Terörle mücadelenin olmazsa olmazları 12.07.2010 Ali Ünal

1980 öncesindeki sağ-sol kutuplaşması ve anarşi, belli merkezlerde üretilip sahneye konmuş bir darbe zemini hazırlama faaliyetiydi. 12 Eylül döneminde palazlanan PKK terörü de, elbette ona zemin hazırlayan faktörler bulunmakla birlikte, temelde yine belli merkezlerde üretilip sahneye konmuştur.

Terör, daha önce bu sütunda ifade edildiği gibi, silahlı-silahsız, açık-gizli belli bir kesimin veya yapılanmaların ve sıkı-fıkı oldukları Anglo-Saxon-İsrail ittifakının Türkiye üzerindeki kontrolünü devam ettirmesinin aracıdır ve imkân olursa nihayette Ortadoğu'da bütün Kürt bölgelerini içine alacak ama asla Kürtlere hizmet etmeyecek bir devletin kurulması hedefi de gütmektedir.

Şu halde, terörü önlemek için mücadele, öncelikle onu üreten ve kullanan iç ve dış odaklara karşı verilmelidir. Bu da, terörün dış destekçilerine karşı alternatifli dış politikalarla ve ekonomik açıdan, özellikle askerî ihtiyaçlar açısından güçlü ve mümkün olduğunca bağımsız kalınabilecek bir noktaya ulaşmayı gerektirmektedir. Terörü besleyen ve kullanan iç odaklara karşı gerekli mücadeleyi verebilmek için de sivil iktidarlar, en azından anayasa ve yasaların kendilerine verdiği yetkiyi kullanabilme cesaret ve kararlılığını gösterebilmelidir. Mücadelede inisiyatif mutlaka sivil iktidarda olmalı, asker kesinlikle demokratik-hukuk devleti olmanın gerektirdiği alana çekilip, diğer devlet kuruluşları gibi denetim altına alınmalı ve askerî teçhizat alımları, yine bizzat sivil merkezler tarafından yapılmalıdır. Teröre karşı düzenli ordunun 26 yıllık savaşta başarılı olamadığı ortadadır. Dolayısıyla, terörle mücadele müsteşarlığına bağlı özel birlikler oluşturulmalı ve teröristlerle bu birlikler savaşmalıdır. Ülke içinde asayişi sağlamada jandarma-polis ayrımı giderilmeli ve bu ikisi beraber var olacaksa bile jandarma, ordudan ayrılıp, mutlaka İçişleri Bakanlığı'na bağlı olmalıdır. Bütün bunlar, sistemimizde köklü değişiklikler, bu değişiklikleri yapabilmek de, bir daha seçilip seçilmeme kaygısı taşımayan, "bayramlık ve idamlık" iki gömleği bulunan ve "korku, tamah, statü ve servet düşkünlüğü, yolsuzluk, şan, şöhret" gibi sulardan içmemiş, bu sulara itibar etmeyen bir meclis ve sivil iktidarlar gerektirmektedir.

Bazı aydınlar, BDP gibi partilerle KCK gibi kuruluşların maksat ve mahiyetini anlamamış görünmektedir. Anayasa'da yapılan şu son değişiklikler karşısında CHP, MHP, BDP, DP ve DSP gibi partilerin ittifakı, Türkiye'nin terörün bir boyutunu teşkil ettiği asıl problemini ortaya koymaya yetmekte ve bu partilerin, bu arada KCK'nın asıl mahiyetini anlamamıza yardım etmektedir. KCK, PKK'nın şehirlere inme ve yerleşme sürecini temsil etmektedir. KCK mensupları, belediyelerin BDP'de olduğu yerlerde belediye başkanlarından daha yetkilidirler. Bu bakımdan, KCK operasyonlarından vazgeçilemez.

Terörle mücadelenin diğer boyutunu, onun zeminini yok etme teşkil etmektedir. Bunun için de, elbette fakirlikle mücadelenin yanı sıra göçü önleme, bölgedeki bütün şehir-kasaba-köy ve mezraları kaynaştırma, kolay ulaşımla birleştirme ve iç güvenliği sağlamak şarttır. Bundan da önemlisi, devlet-vatandaş kaynaşması mutlaka sağlanmalı, dolayısıyla bölgede vazife yapan bütün resmî yetkililer, halkın inancına, geleneklerine, kültür ve etnik kimliğine en azından saygılı, ayrıca dürüst, vazifeperver, hizmet âşığı insanlar arasından seçilmelidir. İkinci olarak, halkı terör örgütü ve kuruluşlarından ayırmak için, bilhassa bölgede sevilen insanlar ve sivil kuruluşlar iyi istihdam edilmelidir. Bu ülkenin ve milletin terör gibi tehlikelerden kurtulup korunması için sevgi, merhamet, hürmet, emniyet, haram ve helâli bilip haramdan ve kanunsuzluktan el çekmek gibi hasletlerle, devletten vatandaşa sevgi ve merhameti, vatandaştan devlete karşı hürmet ve itaati yerleştirmek şarttır. Bunun için de, bu milletin dini olan, şu veya bu şekilde bölgede daha etkili olan İslâm'a mutlaka muhtacız.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.