Münafıklar ve sığınakları – Ali Ünal 14/07/2016
Kişi itikaden münafıksa kâfirdir; Ateş’te kâfirin de altındadır. Çok zaman da olur ki, kişi itikaden şu veya bu derecede mü’min olmakla beraber pek çok nifak sıfatıyla malûldür. Kur’ân-ı Kerim, Bakara Sûresi’nin başında 3 âyetle mü’minleri tavsif edip övdükten, 2 âyetle iman istidadını yitirmiş kâfirleri zemmedip nazara verdikten sonra 13 âyeti (sayılar da önemli) münafıklara, onların davranışlarına, sıfatlarına ayırır. Bunun bazı sebeplerini Hz. Bediüzzaman (r.a.), şöyle açıklar: “Düşman, meçhul kaldığı zaman daha zararlı olur. Hannâs (kandırıcı, karıştırıcı) ise daha habistir; yalancı ise fesadı daha şiddetlidir; içeriden ise zararı çok daha büyüktür. Münafık, dâhilî düşmandır; haricî düşman dayanışmayı artırırken, dâhilî düşman, cesareti kırar, kuvveti dağıtır. Nifakın İslâm ve Müslümanlar aleyhindeki cinayeti pek büyük olmuştur. Mevcut karmakarışık, zelzeleye tutulmuş halimiz, nifak sebebiyledir. Münafığın, küfür dışında alay, hile, aldatma, ikiyüzlülük, yalancılık ve riyakârlık gibi daha pek çok cinayetleri vardır. Dolayısıyla, onları ve hallerini uzun uzun teşrih etmek, elbette uygun olandır.”
Bediüzzaman, yine münafıklar hakkındaki ilk üç âyetten hareketle şunları yazar: “Münafıklar, muhali talep eden, yani Allah’ı ve mü’minleri kandırabileceklerini sanan ahmak tiplerdir. Menfaat gayesiyle bizzat kendilerine zarar veren beyinsizlerdir. Zararlarına olan ile menfaatlerine olanı birbirinden ayıramayan cahillerdir. Tıynetleri bozuk, sağlık kaynağı olması gereken kalbleri hasta ve hayat kaynakları ölmüş rezillerdir. Şifa talep ederken hastalıklarını ağırlaştıran zelillerdir. Bir insan ve karakteri için en çirkin alâmet olan yalancılıkla teşhir edilmektedirler. Yalan, küfrün temelidir; belki küfür, bizzat yalan, hem de en baş yalandır. Yalan, nifakın da birinci alâmetidir. Yalan, Allah’ın kudretine iftiradır ve Rabbânî hikmetin tam zıttıdır. Yalan, yüce ahlâkı yok eder. Yine yalandır ki, büyük ve yüce teşebbüsleri pis ve kokuşmuş lâşelere dönüştürmüştür ve Âlem-i İslam’ın içine her türlü zehir, yalan sebebiyle yayılmıştır. İnsan, yine yalan sebebiyle dumura uğrar; ahlâk ve maneviyatı bozulur, güzel halleri çirkinleşir. İnsanlığı kemalât zirvelerine ulaşmaktan alıkoyan, onun terakkisinin önünü kesen ve kapasite ve kabiliyetlerini işlemez hale getiren yalandır. Yalan, Müseylime-i Kezzab ve benzerlerini esfel-i sâfiline atmıştır. Yalan, insanın sırtında onu hedefine doğru gitmekten alıkoyan ağır bir yüktür. Yalan, riyanın babası, yapmacıklık ve dalkavukluğun anasıdır. Bu sebeplerden dolayıdır ki yalan, Arş-ı Azîm’in üstünden gelen lânet, tehdit ve ölüm fermanına hedef kılınmıştır. Ey insanlar, bilhassa ey Müslümanlar! Âyet (2:10), sizi dikkate davet ediyor.”
Sûre’de söz konusu bölümde “Münafıklar, koşarcasına şeytanlarına varıp, onlarla halvet olduklarında, ‘Biz sizinle beraberiz’ derler” buyurulur. Müfessirlerin ittifakıyla, âyetteki şeytanlardan kasıt Medine’deki bazı Yahudilerdir. Medine’de münafıkların arkasında onları idare ve İslâm aleyhine sevk eden Yahudiler vardı. Bu sebeple münafıklar, mü’minler içinde namaz kıldıkları, iman ikrarında bulundukları için zaman zaman koşarcasına “şeytanları”na sığınır, onlarla gizli mahfillerde halvet olur ve “Emin olun, biz sizinleyiz!” diye onlara teminat verirler, onları her zaman arkalarında görmek isterlerdi.
Sahabe, hadiste “Allah’ın nuru ve basiretin kaynağı” olarak tarif buyurulan imandan kaynaklanan engin firaset ve basiretiyle münafıklardan korundu; ama zamanla imanımız ve onunla birlikte firaset ve basiretimiz zayıfladı; zayıfladı da, Hz. Üstad’ın da ifade ettikleri gibi, nifakın Âlem-i İslâm’daki cinayeti pek şiddetli oldu. Tarih, misliyle, değişmeyen mahiyetler üzerinde yeni özneler ve hadiselerle tekerrür eder. Efendimiz’in dönemi de, bütün tarihi anlamada yanıltmaz şablondur.
a.unal@yenihayatgazetesi.com
Bu Yayına Yorum Yapın