Mitingler, kutlamalar, yargılamalar… – Ali Ünal 02/06/2016

17-25 Aralık sürecinden bir müddet önce bir telefon aldım. Üniversite yıllarında MTTB içinde birlikte bulunduğumuz ve çok sevdiğim biri idi. 35 yıl sonra hal-hatır soracak, o günleri yad edecek diye beklerken şöyle dedi: “Bosna-Hersek’te Cemaat’in üniversitesi varmış; kızımın oraya kaydolabilmesi için yardımınız olur mu?” Okuldan haberim olmadığı gibi, ilgili kimseleri de tanımadığımdan yardımcı olamayacağımı söyledim. Böyle idi (inşaallah 10 katıyla yine böyle olacak): Bir zaman çocuklarının Hizmet’in müesseselerinde okuyabilmeleri, kalabilmeleri veya bu konuda ücret indirimi için tavassut isteyen eskinin pek çok “mücahid”i şimdi Hizmet’le “cihad kervanı”nda. O eski dostun şimdiki tavrını bilmiyorum.
MTTB belgeselleri yayınlanıyor, dizileri çekiliyor. MSP’nin başlatıp sürdürdüğü ve AKP’nin devraldığı fetih mitingleri yapılıyor, Ayasofya önünde namazlar kılınıyor. Malûm cephede değişen hiçbir şey yok. Böyle toplu namazlar, 12 Mart 1971 öncesi kılınırdı. Böylesi gösteriler, mitingler yapılırken, MTTB içinde bulunduğum bir zaman, Sızıntı’nın bir başyazısında, o gün bu gündür hiç aklımdan çıkmayan bir ifadeyi görmüştüm: “Bahara giderken yoldaki sarı çiçeğe takılıp kalma.” 1977 seçimleri öncesinde mitinglerden birine katılan kardeşim, yıllar sonra şu itirafta bulunacaktı: “O miting günü, İkindi namazını kılmamıştık.”
Kur’ân, hakkı yatağında altta akan ve gittiği her yere hayat taşıyan suya, bâtılı ise bu su üzerinde biriken köpüğe benzetir. Bâtıl, gürültülüdür, tahripkârdır, riyakârdır, gösterişçidir, enaniyeti azdırır, menfaatçidir, münafıktır, şöhretperesttir, sahip olmadığı faziletler ve gerçekleştiremediği başarılarla bilinmek ve övülmek ister. Hak, sessizdir; şan, şöhret, gösteriş gibi pespayeliklerden yılandan kaçar gibi kaçar; canı ve malı Allah’a satmayı gerektirir ve müspet, yani yapıcı, inşa edici hareket ister; bu hareket ise nefse rağmendir. Bundan dolayı, Hizmet gönüllülerinin sosyal medyada ağız kavgalarına girmeleri, cedelleşmeleri, en büyük sermaye olan ve hizmete, Kur’ân’a, duaya, namaza, okumaya, tefekküre harcanması gereken zamanlarını ve enerjilerini bu şekilde harcayıp boşalmaları, bazılarının kendilerine hakem kürsüsü kurup, hemen her meselede bir cümleyle ahkâm kesmeleri, doğrusu fakire şayan-ı tasvip gelmiyor. Mü’minin her fiili, muhtevasıyla da, üslûbuyla da, Kur’ân’da buyrulduğu üzere, iman, salih amel, hakkı tavsiye ve yayma, sabrı tavsiye, merhameti tavsiye, ıslah, ma’rufu ve yardımlaşmayı teşvik için olmalıdır.
Geçmişte kalmış müesseseler, manevî şahsiyetler (tüzel kişilikler); tarihe mal olmuş şahıslar ele alınabilir; bu konularda belgeseller, değerlendirmeler yapılabilir. Fakat bütün bunlarda doğru ve samimiyet esas olmalı; tarafgirlikten kaçınılmalı; bilhassa bir şekilde hizmet etmiş ve artık vefat etmiş şahıslar iyilikleriyle anılmalı, gıybetin en şenîsi olan ölmüşlerin gıybetinden uzak durulmalı; tahliller, fikirler ve fiiller etrafında, ilme dayalı, dedikodu tavır ve üslubundan uzak ve müspet hizmet olacak şekilde yapılmalıdır. Bu hususta şu iki ölçü bilhassa önemlidir: (1) Dergisini malî müdayaka sebebiyle çıkaramayınca Hz. Bediüzzaman’ın yorganını satıp parasını kendisine gönderdiği merhum Necip Fazıl Kısakürek’in geçmişlerde kalmış bir günahı bir mecliste söylenince orada bulunan önemli bir zat, konuşana derhal müdahale eder ve “Sus” der; “Şahsî günahını fâş etmek ne demek oluyor? Hizmetine bakarız!” (2) Hz. Bediüzzaman der ki: “Biri kâfirce, diğeri mü’mince iki bakış açısı vardır: Kâfirce olanı şudur: Diyelim ki, bir ağaca meyvelerinden bakar, meyveler içinde 2’si çürüktür ve “Bu ağaç çürük” der. Veya 1000 kapılı bir sarayın 2 kapısının kapalı olduğunu görür ve “Bu saraya girilemez!” der. Mü’min ise, ağaca kökünden başlayarak bakar; kök sağlam, gövde sağlam, dallar, yapraklar hepsi yerinde; meyveler içinde 2’si çürük; “Ağaç sapasağlam. 2 meyvesinin çürüklüğü kendilerinden, kendi içlerinde bir ârızadan kaynaklanıyor.” hükmüne varır. Veya mü’min, 1000 kapılı sarayın kapalı 2 kapısı için “998 kapı açık; 2’si bir hikmete binaen kapatılmış olmalı. Bu saraya elbette girilir.” der. Evet, dünyada çürüğü, kapalı kapısı olmayan mı var? Kendi çürüklerimiz gözümüzü doldurmalı. Hiç bir zaman haktan sapmamalı, ölçüler sağlam ve İslâmî olmalı ve değerlendirmeler kesin bilgiye dayanmalı.
a.unal@yenihayatgazetesi.com

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.