Ayvazoğlu: Estetik olmayan suskunluk | Tuncay Opçin
Sessizliğini büyük bir utanca dönüştüren olay, Zaman yazarlarına yönelik tutuklama dalgasında, Ayvazoğlu’nun hemşehrisi, arkadaşı, dostu Ahmet Turan Alkan'la ilgili bile bir yazıyı, tek bir itiraz cümlesini esirgemesiydi.
Ahmet Turan Alkan, hemşehrisi, çocukluk arkadaşı Beşir Ayvazoğlu’nun annesi vefat ettiğinde “Suskun Zaralı” başlıklı bir yazı kaleme almıştı. Yazıda Ayvazoğlu’nun annesini anlatmış, sakinliği, sessizliği dolayısıyla “Suskun” lâkabıyla bilindiğini söylemişti.
1953 doğumlu, Beşir Ayvazoğlu’nu benim kuşağım “İslam Estetiği ve İnsan” kitabıyla tanımıştı. 1980’lerin sonunda yayınlanan kitap, alanında bir ilkti ve bu yüzden büyük ilgi görmüştü. Çağ Yayınları’ndan çıkan kitaba o günlerde hatırı sayılır bir meblağ ödeyerek sahip olmuş, bir çırpıda okuyup bitirmiştim.
TERCÜMAN’DA KÜLTÜR SAYFASINI YÖNETTİ
Ayvazoğlu’yla yolum Aksiyon’da kesişmişti. Dergi yayına hazırlanırken teklif götürülen isimlerin başında Ayvazoğlu geliyordu. Aksiyon için birbirinden değerli portreler kaleme alan Ayvazoğlu, o günlerde yıldızı parlamaya başlayan yazarlar arasında başı çekiyordu.
Beşir Ayvazoğlu’nun gazetecilik serüveni Aksiyon’dan öncesine dayanıyordu. Sağ kesimin efsane gazetesi Tercüman’ın kültür-sanat sayfalarını yönettiğini öğrenmiştim. O zaman “sarı” gazete diye uzak durduğum Tercüman’ı, ünlü ebru üstadı Mustafa Düzgünman ölünce almış, konuyla ilgili Ayvazoğlu’nun yazdıklarını okumuştum.
Ayvazoğlu Aksiyon’un kuruluş çalışmalarına katılmış, yazılarıyla yer almış, zaman zaman da ziyaretimize gelmeye başlamıştı. Yayıncılığın içinden gelen bir isim olarak, derginin uzun ömürlü olacağına başlangıçta inanmadığını söylemişti. Aksiyon, gösterdiği performansla Ayvazoğlu’nu şaşırtmayı bilmişti.
Beşir Ayvazoğlu, Aksiyon’un ardından Zaman’ın kültür-sanat sayfalarında da yazmaya başlamış ve son derece beğenilen yazılar kaleme almıştı. Ayvazoğlu Ülkücü kökenli bir isimdi ve bakış açısına “Sağ” hakimdi. Bunu en fazla ele veren yazısı ABD’li ünlü müzisyen Joan Baez’le ilgiliydi. Ona göre Baez, ülkesinde kimsenin tanımadığı, sıradan bir müzisyendi! Türkiye’de Solcular sadece ideolojik kimliğinden dolayı Baez’i destekliyorlardı. O zaman bu sözleri duymak, kendini sol karşıtı olarak konumlandıran gazete okurları için heyecan verici geliyordu.
BBP KONTENJANINDAN RTÜK’E
Ayvazoğlu’nun Aksiyon ve Zaman yazıları Doğan Grubu’nun sağcı bir gazete çıkarma isteğiyle birlikte, sona ermişti. Yeni Ufuk adını alan gazete, Doğan Grubu bünyesinde yeralıyor ve içinde Sağ’ın ünlü kalemlerine yer veriyordu. Hatırladığım kadarıyla Mehmet Şevket Eygi, Haluk Dursun ve Mustafa Çalık da, Yeni Ufuk’ta yazıyordu.
Beşir Ayvazoğlu’nu, Yeni Ufuk gazetesinde ziyaret etmiştim. Odasını hazırlamaya çalışan Ayvazoğlu, Fethullah Gülen’den gelen bir mektubu büyük bir hürmetle açmış, bize de okumuştu. Ayvazoğlu, Zaman Grubu’ndan ayrılmadan önce Gülen’e mektup yazarak nezaketen izin isteme ihtiyacı duymuştu. Yeni Ufuk’ta yazacak arkadaşlarını kıramadığı için Zaman’dan ayrılmak zorunda kaldığını anlatmış, üzüntülerini dile getirmişti.
Fethullah Gülen ise, Beşir Ayvazoğlu’na yazdığı mektupta, duyduğu üzüntüyü dile getirmişti. Gülen, mektubunun satırlarına sinen bir zerafetle Ayvazoğlu’nu övmüş, iyi dilek ve temennilerde bulunmuştu.
Ayvazoğlu’nun Yeni Ufuk macerası uzun sürmemiş ve gazete 49 günlük yayın hayatıyla ömrünü tamamlamıştı. Beşir Ayvazoğlu, tekrar Zaman’a dönmüş ve yazılarına kaldığı yerden devam etmişti. Ayvazoğlu’nun Zaman’dan ikinci ayrılışı Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) için olmuştu. Büyük Birlik Partisi kontenjanından RTÜK üyeliğine seçilmişti. Bu sayede gazete çalışanları Beşir Ayvazoğlu’nun soyadının aslında “Ayvaz” olduğunu öğrenmişti.
