AFRİN, TÜRKİYE’NİN ‘KUVEYT İŞGALİ’ OLABİLİR | Mahmut Akpınar
Saddam yönetimindeki Irak Ağustos 1990’da Kuveyt’i işgal etti. İşgalin Saddam açısından birkaç gerekçesi vardı:
- Kuveyt suni bir devletti ve zaten Irak’ın bir parçasıydı; geri alınmalıydı.
- Kuveyt’te bulunan petrol kuyuları Irak altındaki petrolleri çekiyordu ve bu nedenle Irak’a petrolden pay vermeliydi.
- Kuvet Irak İran savaşında Saddam’a destek olmak için borç para vermişti ve bunları geri istiyordu. Saddam ise “ben sizin için savaşatım” diyerek vermek istemiyordu.
Saddam’ı asıl harekete geçiren neden ise Kuveyt’in işgaline ABD’nin ses çıkarmayacağı yönünde aldığı bilgiydi. Saddam, dönemin Bağdat ABD büyükelçisi Glapsie’nin, “Araplar arası işlerde taraf olmayız” sözü üzerine Kuveyt’e girmeye karar verdi.
Saddam’ın Kuveyt’e girmesiyle birlikte kanaatimizce hala devam eden Büyük Ortadoğu Projesinin icrasına başlandı. Saddam’ın Kuveyt’e girişi Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesi için start düğmesi oldu.
O dönemde de bugünkü gibi ABD’de Cumhuriyetçiler iktidardaydı. Baba Bush başkanlığında bir batı koalisyonu oluşturuldu. İşgalin tanınmayacağı, buna göz yumulamayacağı söylendi. Ardından BM’den karar çıkarıldı, Irak’a ambargo uygulandı. Batılı güçlerin ve bazı Ortadoğu ülkelerinin katkısıyla (Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan dahil) Saddam güçlerine karşı Çöl Kalkanı Opersyonu başlatıldı. ABD bu operasyonla dünyaya şov yaparak gücünü ve caydırıcılığını gösterdi. Kısa sürede Saddam Kuveyt’ten çekilmek zorunda kaldı. Ama operasyon bununla bitmedi. Irak’ta güneyde Şiiler kuzeyde Kürtler ayaklandılar ve Sadam’a karşı savaşmaya başladılar. Saddam bu ayaklanmaları kimyasal silahlar dahil hertürlü illegal yöntemle bastırmaya çalıştı. Ölümler, göçler, dramlar yaşandı. Ardından ABD Türkiye’nin de katkılarıyla 36. Paralelin üstünde Kürtleri korumak için uçuşa kapalı bölge oluşturdu. Kuzey Irak’ta defakto Kürt bölgesel yönetim oluştu. Irak merkezi hükümeti zayıfladı. Şiiler güçlediler.
Saddam Kuveyt’e güya toprak genişletmek, kendisine itibar kazanadırmak, zaten Irak’ın olan toprakları almak, petrol kuyularını elde etmek vb sebeplerle girmişti. Ama günün sonunda Irak’ın ekonomisi çöktü, ordusu yenildi, toplumu parçalandı. Saddam’ın karizması çizildi. Ülke fiilen parçalandı. Saddam “kahraman”, “muzaaffer”, “Fatih” olmayı umarken dünyaya rezil oldu ve bir delikte bitecek kötü sonu için çıkamayacağı bir sarmala girdi. “Saddam! Kanım canım sana feda!” diye sokakları inleten yığınlar, yıkılınca Saddam’ın heykelini terlikle döğmeye başladılar.
Sosyal olaylarda birebir aynilik yaşanmaz ama benzerlikler olabilir. Nedense Erdoğan’ın Afrin’e Türk ordusunu sokması bana Saddam’ın Kuveyt’e girmesini hatırlatıyor. Burada da Erdoğan’ın egosu, “Fatih” olma arzusu ve sıkışmışlığı kullanılarak, milletin başarıya açlığı istismar edilerek Türkiye bir batağa çekiliyor diye düşünüyorum. Rusya’nın böyle bir operasyona örtülü onay vermesi ABD büyükelçisinin tutumuna benziyor. Bir önceki yazıda belirttiğimiz üzere Rusya Erdoğan’ı kullanarak NATO’ya, AB’ye hareket çekiyorsa da bu Türkiye’nin boğulmak için çekildiği bir batağa doğru sürüklendiği gerçeğini değiştirmez. Erdoğan, ekonomide siyasette yaşadığı sıkıntılar nedeniyle, kendisini ve ailesini kurtarmak için böyle bir maceraya girmek zorunda olabilir. Anlaşılması zor olan pek çok kesimin böyle bir maceraya istekli davranmasıdır. Toplumun Erdoğan’ın söylemleri arkasından sürüklenmesi ve buradan bir “fetih” çıkacağı gibi bir yanılsama içinde olmasıdır.
