OGÜN SAMAST YALNIZ DEĞIL MIYDI? (12. YILINDA DINK CINAYETI-5) [Adem Yavuz Arslan]
Dünkü bölümde Trabzon Jandarma’nın Dink’in öldürüleceğine dair istihbaratı aldığını fakat Jandarma İl Alay Komutanı Albay Ali Öz’ün talimatı ile olayın sümen altı edildiğini, cinayete seyirci kalındığını hatta cinayetten sonra da suikast bilgisini önceden edinmedikleri yönünde sahte rapor düzenledikleri anlatmıştım.
Cinayetin öncesi ve Trabzon’da yaşananlar çok önemli olduğu için aynı konuda devam edelim;
Bu aşamada ‘Büyük Abi’ye daha yakından bakmakta fayda var. Aradan geçen bunca zamana rağmen hala gizemini koruyor. Hatta yakın zamanda Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Engin Dinç’in makamında ağırlanacak kadar da enteresan ilişkileri olan birisi.
Erhan Tuncel, Yasin Hayal’in McDonalds bombalamasında aktif olarak rol almış bir isimdi. Hatta Yasin Hayal’in anlatımlarına göre bombayı imal eden kişi. Fakat Erhan Tuncel, McDonalds bombalaması dışında tutulup olaydan 24 gün sonra Trabzon Emniyeti tarafından ‘yardımcı istihbarat elemamı’ yapıldı. Tuncel, Muhittin Zenit ile çalıştı. Tuncel , 15 Şubat ve 7 Nisan 2006’da Yasin Hayal’in Dink’e yönelik eylem yapacağını bildirdi. Trabzon Emniyeti de bu bilgiyi gereği için İstanbul Emniyetine, bilgi içinde İstihbarat Daire Başkanlığı’na yolladı.
Yani Jandarma gibi polis de Hrant Dink’in öldürüleceği bilgisini önceden almıştı.
Erhan Tuncel her ne kadar polisin istihbarat elemanı olarak bilinse de aslında Trabzon jandarması ile de çok yakındı. Hatta yardımcı istihbarat elemanlığından çıkarılma nedeni de bu idi. Fakat Kasım 2006’da ilişiği kesilirken evrağa “zaman zaman buluşmalara gelmediği, bilgi saklamaya çalıştığı, yalan söylediği, güvensizlik oluşmasına neden olacak tavırlar sergilediği” diye yazıldı. Dönemin Trabzon İl Emniyet Müdürü Reşat Altay’ın ‘beni jandarma ile kavga ettirmeyin, yalan söylediği için çıkardık yazın’ dediği konuşulmuştu.
Erhan Tuncel, polise Yasin Hayal’in eylem niyeti taşıdığını 2006 Şubat’ta söylüyor. Nisan’da onu vazgeçirmeye çalışacağım diyor. Yaz başlangıcında Yasin’in kafasında önce Zeynel Abidin Yavuz, ardından Ogün Samast’a bu cinayeti işletebileceği fikri oluşuyor. Bu dönemde Erhan, Tuncay Uzundal’ın evine taşınıyor. Eve taşınmayla birlikte polis ilişkileri zayıflıyor. Eve jandarma astsubayları ve uzmanlar gelip gidiyor. Sonbahar başında silah temin ediliyor. Bu dönemde Erhan’daki değişikliği fark eden polisler ‘Jandarmayla ilişkini kes!’ diye uyarıyor ve değişiklik yaşanmayınca Erhan’ın muhbirlik ilişkisini koparıyor.
Geriye dönüp bakıldığında şunu görmek mümkün. Trabzon polisi en büyük hatayı Erhan Tuncel’i yeterince kontrol etmeyerek yapmış. Çünkü Tuncay Uzundal’ın evine çıkmasıyla birlikte Erhan Tuncel’de değişmeler başlıyor ve polis bu durumu fark edemiyor.