SAMANYOLU’NA CEZA
Beşir Ayvazoğlu, 28 Şubat’ın zor günlerinde RTÜK’te görev yaparken, Samanyolu Televizyonu’na ceza verilmesine onay veren üyeler arasına girmişti. O dönemde televizyona epey pahalıya patlayan bir ceza kesilmişti.
Belki bu nedenle belki de yeni Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’nın yayıncılık anlayışıyla uyuşmadığı için Zaman’a dönüşü epey sancılı olmuştu. Ayvazoğlu, RTÜK üyeliğinden sonra unutulmak istemiyor, yenilenen mizanpajı ve kadrosuyla göz dolduran Zaman’da yazmak istiyordu. Bunun için gazete yönetiminden olur çıkması uzamıştı. Ayvazoğlu o zaman bütün irtibatlarını devreye sokmuş ve sonunda yeniden yazmaya başlamıştı.
İslami kesimin en büyük ve en prestijli gazetesine dönüşen Zaman, Ayvazoğlu için yeni kapıların açılmasına neden olmuş, CNNTürk’te Hilmi Yavuz’la birlikte program yapmaya başlamıştı. Ayvazoğlu, AKP iktidarı kökleştikçe hükümetin kültür-sanat projelerinin değişmez isimleri haline gelmişti. 17 Aralık 2013’te patlayan yolsuzluk skandalı sonrası ise Zaman’dan izin istemiş, ayrılmayı tercih etmişti.
Beşir Ayvazoğlu, edebiyat öğretmenliğinden gazeteciliğe geçmiş bir isimdi. Ancak Ayvazoğlu’nu önemli kılan edebiyat bilgisinden ziyade, İslami kesimin hemen hemen hiç kafa yormadığı “estetik” üzerine çalışmalarıydı.
Bu okuma ve çalışmalar ilk meyvesini “Aşk Estetiği” adıyla vermişti. Ancak kitleler nezdinde tanınmasını sağlayan eseri İslam Estetiği ve İnsan’dı. Geleneksel sanatların felsefesini anlamaya yönelik, sanat tarihini farklı bir açıdan okuma iddiasında olan bir kitaptı ve alanında ilkti.
Ayvazoğlu’nun gönüllerde taht kurmasını sağlayan ise “Güller Kitabı” olmuştu. Şiir kitabı “Kaknüs”le hemen hemen aynı tarihlerde, Ötüken Yayınları’nda yayınlanmış, ödül almış bir kitaptı. Geleneksel Türk ve İslam bahçelerini, çiçeklerini anlatıyordu.
‘BOGAZİÇİ MEDENİYETİ’NİN YOK EDİLİŞİNE SESSİZ KALDI
Beşir Ayvazoğlu velut bir yazardı ve edebiyatın bütün alanlarında eserler veriyordu. Ancak özellikle sanat tarihi alanında kaleme aldığı eserlerinde, mukayese yapacağı Batı sanatını ya da İslam sanatının farklı coğrafyalardaki yansımalarını bilmemesi ya da görmezden gelmesi çalışmalarının en büyük eksiğiydi.
Ayvazoğlu, İslam sanatlarındaki soyutlamayı anlatırken Hint coğrafyasında ortaya çıkan, olağanüstü gerçekçi minyatürlerin, resimlerin farkında mıydı? Bununla ilgili eserlerinde ipucu bulmak imkansız. Ya da aynı yüzyıllarda benzer sanatlar üreten Batı ve İslam uygarlıklarından biri nasıl olmuştu da evrilmeden, yerinde saymıştı?
Ağa Han, Nasser Halili gibi büyük koleksiyonerlerin koleksiyonlarını inceleme imkanı bulmuş muydu? Meçhul. Peki, bunları görmeden, incelemeden, İslam’ın Hint ve Uzak Doğu tecrübesini bilmeden İslam Sanatı adına konuşmak, yazmak mümkün mü? Bu soruya “evet” diyecek insan sayısının epey düşük olduğunu söylemeye gerek yok sanıyorum.
Beşir Ayvazoğlu’nun yazdıklarından yola çıkarak büyük bir İstanbul aşığı olduğunu iddia edebiliriz. İstanbul’un tarihi, kültürü, geçmişi, dünü, bugünü Ayvazoğlu’na her zaman güzel yazılar kaleme alması için bir ilham kaynağıydı. Ayvazoğlu,“Boğaziçi Medeniyeti” kavramını İstanbul merkezli Osmanlı Asırları’nı tanımlamak için kullanırdı.
Osmanlı’nın Boğaziçi’ni dantel gibi işlediğine inanır ve bunu da sık sık yazılarında dile getirirdi. Aynı Ayvazoğlu, okurlarının büyük beklentisine karşın ne Boğaz tepelerini istila eden gökdelenlere karşı bir yazı kaleme almıştı, ne de Üçüncü Köprü güzergâhında yaşanan büyük talana ses çıkarabildi. Selçuklu ve Osmanlı eserlerinde yaşanan restorasyon skandalları karşısında büyük bir suskunluğun içine gömüldü.
Beşir Ayvazoğlu sessizliğini büyük bir utanca dönüştüren ise 15 Temmuz sonrası tutumu oldu. Zaman yazarlarına yönelik tutuklama dalgasında, Ayvazoğlu’nun hemşehrisi, yakın arkadaşı, dostu Ahmet Turan Alkan da gözaltına alınmış, ardından da tutuklanmıştı. Bu apaçık haksızlık karşısında Ayvazoğlu’ndan bırakın bir yazıyı, tek bir itiraz cümlesi gelmedi.
Beşir Ayvazoğlu, yıllar içinde büyük bir çabayla oluşturduğu saygınlığına zarar veren bu tutumunu ne zamana kadar sürdürecek? Bekleyip, göreceğiz.
Bu Yayına Yorum Yapın