Modern Batı, Batı demokrasisi ve Türkiye | 18.08.2008 | Ali Ünal
Modern Batı ve Batı demokrasisi, bir yönüyle 7-8 asır süren mücadelelerin, iç ve dış savaşların, ayrıca din, mezhep ve sınıf savaşlarının, köle ticareti ve sömürgeciliğin sonucudur.
Bu süreçte Batı, bilim ve teknolojiyle, insanın yeryüzü 'hilâfeti'nin dayandığı iki kaynaktan biri olan Cenab-ı Allah'ın dünya hayatı için koyduğu kanunlara (şeriat-ı tekviniye) Allah'a itaat niyet ve gayesiyle olmasa da büyük ölçüde itaat etmiş, dolayısıyla dünyayı imar etme ve dünya hayatını kazanma yollarını öğrenmiştir.
Oluşumundaki söz konusu olumlu yanlara rağmen, modern Batı'nın dünya hâkimiyetini sağlayan ve devam ettiren en önemli iki unsur, bugün insan ticareti olarak üstü kapalı devam eden kölelik ve sömürgeciliktir. Modern Batı, refahı dünya nüfusunun % 80'inin fakirliği ve mahrumiyeti rağmına elde ettiği gibi, bugün de refah ve hâkimiyetini aynı şekilde devam ettirmeye çalışmaktadır. Bunun yanı sıra, Bediüzzaman'ın çok önemli tespitiyle, modern Batı'nın hamurundaki iki önemli kabul ve tavır, onun 'midesini sürekli bulandırmış' ve bu mide, iki dünya savaşını kusmuştur. Bu iki kabul ve tavırdan biri, faizin temel esprisi ve dayanağı olan 'Sen çalış, ben yiyeyim!' tavrıdır. Bu tavır, hem toplumlar içinde hem de dünya ölçeğinde korkunç bir zengin-fakir uçurumu meydana getirmiştir. İkinci tavır ise, ferdiyetçilik ve ferdî menfaatçiliği özetleyen, 'Ben tok olduktan sonra herkes açlıktan ölse bana ne?' tavrıdır. Şu kadar ki, Batı ferdiyetçilik ve menfaatçiliği Batı demokrasinin önemli unsurlarından olarak, fertlerin birbirlerini kontrollerine sebep olmaktadır. Ferdî menfaatlerin, dolayısıyla ferdî menfaatleri sağlayan sistemin korunması adına bu kontrol, aykırı davranışları çok rahatlıkla şikâyet konusu yapabilmektedir. Söz konusu kontrolle birlikte bu sahada kanunların da sertliği, Batı'da sistemin işlerliğini sağlayan 'tabiî' bir mekanizma haline gelmiştir.
Türkiye'de iyi işleyecek siyasî bir sistem, Batı sistemini taklitle kurulamaz. Çünkü Türkiye, Batı'nın geçtiği 7-8 asırlık süreci yaşayamaz. İkinci olarak Batı sistemi, belli çıkarların korunması üzerinde dönmektedir; insanlığın % 80'inin fakirliği ve mahrumiyeti rağmına ve savaşlarla, işgallerle, sürekli silahlanmayla beslenip devam etmektedir; rekabete dayalıdır ve adaletsizdir. Batı demokrasilerinin bizzat Batı ülkelerindeki uygulanışı noktasında bile gerçek niteliğini görmek için Fransız siyaset bilimcisi M. Duverger'in Batı'nın İki Yüzü isimli eseri, yeterince doyurucudur. Üçüncü olarak, bu sistem, artık yalnızca Batı'nın değil, bütün dünyanın midesini bulandırmaktadır ve böyle giderse bu mide, içindekini çok daha korkunç biçimde kusacaktır. Dördüncü olarak, asırlarca başka bir medeniyet ve dünya görüşü içinde yoğrulmuş bulunan Türkiye insanı, Batılı gibi düşünüp davranamaz. Onu inancı, inancın beslediği ve besleyip yönlendirmesi gereken hisleri, bu inancın kontrolünde ve hislerini nazara alarak çalışan aklı ve aynı inanca sahip, aynı hisleri taşıması gereken kuvvet yönlendirir. Onu esasen mümkün olmayan bir şekilde başkalaştırmaya, hamuruna başka mayalar katarak kendi olmaktan çıkarmaya çalışmak, onu bozar, yozlaştırır, yobazlaştırır. Türkiye'nin, toplumumuzun mevcut durumu bunu açıkça gösterdiği gibi, eğer şu ülkede son 80 küsur yıldır her türlü eksiklerine rağmen cemaatler ve tarihteki seviyelerinin çok altında da kalmış olsalar birtakım manevî eğitim yolları kanalıyla yürütülen sivil hizmetler ve çalışmalar olmasa idi, Türkiye toplumu şu anda kaos, anarşi ve yozlaşmaya tamamen teslim olmuş bulunurdu. Medeniyetlerin birbirine dönüşemeyeceği de bir vakıadır. Başka yollara değil, yeryüzü hilâfetinin Batı sisteminde de yer bulan başta sözünü ettiğimiz müspet dinamikleriyle asıl kaynaklarımızın kaynaştırılmasına ihtiyaç var. Yalnız Türkiye için değil, bütün dünyanın selâmeti ve sağlıklı geleceği adına.
Zaman
Bu Yayına Yorum Yapın