Mesela Erhan Tuncel ile Astsubay Satılmış Şahin ilişkisine bakalım. Normal şartlarda bu ikiliyi bir arada tutacak bir şey bulmak zor. Zira Tuncel üniversite öğrencisi, Satılmış Şahin başçavuş. Erhan Tuncel ile Satılmış Şahin 25 Ocak 2006’da ani bir gece yarısı görüşmesi yapıyor. Muhtemelen Erhan Tuncel cinayete dair bildiklerini Satılmış’a haberdar ediyor. Çünkü bu gece yarısı görüşmesinden sonra, şubat ayında Astsubay Satılmış ile Polis muhbiri Erhan Tuncel arasında 26 görüşme yapılıyor. Yani Erhan her gün astsubay Şahin’i görüyor. Astsubay Şahin’in Erhan’ın muhbir olarak polise aktardığı bilgilerden haberdar olduğu ve ilgilendiği anlaşılıyor. Mart’ta 19 görüşme, Nisan’da ise 3 görüşme var. Bu trafik Temmuz ayında tekrar 12’ye yükseliyor. Yani Erhan’ın polisten koptuğu ve Erhan Tuncel’in Astsubay Satılmış’ı artık Tuncay Uzundal’la evde ağırladıkları dönem. Ağustos’ta da 11 görüşme var. Bu dönemde artık Erhan’ın ilişkisi kesilmek üzere. Bu temaslar yılbaşı gecesine kadar devam ediyor.
Trabzon polisi ise Erhan Tuncel’in telefon trafiğinden haberdar. Sonuçta emniyet Erhan Tuncel ile bağını kesiyor.
TESADÜFÜN BÖYLESİ
Ogün Samast’ın cinayet yolculuğuna yalnız çıkıp çıkmadığı hep tartışıldı. Otogarda bazı jandarmaların olduğu ifade edildi fakat bu bilginin de üzerine gidilmedi. İşte bu noktada ilginç bir ‘tesadüf’ yaşandı. Tesadüf diyorum çünkü Trabzon jandarması bu durumu ‘tamamen tesadüf’ olarak açıkladı.
Peki ne olmuştu?
Ogün Samast ifadelerinde 18 Ocak’a dair bir şeyler söyleyemiyor. ‘Hatırlamıyorum’ diyor. 17 ve 19 Ocak’ı çok net hatırlamasına rağmen 18 Ocak’ı hatırlamaması ilginç bir durum. Fakat asıl ilginçlik şurada; Trabzon jandarmasından Astsubay Satılmış Şahin’de aynı gün Trabzon’dan otobüsle yola çıkıyor. Astsubay Şahin 18 Ocak’ta Bayrampaşa’da. Ogün Samast’ın kaldığı eve yürüme mesafesinde üstelik. Astsubay Şahin işini bitirip Trabzon’a geri dönüyor.
Soruşturma aşamasında Astsubay Şahin ‘Tekirdağ’a mahkum götürdük’ diye açıklıyor. Ancak bu açıklama şüpheli çünkü jandarmanın işleyişinde mahkum götürme işinden sorumlu personeller var. Asayiş başçavuşunun sorumluluğunda olan bir görev değil.
Soruşturmadaki bir çok başlık gibi bu konuda yeterince araştırılmadı. Oysa ki Astsubay Şahin kilit isimlerden biriydi. Erhan Tuncel ve Tuncay Uzundal ile sık sık görüşüyordu. Cinayetin hazırlıklarından haberdar olmaması mümkün değildi. Fakat Ali Öz’e sorulmadığı gibi Astsubay Satılmış Şahin’e de sorulmadı. Bu arada Astsubay Satılmış Şahin, Dink Cinayeti’nden sonra ismini değiştirdi ve Volkan Şahin oldu.
MİT’E YİNE KİMSE DOKUNMUYOR
Yazıdizisinin başından bu yana dikkat çektiğim bir çok başlığa dair etkili bir araştırma-soruşturma yapılmadı. Dink’in ailesi soruşturmanın genişletilmesi için 25 Nisan 2007’de Başbakanlık’a dilekçe başvurdu. Rakel Dink’in dilekçesinde soruşturmanın MİT ve Jandarmayı da kapsayacak şekilde genişletilmesini istiyordu. Başbakanlık müfettişleri bu dilekçe üzerine 19 Temmuz 2007 ile 10 Ekim 2008’e kadar süren bir çalışma yaptılar.
Ancak başbakanlık müfettişlerinin çalışması çok geniş olmadı. Müfettişler soruşturmayı emniyet merkezli yürüttü, MİT ve Jandarmaya dair bir çok soruyu sormadı bile. Raporun bizzatihi kendisi zaten bu durumu ortaya koyuyor; müfettişler 46 kişinin ifadesini aldı. 14’ü cinayet sanığı yada şüphelisi, 29’u polis, 2’si jandarma. MİT’ten bir kişi bile yok. Jandarma da sadece 2 kişi. Onlar da üstün körü sorularla geçiştirilmiş.
