivil toplum kuruluşları halinde bir araya gelmeye itmiştir. Sayın Başbuğ ve kurmayları, en azından Erich Fromm'u okuyabilirler. Sonra, partilere, sendikalara, derneklere mensubiyet vatandaş ve birey olmaya mani değil; ordunun, en katı bir cemaat örgütlenmesi halinde bütün mensuplarını yakın takibe alarak adeta tek tipleştirmeye çalışması, hak ve vazifesi olmadığı halde siyasi hayata müdahalelerde bulunması, ÇYDD ve benzeri kuruluşların tek tip insan için çalışması vatandaş ve birey olmaya mani değil de, cemaate mensubiyet birey ve vatandaş olmaya niye mani? Başbuğ, dindar/dindar olmayan ayrımına ?sanki bunu yapan cemaatlermiş gibi? karşı ama 'mütedeyyin' insanlardan ve cemaatleşmenin Türkiye için ciddî güvenlik sorunlarına sebep olabileceğinden söz ediyor. Dindarlığın, din tarafından tayin edilmiş objektif ölçüleri vardır. Ayrıca, mütedeyyin ve dindar kelimeleri, biri Arapça diğeri Farsça, aynı manâya gelir. Başbuğ'un karşısına aldığı cemaat veya cemaatlerin, bu ülkenin güvenliğine en az Emniyet teşkilatı ve ordu kadar hizmet ettiğine bütün tarihimiz şahittir.
Kanaatime göre, Sayın Nevzat Tarhan'ın isabetle teşhis ettiği ve eski KK komutanı A. Yalman'ın medyaya düşen ses kaydında da iddia edildiği üzere, Sayın Başbuğ, yeni bir strateji izliyor. Önce liberallerin büyük kısmını ve mevcut iktidarı arkasına alarak cemaat veya cemaatlerin, tabii sonra da iktidarın üzerine gelme stratejisi.
Saylan, 'İmam-hatiplilere burs vermiyoruz. Bize gelenlerin siyasî görüşlerini öğrenmek zorundayız.' diyor. Başörtülülere tavrı ise malûm. Bütün söz ve tavırları, siyasî ve ideolojik davranarak eğitimde fırsat eşitliğini hiçe saydıklarını ortaya koyduğu halde, daha çok Güneydoğu'ya yönelmelerini izah için 'Temel gayemiz, eğitimde fırsat eşitliği' diyebiliyor.
Saylan, 'Burs verdiklerimizin sayısı yüz bine ulaşırsa, Türkiye artık yıkılmaz.' diyor. Saylan, Türkiye'yi, 1.000 yıl önce bu coğrafyayı milletimize vatan yapan ve 1.000 yıldır muhafaza eden büyük halk çoğunluğuna karşı korumaya çalışıyor. PKK terörüyle savaşta, haydi general çocuklarından görmüyoruz, kaç ÇYDD üyesi veya çocuğu şehit oldu; neden şehitlerimizin büyük çoğunluğunun eşi, annesi veya kız kardeşi hep başörtülü?
Siyasî ve ideolojik temelli olarak faaliyet göstermek, hattâ darbe planlarına ortak olmak, ÇYDD ve benzeri kuruluşlara serbest; Ergenekon davasından medyaya yansıdığına göre, D.K. Komutanlığı'nda, bazı üst rütbeli subaylarla gizli ilişkilere girerek kadrolaşmak, askerî okullara girişte listeler sunmak serbest; askerî öğrencileri 'kazanmak' ve elde tutmak için kızları kullanmak serbest. Bunlar ve faaliyette bulundukları her yerde kızlarla erkeklerin birlikte kaldığı öğrenci evleri açmak, ÇYDD'nin bilhassa Güneydoğulu kızlara ilgisinin asıl sebebini, 'çağdaş yaşam'dan ne anladığını ve kadına bakışını da ortaya koyuyor. Bütün bunlar, serbest olmak bir yana, Türkiye Cumhuriyeti'ni koruma adına yapılıyor. Ama Sayın Başbuğ, bazı Müslümanların 'cemaat' halindeki faaliyetlerinden rahatsız. 'Önemli olan, dinin... istismarını önlemek değil mi?' diyor ve cemaat faaliyetini, 'sosyal ve siyasî hayat üzerine ağırlık koyma arayışı' olarak değerlendiriyor. Dine inanan, yaşamaya çalışan ve kanunlar çerçevesinde faaliyette bulunan insan neden dini istismar ediyor olsun? ÇYDD'ye ve benzeri kuruluşlara, Anayasa'da yasaklanmış darbe arayışlarıyla bile serbest olan sosyal ve siyasî hayat üzerinde ağırlık koymaya çalışmak, her vatandaşın ve her bir sivil toplum kuruluşunun kanunî hakkı olduğu halde, haydi 'cemaatler' içinde olsun, kanunlar dahilinde faaliyet gösteren dindar vatandaşlara neden çok görülüyor? Başbuğ, 'Modern toplumlarda kişi cemaat üyesi olarak değil, birey ve vatandaş olarak yer almıyor mu?' diyor. Tam tersine, cemaatler, dünyanın her tarafında modern toplum yapısının en önemli unsurlarındandır. Asıl, modernite, insanları cemaatler ve her biri cemaat tipi örgütlenmeden farksız sosyal, siyasî, sivil toplum kuruluşları halinde bir araya gelmeye itmiştir. Sayın Başbuğ ve kurmayları, en azından Erich Fromm'u okuyabilirler. Sonra, partilere, sendikalara, derneklere mensubiyet vatandaş ve birey olmaya mani değil; ordunun, en katı bir cemaat örgütlenmesi halinde bütün mensuplarını yakın takibe alarak adeta tek tipleştirmeye çalışması, hak ve vazifesi olmadığı halde siyasi hayata müdahalelerde bulunması, ÇYDD ve benzeri kuruluşların tek tip insan için çalışması vatandaş ve birey olmaya mani değil de, cemaate mensubiyet birey ve vatandaş olmaya niye mani? Başbuğ, dindar/dindar olmayan ayrımına ?sanki bunu yapan cemaatlermiş gibi? karşı ama 'mütedeyyin' insanlardan ve cemaatleşmenin Türkiye için ciddî güvenlik sorunlarına sebep olabileceğinden söz ediyor. Dindarlığın, din tarafından tayin edilmiş objektif ölçüleri vardır. Ayrıca, mütedeyyin ve dindar kelimeleri, biri Arapça diğeri Farsça, aynı manâya gelir. Başbuğ'un karşısına aldığı cemaat veya cemaatlerin, bu ülkenin güvenliğine en az Emniyet teşkilatı ve ordu kadar hizmet ettiğine bütün tarihimiz şahittir.
Kanaatime göre, Sayın Nevzat Tarhan'ın isabetle teşhis ettiği ve eski KK komutanı A. Yalman'ın medyaya düşen ses kaydında da iddia edildiği üzere, Sayın Başbuğ, yeni bir strateji izliyor. Önce liberallerin büyük kısmını ve mevcut iktidarı arkasına alarak cemaat veya cemaatlerin, tabii sonra da iktidarın üzerine gelme stratejisi.
Bu Yayına Yorum Yapın