Saatleri Ayarlama Enstitüsü ve Türkiye | Halit Emre Yaman



Ahmet Hamdi Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde kendi halinde, sıradan bir insan olan Hayri İrdal’ın hatıralarını kendi ağzından anlatır. Kitabı okurken Türk toplumunun son 150 yıllık serencamesi gözünüzün önünden bir şerit gibi geçer. Aslında bu roman Cumhuriyetin kurulması ile hızlanan kısır siyasi çekişmeler ve medenileşme yolundaki absürtlüklerin bir yansımasıdır. Kahramanımız Hayri İrdal’ın hayatı da Halit Ayarcı ile tanışmasından sonra değişir.

Her şey Halit Ayarcı’nın bir boşluktan yararlanmasıyla başlar; ayarı bozuk saatler düzeltilerek toplum daha medeni hale getirilecektir. Hayri İrdal projeyi çok saçma bulur ama Halit Ayarcı cerbeze kabiliyeti ve yüksek makamlarla irtibatı sayesinde hiçbir işe yaramayan enstitü kurulur.

Halit Ayarcı, muhataplarına dünyevi zevkler sunarak onları ele geçiren ve kullanan modern bir şeytandır. Yalan ve göz boyama ile yaptığı her iş kendisinin ve yakın çevresinin hayat standardını yükseltme üzerinedir.

Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün kurulmasıyla var olmayan insanlar kahraman ilan edilir ve araştırma cehdinden uzak, düşünmeyen insanlar da hemen buna inanır. İnsanların cehaleti ranta çevrilir. Menfaatçiler de hemen ortama ayak uydurur ve bir sürü boş iş yapılır. İtiraz eden, karşı çıkanlar ise şeytanca operasyonlarla susturulur.

Bir süre sonra Halit Ayarcı da kendi uydurduğu yalanlara inanmaya başlar ve gündemden düşmemek için elinden geleni yapar. Böylece milletin parası bir güruha peşkeş çekilmiş olur. Başarı olarak gösterilen şeyler aslında bilginin, emeğin, gayretin değil, beyinsiz güruha yutturulan illüzyonlardır. Olan bitene ilk zamanlar kayıtsız kalan Hayri İrdal bir süre sonra ortama ayak uydurur. Çünkü iyi bir maaşı ve toplumda saygın yeri vardır. Bunları kaybedip yine sıradan bir adam olmak istemez.

Bunları geçmişte yaşadık. İktidara gelen hükümetteki bakanlar yeni projeler ortaya koyar, bütçeler ayrılır, uzmanların atamaları yapılır ama bir sonraki bakan o projeleri beğenmeyip çöpe atar ve kendi projesini hayata geçirmek ister. Kimse de eski projenin niçin devam ettirilmediğini sorgulamaz. Sorgulasa ne olacak; siyasetçi de cevap mı yok? Hem sorgulasa eline ne geçecek? İşten atılmalar, mahkemeler, terörist ilan edilmelerden başka?

Ehil insanların müdahalesi ile enstitü kapanınca olan olur. O güne kadar kısa yoldan servet sahibi olanlar, bir anda popüler olan sıradan insanlar altlarındaki koltuklardan olunca hızlı bir şekilde saf değiştirir ve o imkânları kendilerine sağlayanları yerin dibine batırırlar.

Bu davranışa da hiç uzak değiliz; işte Hizmet ve mensuplarının yaşadıkları… Dün yere göğe sığdırılamayan kişiler ve icraatları bugün yalanlar ve algı operasyonları ile yerin dibine batırılmaya çalışılıyor. Hizmet sayesinde okuyan, para kazanan, dünyadan haberdar olanlar şimdi en ön safta velinimetlerine saldırıyorlar.

Halit Ayarcı’nın devreye girmesiyle enstitünün kapatılmayacağı haberi alınınca 10 dakika içinde her şey eski haline döner; Hayri İrdal yine büyük adamdır, eşi benzeri yoktur. Muhtemelen Türkiye’deki muktedirler hamlini va’z edip kenara çekilmek zorunda kaldıklarında “beni yanlış anladınız” veya “durumu biliyorsunuz” ifadeleriyle başlayan nedamet cümlelerini çok duyacağız.

Hiçbir gayrette bulunmadan iş sahibi olan ve devletten nemalanan, pısırık ve beceriksizler Halit Ayarcı’nın icraatlarına ve hatta Hayri İrdal’ın absürt enstitü binasına ses çıkarmazlar. Ama oturacakları kooperatif evleri için yapılacak orijinal ve çağdaş plana karşı çıkarlar, daha kullanışlı bir proje isterler. Bizler bunu hep yapıyoruz. Hani atalarımız “ateş düştüğü yeri yakar” demiş ya, aynen öyle.

Alevilerin yaşam şartları kısıtlanır “sesimiz” çıkmaz, Kürtlere zulüm yapılır “hak ettiler” deriz, komünistler tutuklanır, işkence yapılır “onlar dinsiz” der geçeriz, azınlıkların mallarına el konur “onlar bizi sömürdü” deriz… Ne zaman ki devlet gücünü ele geçirenler bize dokunur işte o zaman çığlığı basarız. Daha önce yapılan zulümlere sesimizi çıkarmadığımızdan bize sahip çıkacak kimseyi bulamayız. Maalesef daha önce mağdur olanlar bize bakıp “oh olsun” derler, “şimdiye kadar zulümde ortaktınız” derler ve ellerini ovuşturarak toplumsal kıyımları seyrederler. Meriç’te veya Ege’de boğulan bebeklerin terör örgütü mensubu olduğuna dair yazılanlara bile seslerini çıkarmazlar.

Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde hiçbir işe yaramayan 300 kişilik kadro vardır ve yapılan her lüzumsuz iş ile çağı yakalayıp medenileştiğimiz vurgulanır. Günümüzde de yapılan köprüler, yollar ile büyük devlet olduğumuz söylenip duruluyor. Oysa gerçekten büyük devletler uzayda yaşam kolonileri üzerine çalışıyor, ışık hızında yolculuk yapmayı tasarlıyor, nanoteknoloji kullanarak hayatı kolaylaştırıyor…

Görünen o ki, Hayri İrdal gibi Türk toplumu da uzun zamandır içinde bulunduğu saçmalıklardan usanıp artık kabullenmiş görünüyor ve ortama ayak uyduruyor. Bugün kim güçlü ise ona “ağam, paşam” onların işi bitip gittiklerinde yerlerine gelenlere de “kral öldü, yaşasın yeni kral” diyor ve diyecek.

Ne dersiniz? Saatleri Ayarlama Enstitüsü hala faaliyette mi?


Kaynak: http://thecrcl.ca/circle-blog-halit-emre-yaman-saatleri-ayarlama-enstitusu-ve-turkiye/

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.