Malum olduğu üzere Dink, İstanbul Valilliği’ne çağrılmış ve vali yardımcısı ile MİT görevlisi tarafından tehdit edilmişti. Başbakanlık müfettişlerine göre Dink tehdit edilmemiş, bu görüşme ile de cinayet arasında bir bağ yokmuş.
Oysa ki çok temel bir noktayı gözden kaçırıyorlar. Aslında bu temel kuralı bilmemeleri mümkün değil. O da şu; madem ki Dink’i uyardınız, tehlikeli işlere bulaştığını düşünüyorsunuz, neden hakkında koruma kararı çıkartmadınız? Mesela bu soruyu Başbakanlık müfettişleri sormuyor. Oysa ki Başbakanlık Koruma Yönetmeliğine göre MİT ve valilik bu komisyonun asıl üyesi. Ilgili yönetmeliğin 11. Maddesi hayati tehlike halinde resen koruma başlatmayı emrediyor.
Raporun tarafsızlığına dair ciddi soru işaretleri doğuran diğer bir nokta şöyle; Vali Yardımcısı Erol Güngör Dink’I valiliğe çağırıp tehdit ederken odada iki kişi daha vardı. Başbakanlık müfettişlerine göre
“3. şahsın Polis veya MİT görevlisi olduğu düşünülmektedir”. Oysa ki üçüncü şahsın MİT’çi Özel Yılmaz olduğu Yeni Şafak’ta haberleştirilmişti. Yani müfettişlerin ‘düşünülmektedir’ dedikleri kişinin kimliğini kamuoyu zaten biliyordu. Fakat konu MİT olunca devletin hiçbir kurumu soru sormadı.
Özel Yılmaz’ın kimliğine ve sürece geçmeden ‘o görüşmenin perde arkasına’ bakmakta fayda var. MİT’çi Yılmaz’ın görüşmesi hâlâ bir sır. En azından açıklanmadı. Fakat Ankara küçük bir yer olduğu için birçok kişi o görüşmenin ne anlama geldiğini biliyordu. Hatta yazılmamak kaydıyla müfettişlere de aktarıldı. Özeti ise şuydu. MİT’çi Özel Yılmaz o görüşmeyi dönemin MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’un talimatıyla yapmıştı. Yılmaz bizzat Atasagun tarafından görevlendirildi ve mesajı iletti. Fakat Atasagun’un bugüne kadar neden bu uyarıyı yaptırdığı ortaya çıkmadı. Hiçkimse de Atasagun’a Dink’e neden bu uyarıyı yaptınız? sorusunu sormadı.
2004 yılında İstanbul Valiliği’nde Hrant Dink’i tehdit eden MİT elemanı Özel Yılmaz, “İrticayla Mücadele Eylem Planı”yla ilgili iddianamede üç numaralı sanık olarak gösterildi. Özel Yılmaz ile ilgili iddialar bununla da bitmedi. Ergenekon soruşturmasında adı geçen Yılmaz’ın, MİT İstanbul Bölge Başkan Yardımcılığı görevindeyken, 2009 Ocak’ta gerçekleştirilen 10. dalga operasyonundan üç ay önce Bedrettin Dalan’a, gözaltına alınacağı bilgisini sızdırdığı iddia edilmişti.
6 Ocak 2009’da Dalan’ın başkanı olduğu İSTEK Vakfı’na yapılan operasyonda Dalan’ın oğlu Barış Dalan, Özel Kalem Müdürü İlhami Ümit Handan ve şoförü Coşkun Umur’un göz altılarında devreye giren isim yine Yılmaz olmuştu. Yılmaz ve bir başka MİT görevlisi, soruşturmayı yürüten savcı Zekeriya Öz’ü ziyaret etmiş, Handan’ın teşkilat için çalışan önemli bir haber elemanı olduğunu söyleyerek serbest bırakılmasını istemişti. MİT görevlileri, talebin MİT Müsteşarı Taner’den geldiğini söylemişti. Özel Yılmaz daha sonra terfi ederek İzmir Bölge Başkanı oldu. Bilindiği kadarıyla bu görevinden sonra emekli oldu.
