Yabancılar özel sektörün borçlarını ödeyeceğine inanmıyor | Harun Odabaşı

Türkiye kamudan değil özel sektörden kaynaklanan bir güven bulanımı yaşıyor. Şimdilerde hükümet özel sektörün dövizle borçlanmasını önüne geçmeye çalışsa da olan oldu, atı alan Üsküdar’ı geçti.




AKP Hükümeti 2018 yılına gelinceye kadar sıcak para konusunda hep şanslıydı. İktidara geldikleri dönemden 2008 yılına kadar sürdürülen ‘başarı hikayesi’nın arkasında hükümetin dahiyane projelerinden ziyade Türkiye gibi ülkelere akan sıcak paranın artışı etkili idi. 2008 Mortgage krizi sarsıcı idi ama orda da şansları yaver gitti ve ABD ve AB’de faizlerin sıfıra indirilmesi ile birlikte Türkiye gibi ülkelere sıcak para akışı devam etti ve bugünlere kadar gelindi. Döviz bolluğu dövizin fiyatını aşağılarda seyrettirince kişi başına düşen milli gelirde kendiliğinden arttı, ithal ürünlerde ucuzladı, millet daha fazla harcadı, tüketerek keyifle tatlı tatlı büyüdük.
Ama artık dünyada bir devir kapanıyor. Bunu sadece piyasaların görmesi yetmez, mevcut iktidarın da kabul etmesi gerekiyor. Türkiye’nin risk algısı yükseliyor. Son 24 Haziran seçimlerinden sonrada durulmayan piyasalar bunun bir göstergesi olduğu gibi yine son not indirimi de Türkiye’nin yurt dışından hiç iyi görünmediğini tescillemiş oldu. Ve ilk defa AKP iki yönden çok kötü bir pozisyonda yakalandı. Döviz, enflasyon ve faiz cephesinde anormallikler yaşanırken dünyada paranın kalıcı olarak yön değiştirmesi hükümeti çaresiz bıraktı. Altını çiziyorum, seçimden önce 1,5 ay içerisinde faizleri 4,25 oranında artırmasına rağmen dövizde dengelenme yaşanmadı. Çünkü istenen oranda sıcak para girişi olmadığı gibi Merkez Bankası’nın faizleri rekor derecede artırması boş bir hamleye dönüştü. Yangına müdahale yöntemi kadar yangına müdahale zamanı da çok önemli. Yangın her yeri sardıktan sonra yapılan müdahale maalesef yıkımı hafifletmeye yetmiyor.
Neyse Türkiye döviz ve faizde büyük dalgalanmanın yanında enflasyon canavarını uyandırarak 2018’in ilk yarısını tamamladı. Ancak ikinci yarı negatif anlamda daha büyük riskler barındırıyor. En büyük sorun dış borcun finansmanının nasıl gerçekleşeceğinde düğümleniyor. Tükiye’nin mevcut dış borç stoku 457 milyar dolar. Bunun 240 milyar doları özel sektör borcu. Ve bu borcun yaklaşık olarak yarısı kısa vadeli borçlar. Yani bir dönem içerisinde özel sektör 140-160 milyar dolar bulmak zorunda. Kamu açısından pek sorun görünmüyor. Türkiye kamu borçları konusunda temiz bir sicile sahip. Borçlarına hep sadık olmuş. Mastricht kriterlerine göre de kamu bocu diğer AB ülkelerine göre çok iyi durumda. Ama bu sefer problemli kısım kamu değil özel sektör. Ve özel sektörün nakit akışı felaket durumda. Türkiye’nin en bilinen ve en büyük şirketleri dahi yerli bankalarla kredi yapılandırması için masaya oturmuşken diğerlerinin iyi durumda olduğunu düşünmemiz için hiçbir sebep yok. Konut sektörünün taşıyıcı kolonlarından Ağaoğlu Şirketler Topluluğu’nun seçimden sonra medyaya işler iyi değil açıklaması yapmasını manidar buluyorum. Her şey bir kıvılcıma bakıyor. Büyük bir şirketin iflası domino etkisi ile sektörün tümünü sarabilir. Herkesin bildiği sır ne kadar gizlenebilir. Şimdilik pansuman tedbirlerle konut sektöründeki yarığı saklamaya çalışıyorlar ama nereye kadar.
Türkiye’ye borç veren yabancı fonların baktığı en önemli gösterge borcun geri ödenip ödenemeyeceğine dair algıdır, gerisi bir açıdan teferruattır. Enflasyonda, dövizin fiyatı da sonra gelir. İşte Türkiye kamudan değil özel sektörden kaynaklanan bir güven bulanımı yaşıyor. Şimdilerde hükümet özel sektörün dövizle borçlanmasını önüne geçmeye çalışsa da olan oldu, atı alan Üsküdar’ı geçti. Yabancı fonlara yön veren üç derecelendirme kuruluşunun Türkiye’nin kredi notunu sürekli düşürmesi yaklaşan tehlikenin habercisi.

Kaynak: https://kronos1.news/tr/yabancilar-ozel-sektorun-borclarini-odeyecegine-inanmiyor/

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.