Din adına siyasetten ümitlenmeli mi? – Ali Ünal 16/05/2016
Fakir, siyasetle aktif olarak 1973 yılında İmam-Hatip son sınıfta iken buluştum. Arkadan gelen 4 üniversite yılım hızlı MSP taraflısı olarak MTTB içinde geçti. İlk reyimi de 5 Haziran 1977 genel seçimlerinde kullandım ve MSP’ye rey verdim.
Seçim öncesi kaldığım üniversite yurdunda MSP’li arkadaşlar arasında anket yapmıştım ve herkes MSP’nin 60-70 civarında milletvekili çıkarmasını bekliyordu. Fakat Risale-i Nur dairesinde yetişmiş, Erzurum’a üniversiteye gelince MSP’lileşmiş bir arkadaş, MSP için 30 milletvekili tahmininde bulundu.
Kızdım ve arkadaşa “Senin Nurculuğun tuttu!” dedim. Fakat 1973 seçimlerinde 48 milletvekili çıkaran MSP, bu defa 24 milletvekili alabilmişti. Seçimden sonra o arkadaşa “Bu sonucu nasıl bildin?” diye sordum. “Seçimlerden önce Erzurum’a Hocaefendi geldi ve sohbet esnasında MSP’nin bu seçimlerde yarıya düşeceğini söyledi. Ben 24 diyecektim ama çekindim ve 30 dedim.” dedi. Kaldı ki, o seçimlerde Hocaefendi ve arkadaşları, İzmir’de merhum Yaşar Tunagür ve Turgut Özal sebebiyle reylerini MSP’ye vermişlerdi. O gün siyasetle arama tam mesafe koydum.
Ciddî ve yoğun okuma ve yazma ile tanıştığım andan itibaren fıtrî bir sevkle Kur’ân ve günümüzde İslâm’a hizmet yolu üzerinde yoğunlaştım. Nitekim 1983 ve 1984’te yayınlanan ilk iki ciddî çalışmam Mekke-Rasûllerin Yolu sözkonusu ikinci mevzu, Kur’ân’da Temel Kavramlar birinci mevzu ile alâkalıydı.
İran devrimiyle birlikte Peygamber Efendimiz’den (s.a.s.) Cumhuriyet’e bütün İslâm tarihi ve bilhassa Şiîlik ve Sünnî-Şiî tartışmaları üzerinde yoğunlaştım. Bu iki konuda uzmanları dâhil fakir ölçüsünde yoğun araştırma yapan azdır diyebilirim. Nihayet kader, fakiri mecburî istikamet olarak 1985 ortalarından itibaren Risale-i Nur’a yöneltti.
Risale-i Nur’u büyük bir açlıkla okudum. Kafamdaki bütün sorular, büyük ölçüde ve tam ikna edici şekilde cevabını buluyordu. Sünnî-Şiî meseleleri konusunda 4. Lem’a, 100’de 90 tam kâfi gelmişti. Kur’ân’a yaklaşım ve onu anlayabilme gayreti hususunda bilhassa Muhakemât girişli İşârâtü’l-İ’câz ve 25. Söz, âdeta başka kaynağa ihtiyaç bırakmayacak ölçüde ve seviyedeydi.
İslâm’a hizmet yolu konusunda da, tamamen Risale-i Nur kaynaklı ama âyetlerle desteklenen, belki daha doğru bir ifadeyle, tamamı Kur’ân kaynaklı olup, Risale-i Nur’da geçen ve Şahdamar Yayınları ile hazırlamaya çalıştığım Hizmet Rehberi’ne alınmış düsturlar yeterince aydınlatıcı ve doyurucuydu.
Bu konuda meselenin özü şuydu: İslâm, her bakımdan bütün, “efrâdını câmi, ağyarını mâni” bir dindi ve hayata hayat olma yolu da tamamen kendine aitti. Tarih boyu her peygamber bu yolu takip etmişti. Önemli olan, sapmadan bu yolda gidebilmekti ve Allah rızasından başka bir gaye de olamazdı. Dünya adına bir neticenin alınıp alınmaması tamamen Allah’a aitti. Bu yolda binlerce peygamber şehid edilmiş, Kur’ân’da zikri geçen rasûllerin çoğu, dünya adına bilhassa siyasîlerin güttüğü hedefe ulaşmadan dünyadan göçmüştü.
Ama bütün nebîler ve rasûller, vazifelerini tam yapmışlardı. Söz konusu yol, bir ağacın tohumundan meyve vermesine veya anne karnında aşılanmış bir yumurtacığın dünyaya gelip, tam kıvamında insan oluncaya kadar kendine has olarak takip ettiği yol gibiydi.
Bu gerçek karşısında siyaset âleminde olup bitenleri artık ciddî takip etmedim desem yalan olmaz. Bu sebeple ve bir takım yan gerekçelerle de AKP’yi de benimsemedim; 2011 seçimlerine kadar reyimi vermedim ve “efradını câmi, ağyârını mâni” ve her bakımdan kendisi olan İslâm’a hizmet için gerekli her meşrû sebebin de İslâm içinde aranması gerektiğine inandım.
Bu arada, 2002 Kasım’ında iktidara gelen AKP ile yaptığım bazı tenkitlere cevabî mailler alıyordum: Şöyle deniyordu: “Gül devri -Abdullah Gül de başbakandı ya- bunlarla gelecekse karşı mı çıkalım?” Böyle bir şey olacak olsaydı ve böyle bir şeye inansaydım AKP içinde yer alırdım. Ama Allah’a hamdolsun, Erdoğan’la iki kelimelik bile konuşacak kadar münasebetim olmadı.
1985’ten bu yana artan bir itmi’nanla hep aynı çizgideyim.
a.unal@yenihayatgazetesi.com
Bu Yayına Yorum Yapın