Tesbih ve hamd nedir; varlıkların tesbihini anlamaz mıyız? – Ali Ünal 20/06/2016
Önce, geçen yazımdaki bir eksiğin telâfisi gerekiyor. Kur’ân’da bir âyet ve cümlenin atıfsız gelmesi, yalnızca arada atıf gerektirecek doğrudan bir münasebetin bulunmamasından değil, bazen de, Bakara Sûresi’nin 2. âyetinin cümleleri arasındaki gibi, münasebetin atıf gerektirmeyecek kadar açık olmasındandır.
İlim edinmeye en büyük engel, bildiğini zannetme, Kur’ân’ı anlamaya en büyük engel de, meali okuyup, anladım zannetmektir. Meselâ, “Hamd, Âlemlerin Rabbi Allah içindir.” Bu meali okuyunca, âyeti anladık zannederiz; bu da, onu anlamaya engeldir. Hamdin manâsını, kelimenin marife (belgili) gelmesini, cümlenin isim cümlesi olmasını, âyette neden Allah Lâfz-ı Celâlî’nin kullanılıp, O’nun Âlemlerin Rabbi isim ve sıfatıyla nitelendiğini, hamdin Allah için olmasının manâsını tam bilmeden, âyet anlaşılmış olmaz. Bu ölçüde anlayış da, vicdanın dört rüknünden zihne, ilmî yakîne hitapla, onu tatmin edecek bir anlayıştır; daha âyette kalbe, hisse ve iradeye, ruh, sır, hafî ve ahfâya, ayrıca zevke hitapla onları tatmin edecek manâ tabakaları vardır. Bunlara ise her bir kişi, Din’i tatbik ve tecrübesinin derinliği ve vüs’ati ölçüsünde ve kendi kapasitesince ulaşabilir.
Namaz, mü’minin manevî miracı; Allah’ı arayan kâinat seyyahının O’na ulaşma yolculuğunu anlatan Âyetü’l-Kübra Risalesi, ilmî miraçtır. Hz. Üstad, bu risalenin başına “Yedi gök, arz ve içindekiler O’nu tesbih eder. Hiç bir şey yoktur ki, O’nu hamd ile tesbih ediyor olmasın, fakat siz, onların tesbihini anlamıyorsunuz. Şüphesiz O, hep halîm, hep ğafûr olmuştur.” (17:44) âyetini serlevha yapmıştır.
Fakir, Açıklamalı Meali hazırlarken, diğer pek çok meale uyarak, âyetin “siz onların tesbihini anlamıyorsunuz” kısmına, “anlayamazsınız” manâsı vermiştim. Bir gün birden zihnime “Neden bu âyet Allah’ın halim ve ğafûr oluşu fezlekesiyle bitiyor?” sorusu takıldı. Âyetin siyakı şirki reddediyor, sibakı müşrikleri ve münkirleri deşifre ediyor; kendisi, her ve her bir şeyin Allah’ı tesbih ve hamdinden bahsediyor. Böyle bir âyetin Allah’ın hilm ve mağfiretini nazara vererek bitmesi, inkâr ve şirkin –haşa– bağışlanabilecek günahlar olduğu manâsına gelir; oysa Kur’ân, bunların asla bağışlanmayacağını açıkça beyan buyuruyor. Böyle bir âyet, Allahü Tealâ’nın Azîz, Mecîd, Azîm gibi isimleriyle bitmesi lâzım.
Bu sorularla Risale-i Nur’un açtığı kapıdan âyetin içine girince, bir defa tesbih ve hamdin manâsını bilmediğimizi anladım. Sanıyoruz ki, atomlar, taşlar, ağaçlar, hayvanlar, bizim gibi Sübhânellah diyerek tesbih çeker; onların dilini de bilmediğimizden onların tesbihini anlamayız. Oysa tesbih, Cenab-ı Allah’ı tenzih, yani O’nu Zât’ında, sıfatlarında, isimlerinde ve fiillerinde her türlü şirkten, noksanlıktan, yanlıştan, O’na yaraşmayacak sıfat ve fiillerden mutlak uzak bilmek, O’nu selbî sıfatlarıyla ikrar ve ilan etmek demektir. İşte zerrelerden kürelere kadar her bir şey, varlığı, var oluşu, sıfatları, fonksiyonları, hal dili ve bizim anlamadığımız dilleriyle Hz. Allah’ı tesbih eder; yani bu ikrar ve ilanı yapar. Bununla kalmaz, O’nu Zâtî, Sübutî ve fiilî sıfatları ve isimleriyle bize tanıtır; “kim” olduğunu bize öğretir. Bu da, hamddir.
Allah (c.c.), bizi, kâinattaki her bir varlığın, her bir hadisenin bu dilini, Allah’ı tesbih ve hamdini anlayabileceğimiz bir donanımla dünyaya gönderir. Fakat, bir hadis-i şerifte de buyrulduğu üzere, aile, çevre, okul, insanın bu donanımını işlemez hale getirir ve biz, baştan sona Allah’ı tesbih ve O’na hamdeden, âyetler meşheri kâinata gözlerimizi kapatır, onları çiğner geçeriz (12:105). İşte, bahis mevzuu âyet, “Siz, onların tesbihlerini anlamıyor (ve Allah’a şirk koşuyorsunuz)” diyerek insanlara itapta bulunmaktadır. Maturidîler, “İnsan, aklıyla Allah’ı bulmak zorundadır.” derken, bu noktada haklıdırlar. Fakat, bu şirke sebep Allah’ın bize doğuştan verdiği donanımın irademiz dışında işlemez hale getirilmesi ise (çoğu insanlar bundan dolayı şirk koştuğu için) Allah, halîmdir, ğafûrdur, cezalandırmıyor ve o donanımı yeniden işletmek, vicdanımıza tevdî edilmiş Allah marifet ve imanını hatırlatmak için peygamberler gönderiyor (Eş’âriler de bu noktada haklıdır). Bundan dolayı Kur’ân’ın ve risaletin bir adı da “tezkire”dir.
Âdeta Kur’ân’ı, Din’i özetleyen bir âyet. Ama hayfa ki, Kur’ân’ı da, O’nun lekesiz dürbünü Risaleleri de mehcur ettik.
Bu Yayına Yorum Yapın