Türkiye ve Türk ordusu normal şartlarda Afrin’i alır hatta Fırat’ın doğusuna kadar Suriye’deki alanı kontrol edebilir. Bunda askerî açıdan problem olacağı kanaatinde değiliz. Ancak Afrin-Suriye operasyonunun Türkiye için ABD’nin Vietnamına, Saddamın Kuveyt’ine dönmesi için yeterince sebep var:
- TSK 15 Temmuz gerekçesi ile kurmay kapasitesini %60 oranında kaybetti. Üst düzey ve tecrübeli komutanlarının tamamına yakını tasfiye edildi. Suni ve şişirme terfiller oldu, kifayetsiz insanlar öne çıktı.
- Kuveyt’te olduğu gibi buradada Türkiye’ye karşı giderek yükselen bir UA kamuoyu var. Bir süre sonra Rusya dahil herkes Türkiye’yi “işgalci” görecektir. BM dahil uluslalarası kurumlar harekete geçeceklerdir.
- Türkiye’nin ekonomisi uzun süreli bir savaşı yürütecek, buna dayanacak durumda değildir.
- Suriye 50’den fazla silahlı grubun bulunduğu, global ve bölgesel aktörlerin alanda etkin olduğu, kontrolü çok zor bir alan ve TSK burada tutunmaya çalışacak. Pekâlâ pek çok unsur satın alınarak, manipüle edilerek Mehmetçiğe karşı kullanılabilir ve pek çok şehit verilebilir. Bir süre sonra Suriye (Eski Yemen gibi) Anadolu’ya sürekli şehitlerin geldiği bir batağa dönüşebilir
- Türkiye PKK’ya karşı 40 yıldır kendi topraklarında ve egemenlik alanında ciddi başarı elde edemedi. Bir başka ülkede ve dünyanın desteklediği, eline etkili silahlar verdiği, belki teknolojik-istihbarî imkanlar tanıdığı PKK’ya karşı TSK ciddi hasar alabilir. Aslan kediye boğdurulabilir.
- Suriye’de, Afrin’de yapılan operasyon dünyada ve Kürtlerin çoğunda “Kürtlere karşı bir savaş” olarak algılanıyor. Bu operasyon eğer uzarsa PKK bunu Suriye ile sınırlı tutmayacak Güneydoğu’ya hatta tüm Türkiye’ye yayacaktır.
- İçerde sürekli pompalanan Kürt düşmanlığı nedeniyle ulusalcılar, milliyetçiler, bazı Kemalistler Erdoğan’a hayranlık besliyor, destek oluyorsa da Kürtlerin ülkeye aidiyeti iyice zayıflamaktadır. İç barış ve toplumsal bütünlük atomize edilmektedir.
- ÖSO gibi şaibeli ve yamalı bohça bir örgütü ortak olarak seçmek ve üstelik ona övgüler yağdırmak ondan kaynaklanan bütün insan hakları ihlallerine, zulümlere, cinayetlere ortak olmak anlamına gelecektir. Zaten üzerinde “teröre destek veren ülke” şaibesi bulunan Türkiye Afrin operasyonu sonrası işgal, insan hakları ihlalleri, sivil ölümleri gibi konularda dünyada çok sıkıntıya girecektir.
- NATO’nun ve AB’nin karşı çıktığı böyle bir operasyonun uzatılması hem NATO hem de AB ile köprülerin atılmasına, demokrasiden bütünüyle kopuşa neden olacak. Türkiye içine kapanmış bir Ortadoğu diktatörlüğü olacaktır.
Umarız bu operasyon uzun sürmez ve sivillere, Kürtlere zarar vermeden, Türkiye’nin sınırlarını güvene alarak ve en az şehitle biter. Ama Erdoğan bu operasyondan ve ondan doğan söylemlerden bir seçim kazanmadan vazgeçmeyeceğe benziyor. Bütün veriler operasyonla kabartılmış milliyetçi-mukaddesatçı hisler üzerine bir baskın-erken seçime uç veriyor. Bütün otoriter kişilikler gibi Erdoğan da savaşla kendi konumunu güçlendirmek, sorgulanmasını bitirmek, muhalifleri sindirmek istiyor.
Ancak eğer süre uzarsa ve TSK orada bir batağa saplanırsa tıpkı Saddam’ın Kuveyt’ten çekilmekle kurtulamadığı gibi Türkiye de Afrin’den çıkmakla bu sarmaldan kurtulamayacaktır. Savaş Türkiye’ye, sınırlar içine taşınacaktır. Bunun üzerine Erdoğan baskıyı, şiddeti artıracak Kürtlere kitlesel kırım yapmaktan çekinmeyecektir. Eğer tablo buraya gelirse Kuveyt benzerliği oluşabilir. BM devreye girebilir, Türkiye’ye ambargo uygulanır. Sivil Kürtlerin haklarını korumak için BM Güvenlik Konseyi bazı kararlar alabilir. Güneydoğu’da uçuşa yasak bölgeler ilan edilebilir ve ülke fiilen bölünebilir.
Afrin operasyonu başlayalı daha 2 hafta oldu. TSK’nın ne başarı elde ettiği tartılır ama pek çok şehit verildi. Ve dünya kamuoyu hızla Türkiye’nin aleyhine konum alıyor.
Afrin’in, Suriye’nin Türkiye için bir batak haline gelmesi, bölünmesine giden bir süreç olması uzak ihtimal değil!
Bu Yayına Yorum Yapın