Başka bir takvim #YeniAilem
Çiçek açmış ıhlamur ağaçlarının himayesinde, bir sükûnet bestesi gibi uzanan yağmurlu yolda yürürken hatırladım hafızamda özel bir yeri olan o şiiri. Şairin takvimini, derdini ve hevesini de nihayet anladım. Boşuna değilmiş ıhlamurların çiçek açtığı vakte ayarlaması kavuşma saatini. Kim istemez böyle bir ambiyans içinde kavuşmayı hasretini çektiğine?
“Ne olur takvim sorup hudut çizdirme bana.
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman…”
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman…”
Sonra doğum tarihini tam olarak hatırlayamayan eskiler geldi aklıma. Hani “Ne zaman doğmuşsun?” diyen sorulunca uzaklara dalan, sonra bir nefes alıp anlatmaya başlayan eskiler…
“Ekinler daha sararmamış ben doğduğumda. Babam bir yıl sonra yazdırmış nüfusa beni…”
“Portakalları ayaz vurmuş ben doğduğum sene. Araya gitmiş bütün mahsul…”
“Avşarlar göç ediyormuş, öyle derdi annem.”
Hepsinin kendi hususi takvimi vardı ve hayat hikâyelerini o takvime göre anlatırlardı. Geçmişi hatıralara, geleceği hayallere raptiyeleyerek…
Biz de öyleyiz. Cebimizde en küçük anları bile hatasız kaydeden cihazlar da olsa hafızamız başka düğümler atıyor akıp giden zamana. Kendi milatlarımızı serpiştiriyoruz evvele ve ahire. Bazen bir mutlu karenin etrafına kuruyoruz hatıra haritamızı, bazen bir hüzün kulesinin tepesine. Bazen boğazımızdan bir yumruk geçiyor, bazen kekik kokan bir sabah rüzgârı geliyor dağların yamacından. Yeni uyanmış serçeler en taze şarkılarıyla eşlik ediyorlar hatıramıza… Bir türkü duyuyoruz sılaya kanatlanıyor ruhumuz, sırtına çocukluğumuzu almış bir hamal gibi bir koku geliyor burnumuza… Sesler ve kokular emanete sahip çıkıyor.
Geçmişi bir fotoğrafla yâd ederken geleceği çizdiğimiz bir resimle hayal ediyoruz. O resmin bir fotoğraf karesine dönüşmesini ümit ederek…
Ihlamur ağaçları hem görüntüsü hem de kokusuyla ince nakışlar bırakıyor bu aralar benim zaman kumaşıma. Galiba ileride bir gün ıhlamur kokusuyla hatırlayacağım yabancı bir lisanla giriştiğim dert anlatma mücadelesini.
Geri dönmeye söz vermiş adamın saatini ayarladığı mevsimdeydim. Doğrusu imrenerek dökülüyor o bildiğim mısralar dudaklarımdan. Herkesin bir şiiri olmalıydı kavuşma anına sakladığı…
Acı bir ayrılığın merhemi elbette kavuşmaktır. Başka türlü teselliler sancıyı büyütür, yarayı kanatır. Beklediği gelene kadar çalan her kapıya koşmak yorar insanı ama kapı sesine ıhlamur çiçeklerinin kokusu eşlik ediyorsa kanatlanıp uçmanın vaktidir.
Biliyorum… Bir yerlerde ıhlamurların çiçek açmasını, turnaların göç etmesini, yağmurların gelmesini, güneşin doğmasını bekleyen birileri var. Yarım bırakılmış hikâyelerinin tamam olması için kulakları kapıda, gözleri yolda kanatları titreyen bir güvercin gibi bekliyorlar. Onlara bir kavuşmak diliyorum çiçeklerin kokusuna anlam katan… Ve onlar kavuşsun ıhlamurlar çiçek açmasa da olur.
Başka bir takvimde, ayların ve günlerin isimlerini çiçeklerden, şehirlerden, ırmaklardan ve acılardan seçtiğimiz bir zaman tanziminde, içimizden geçenleri, yâdımıza düşenleri, hiç unutmadıklarımızı, elimizden alınanları, uzanıp dokunamadıklarımızı, hayallerimizi, hatıralarımızı, ukdelerimizi, ümitlerimizi, nedametlerimizi, heveslerimizi tane tane diziyoruz tesbihimize. Dağılmasın, unutulmasın, kaybolmasın diye…
Ve buraya bir şiir bırakıyorum. Beklemeyi de beklenmeyi de asil bir hikâyeye dönüştürenler kendi takvimlerinde kullanırlar belki diye…
The post Başka bir takvim appeared first on Yeni Ailem.Kaynak: https://www.yeniailem.com/baska-bir-takvim/
Bu Yayına Yorum Yapın