PKK terörü ve iktidarlar 05.07.2010 Ali Ünal

PKK terörünün neden önlenemediği konusuna bir de iktidarlar açısından bakmaya çalışalım:

Hiçbir hükümet, Türkiye'nin meselelerine, ülkeyi bir organizma gibi düşünüp bütünlüğü içinde bakamadı. Dolayısıyla, PKK terörü de diğer meselelerimizden bağımsız, ferdî bir mesele gibi değerlendirildi. Her ne kadar fakirlik ve işsizlik terörün doğrudan sebebi değilse de, onu besleyen faktörlerdendir. Bu sebeple, bir yandan terörle mücadele edilirken, diğer yandan GAP'ın hâlâ tamamlanamaması, üstüne üstlük, Doğu ve Güneydoğu'daki, meselâ Et ve Balık Kurumu'nun et kombinalarının kapatılmasıyla bölgede hayvancılığın yok olması tehlikesinin başgöstemesi gibi, özelleştirme politikasıyla kamu iktisadî teşekkülleri (KİT) ve kâr maksadı taşımayan iktisadî devlet teşebbüslerinin satılması, bazı devlet üretme çiftliklerinin kapatılması hatadan başka bir şey değildir. Özelleştirme, Güneydoğu bölgemizde işsizliği artırmaktan başka bir şeye yaramamıştır, çünkü özel sektör bölgede işletme sahibi olmaktan kaçmaktadır.

Her hükümet, son "açılım" teşebbüsü gibi, terör karşısında kendince bir şeyler yapmaya çalıştı. Fakat bunlar, illüzyon üretmekten öte gitmedi. Bir devlet politikası gibi görünen "açılım"a da etraflı altyapı çalışmaları yapılmadan girişildi. Hükümet, Tanzimat ve Meşrutiyet dönemleri aydını gibi düşünen aydınların peşine takıldı. Güneydoğu'da halk ve onun gerçek temsilcileriyle tam temas kurulup, halkı ve bölgeyi temsil etmeyen kuruluşların tabandan tecrit edilmesi gerekirken, Diyarbakır'a giden sayın İçişleri Bakanı, halkı ve bölgeyi gerçekte temsil edenlerden kimseyle görüşmeyip, söz konusu diğer kuruluşlarla bir araya geldi. Terör karşısında en çok gerekli ve cesaret isteyen adımları atamayan hükümetler, cılız teşebbüsleri karşısında bile terörün patlayıverdiğini görünce, meseleyi yine tamamen askere havale ediverdiler. Prof. İdris Bal, "Bizzat askerlik yapmış olanlar anlatıyor: 'Mücadele ettik. 50-100 PKK'lıyı sıkıştırdık. Tam teslim alacağız, bir telefon geldi, bıraktık.'" diyor. Hükümetler, bunların ne manâya geldiğini, terörün gerçek mahiyetinin ne olduğunu düşünmek istemedi. Askeri gerçek yerine çekemedi, inisayitifi bir türlü ellerine alamadı. Yine bundan dolayı da hükümetler, İmralı'yı da kontrol edemiyor.

Terör, savaş ve işgaller, beynelmilel rant vasıtasıdır da. BM raporları, Paris banliyösüne giden uyuşturucunun % 85'inin PKK'dan gittiğini kaydediyor. Afganistan'da Taliban'ın yok etme noktasına getirdiği haşhaş ve ondan uyuşturucu elde etme faaliyeti, ABD'nin bu ülkeyi işgalinden sonra zirve yaptı. Terör yüzünden sürekli askerî malzeme alıyoruz. Bu alımlarda içeride neler döndüğünü, kimlerin ne kazandığını bilmiyoruz. Kendisinden en çok askerî malzeme alımı yaptığımız ülke de İsrail. 20 yılda İsrail'e bu alımlar karşılığı 5 milyar dolar civarında ödeme yaptık ve İsrail'in en fazla silah sattığı 5 ülkeden biri haline geldik. F-4 savaş uçağı projesini alan İsrail'in IAI firması ile M-60 tank projesini alan IMI firmasını batmaktan kurtardık. Ve İsrail'e karşı samimi de olsa üst perdeden geliştirilen siyasî retorik, ardından daha çok taviz vermemize sebep oldu. Konya'da yapılacak ortak askerî tatbikatı iptal ettik ama, yapılacak 3 tatbikatın olduğunu Mavi Marmara gemisi meselesiyle öğrendik. Macaristan'ın başşehrinde Hamas'a destek sağladığı iddia edilen Suriyeli bir işadamına suikast yapan İsrail timini taşıyan uçak, bizim hava sahamızı kullanarak bu ülkeye gitti. İsrail'in OECD'ye üye olmasına imza verdik. Nihayet, son krizle birlikte terör artış gösterince, sayın Başbakan'ın Obama'yla görüşmesinin ardından Türkiye ve İsrail heyetleri "gizlice" bir araya geliverdi.

Terör, sanki Türkiye içinde de kastî bir tasfiyeye sebep oluyor. Şehit olan rütbeli ve rütbesizlere baktığımızda bunu görüyoruz. Doç. Dr. Maya Arakon'un, "Bir gün Teşvikiye Camii'nden bir cenaze kalkarsa, bakın o zaman bu terör duruyor mu, durmuyor mu?" sözü çok önemli bir gerçeği ifade ediyor.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.