'Kürt sorunu' nereye gidiyor? 27.12.2010 Ali Ünal

Kuzey Irak'ta yayımlanan bir dergi var; bu derginin web sitesi, Türkçe, Arapça ve İngilizce olarak yayın yapıyor. Türkçe kısmında İsrail karşısında objektif gibi ama İngilizce bölümü, âdeta İsrail propagandasına ve Kürtlerle İsrail'in işbirliğinin ne kadar gerekli ve faydalı olduğuna hasredilmiş intibaı veriyor.

Söz konusu sitenin İngilizce kısmında Mossad'ın emekli generallerinden Aliayzar Jeffrey ile yapılmış bir röportaj da yer alıyor. Jeffrey, kamuoyunda tanınmamak için Arapça Gazi (Jayzi Gazi) ismi altında Molla Mustafa Barzani ile Kuzey Irak'ta birlikte çalışmış ve peşmerge güçlerine İsrail'den silâh ve malî destek temin etmiş. Şimdi İsrail'in Erbil'de konsolosluk açması ve kendisi de ilk başkonsolos olma hayalinde.

Bahis mevzuu sitenin İngilizce bölümünde mevcut Kuzey Irak yönetimine suçlamalar yöneltilirken, Büyük Kürdistan üzerinde duruluyor ve Öcalan, bütün Kürtlere bağımsızlık ve özgürlük getirecek lider olarak tanıtılıyor. Kürtlerle İsrail'in 10 kabilesi arasında tarihî ve biyolojik bağlar bulunduğu, Kürtlerle İsrail'in ezilmiş ve dışlanmış halklar olduğu ve bölgede hem İsrail ve Kürtlerin geleceği hem de İsrail'in Pakistan'dan Filistin'e bölge halkları üzerinde tesir sağlaması için Kürtler-İsrail işbirliğinin gerektiği iddia ediliyor. Türkiye'nin İsrail'le ilişkilerindeki tavrı, bilhassa İsrail'in Gazze'ye ve Mavi Marmara gemisine saldırısına Türkiye'nin tepkisi ağır şekilde eleştiriliyor. Söz konusu sitenin Türkçe bölümünde "Sünnî ve Nakşbendî bir aileye mensup" İslâmcı aydın Altan Tan'ın da 12 Eylül Anayasa Referandumu öncesinde yazdığı bir yazısı var. Altan Tan, BDP'nin referanduma katılmama kararını "muhakkak maslahatı mevhum mazarrata feda edici" argümanlara ve tamamen tekellüflü tevillere dayalı olarak âdeta müdafaa ediyor.

Bunları niçin yazdım? "Kürt sorunu" diye geçiştiriliveren büyük problem, asla bir Kürt meselesi değildir. Bu meselenin ortaya çıkıp büyümesinde Cumhuriyet döneminde ülke halkının büyük çoğunluğuna olduğu gibi Kürtlere de dinî ve etnik temelli olarak yapılan zulümlerin tesirini kimse inkâr edemez. Fakat PKK, Kürt halkının haklarını savunmak için kurulmuş bir örgüt olmadığı gibi, bilhassa Meclis'te anayasa değişikliği görüşmelerinde ve referandumda ortaya koyduğu tavırda da açıkça ortaya çıktığı üzere BDP de, Kürt halkının partisi değildir. Ahmet Taşgetiren Bey'in çok güzel yazdığı gibi, PKK'nın da, BDP'nin haklarını savunduğu halkın içine Bediüzzaman da, Ahmet Hani de ve milyonlarca dindar Kürt de dahil değildir. "Kürt sorunu" denilen meseleyi bu hale getiren "devlet uygulamaları" ile PKK ve BDP'nin politikaları aynı gayeye hizmet ettiği gibi, bu meselenin temelinde ve gayesinde bölgede ikinci İsrail olacak büyük Kürdistan devleti vardır. Ve bu devlet, en fazla Kürtlere zarar verecek ve İsrail'in çıkarları adına Kürtleri ezdirecektir.

Plan, adım adım ilerlemektedir. Kış aylarında dağda terör durmuş gibi olsa da, örgüt devlet olmaya yürümektedir. Dağdaki gücünü koruyor olmasının yanı sıra şehirlere de inmiş olup, yasama, yürütme ve yargı olarak yapılanan KCK ile, şehir konseyleriyle, mahkemeleriyle, vergilendirmesiyle, Avrupa'daki teşkilatlarıyla, Hakkâri ve Şırnak'tan içeri ilçe ilçe, il il etkisini çok daha fazla artırmasıyla, bütün Türkiye'yi meşgul edecek gündem belirlemesiyle, pek çok liberal ve İslâmcı aydının en azından gafleti ve medyanın büyük kesiminin katkılarıyla sürekli ileri harekât halindedir. İktidar, umulur ki tehlikenin tam farkındadır; ama şurası kesin ki, "Kürt sorunu" altında gelişen problemi çözecek ve kendi istikametinde emin adımlarla yürüyen bir planın var olup olmadığı hayli tartışma götürür. Bu konuda bütün kollarıyla örgütü ve BDP'yi mümkün olduğunca halktan ayırmak, halkı öncelikli muhatap kabul edip kazanmak ve problemde inisiyatifi ele geçirmek, ilk yapılacak iş olarak görülmektedir.

Problem, en azından yakın ve orta vadede Türkiye' nin en önemli problemidir.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.