Kur’ân neden ve nasıl garip ve mehcûr? – Ali Ünal 06/06/2016
Hadis-i şeriflerde, “Kur’an, Allah’a göklerden, yerden ve onlarda bulunan her şeyden daha sevimlidir. Kur’an’ın diğer bütün sözlere olan üstünlüğü, Aziz ve Celîl olan Allah’ın yarattıklarına olan üstünlüğü gibidir. Sizden öncekilerin tarihi, sizden sonrakilerin haberi ve aranızdaki meselelerin hükmü ondadır. Kur’an, hak ile batılı birbirinden ayıran kesin bir hükümdür. O, bir eğlence değildir. Her kim zorbalığından dolayı onu bırakırsa, Allah onu boynundan kırar. Her kim hidayeti ondan başkasında ararsa, Allah onu dalâlete atar. O, Allah’ın sağlam ipidir. O, zikr-i hakîmdir. O, sırat-ı müstakîm’dir… Ona dayanarak konuşan doğru konuşmuş, onunla amel eden sevap kazanmış, onunla hükmeden adalet yapmış ve ona çağıran doğru yola çağırmıştır.” buyrulur.
Kur’ân böyle iken, âyet-i kerimede Allah Rasûlü’nün Âhiret’te “Halkım bu Kur’ân’ı mehcûr kıldı!” (25: 30) şikâyetinde bulunacağını okuyoruz. Mehcûr, “kendisinden hicret edilen” demektir; hicret, Din’in yaşanamadığı küfür diyarından ve bir de günahlardan yapılır. Yani, “Halkım bu Kur’ân’ı mehcûr kıldı!” şikâyeti, “Halkım, Kur’ân’a kendisinden kaçılacak bir kötülük, bir mikrop bataklığı muamelesi yaptı ve böyle bir bataklıktan kaçar gibi Kur’ân’dan kaçtı!” şikâyetidir.
Kur’ân, ilk inişi döneminde bu muameleyi gördüğü gibi, en az o kadar şenîsini son 1,5 asırdır görüyor. Kur’ân, her türlü doğru ilmin ve bütün hakikatlerin biricik kaynağı olarak görülmemekle bu muameleyi görüyor; Kur’ân, “Rabb’ine andolsun ki, aralarında baş gösteren anlaşmazlıklarda seni hakem veya hâkim kabul edip, sonra da senin verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı ve itiraz duymadan tam bir teslimiyetle bağlanmadıkça iman etmiş olmazlar.” (4: 65) ikazına rağmen, meselelerin çözümünün kaynağı olarak görülüp kabûl edilmemekle bu muameleyi görüyor.
Bir zaman bir Müslüman “edebiyatçı”, Rilke’yi anlatmak için mi, yoksa Rilke’yi, Boudelaire’i veya bilmem hangi Batılı şairi okuduğunu satmak için mi, “Rilke’yi 105 defa okudum, anlayamadım, tekrar okuyacağım!” diye yazıyordu. Bu cümle karşısında o zaman “Rilke’yi 105 defa okuyup da anlamadıysan, 1000 defa da okusan anlamazsın; demek ki, anlama kapasitesinden yoksunsun, senin için 1 defa okumakla 1000 defa okumak aynıdır. 105 defa Rilke okurken 1 defa Kur’ân okusaydın!” şeklinde verdiğim iç tepkiyi, bu söz aklıma geldikçe hep veririm.
Evet, Kur’ân, “okuma, okunan” manâsına gelmesine ve ilk emri “Oku!” olmasına rağmen okunmamakla; kendisine “Rilke”lere, medyaya, sosyal medyaya, bir romana, televizyona… ayrılan zamanın belki çeyreği kadar bile olsun zaman ayrılmamakla; manâları, hakikatleri aktüalite kadar olsun merak edilmemekle mehcûr muamelesi görüyor. Kur’ân, aynı zamanda bir irşad kitabıdır; irşada muhatap insanların her zaman yüzde 99’u avamdır; dolayısıyla Kur’ân, öncelikle ve zahiriyle avama seslenir ve bu sebeple ilk anda basitmiş gibi gelir. Oysa o, içine girildikçe sonuna ulaşılamayacak bir ummandır. İşte Kur’ân, bu gerçekten de gafletle, ilk defa deniz gören bir çobanın “Burada ne güzel koyun otlatılır!” demesi, sınırsız, sonsuz bir okyanusun mera telâkki edilmesi gibi telâkki edilmekle, hattâ onunla meşgul olmanın küçümsenmesiyle mehcûr muamelesi görüyor.
Kur’ân, 14 asır önce 23 yıl içinde inmiş ve mazide kalmış bir kitap muamelesi görmekle; her an herkese inmekte olduğundan gaflet edilmekle; temel her meselemizin cevabını bulabileceğimiz inancıyla okunmamak ve mütalâa edilmemekle; hadiselerden bağımsız ele alınmak ve teoriler mecmuası gibi değerlendirilmekle; manâlarına, hakikatlerine nüfuz edilse de, bu defa hayata hayat yapılmamakla; bir akademik inceleme mevzuu görülmekle; zihinler, kalbler onunla şekilleneceğine, başka vadilerden beslenmiş zihinlerin kendilerini ona hakem kılmasıyla mehcûr muamelesi görüyor.
Kur’ân, kendisine başta nakledilen hadislerde ifade buyrulan değer verilmezse kendisini açmaz; o, her bakımdan en doğruya hidayet eden bir kitap, bir şifa ve rahmet iken, yanlış düşünen, yanlış tartan ve yanlış değerlendirenlerin ancak kaybını arttırır (17: 9, 82).
Evet, bilhassa her Ramazan, Allah Rasûlü’nün “Halkım bu Kur’ân’ı mehcûr kıldı!” şikâyetinin mahkûmu olmamak için bir fırsattır.
a.unal@yenihayatgazetesi.com
Bu Yayına Yorum Yapın