ERHAN TUNCEL ERMENİYMİŞ!
Bu süreçte tartışılan, tuhaf bulunan çok şey oldu. Fakat birisi var ki ne deseniz boş. Başbakanlık Müfettişleri Ermeni kimliği nedeniyle öldürülen bir kişinin soruşturmasını yürüttüler. Yani soruşturmayı yürütenler ile cinayeti işleyenler arasında olaylara bakış ve algılayış açısından bir fark olmalı. Oysa raporda öyle bir bölüm var ki kelimenin tam anlamıyla tirajikomik bir durumu gösteriyor.
“Yasin HAYAL – Erhan TUNCEL İlişkisi
- Müfettişliğimizce Yapılan İncelemeler
Bu bölümde Erhan TUNCEL ile Yasin HAYAL’in tanışma süreci ve ilişkileri analiz edilecektir. Erhan TUNCEL, 13.09.2001 tarihinde Karadeniz Teknik Üniversitesi İktisat Bölümü’nde lisans öğrenimine başlamış olan, Yasin HAYAL’in ikamet ettiği Pelitli Beldesinde ikamet eden ve aynı zamanda Alperen Ocaklarıyla yakın irtibatlı bir öğrenci olarak bilinmektedir. (Ek No:78) Erhan TUNCEL ile ilgili araştırmalarda, Elazığlı olduğu, ailesinin halen Elazığ’da ikamet ettiği, babası Ali Rıza TUNCEL’in Köy Hizmetlerinden emekli olduğu, 2 kardeşinin bulunduğu, dedesi Hasan’ın eşi yani babaannesi Aruzganlı Sıddıka’nın o yörede Ermeni kökenli olarak bilindiği istihbari bilgileri edinilmiştir. (Ek No:78/11)”
Başbakanlık müfettişlerinin bu detayı neden yazdığı, bu bilgiyi nereye bağladığı rapordan anlaşılamıyor. Başbakanlık Teftiş Kurulu raporu suikasti aydınlatmaktan çok bütün olayı emniyete yıkıp çıkmak üzere kurgulanmış. Ne jandarmayı ne de MİT’i sorgulamadığı gibi en temel soruları bile sormuyor.
DİNK’İ KİM KORUMALIYDI?
Öncelikle şunun altını çizelim; Dink’in tehdit altında olduğu çok açıktı. Tehdidi görmek için istihbarat raporlarına gerek yoktu. Veli Küçük ve Kemal Kerinçsiz’ler Şişli’de ki mahkemeye geliyor, mahkeme çıkışında protestolar yapılıyor, Dink’e sayısız tehdit geliyordu. Koruma Yönetmeliğinin 11.maddesi gereğince Dink’e resen koruma çıkartılmalıydı.
Fakat geride kalan 12 yılda hala şu tartışma sürüyor; İstanbul Emniyeti İstihbarat Dairesini suçluyor. Trabzon ‘ben elimdeki bilgiyi yolladım sorumluluk İstanbul’un diyor’. İstihbarat Dairesi ‘bizim koruma çıkarma sorumluluğumuz yok, koruma kararını İstanbul’un çıkarması gerekirdi” diyor.
Kimin haklı olduğu tartışmasına girmeden yönetmeliklere bakarsak koruma prosedürü şöyle işliyor; Başbakanlık Müfettişleri’nin raporunda “Özellikle Erhan Tuncel’in elemanlıktan düşülmesi sonrasında Hrant Dink’in korunması tedbirinin İstihbarat Dairesi Başkanlığı’nca deruhte edilmesi gerekirdi.” şeklinde bir ifade var.
Düz mantıkla bakılınca çok mantıklı bir eleştiri. Fakat yönetmeliklere ve teamüllere gelince durum değişiyor. Çünkü hem kanunlarda hem de uygulamada koruma görev iller bazında yapılıyor. Koruma Hizmetleri Yönetmeliği, Merkez Koruma Komisyonu’nun hangi hallerde görevli olduğunu açıkça belirtmekte. Öncelikle yapılması gereken husus, Hrant Dink’in korunması talebinin Merkez Koruma Komisyonu’na mı, yoksa İl Koruma Komisyonu’na mı gönderileceğinin tespiti.
Bu husus Koruma Hizmetleri Yönetmeliğinde açık bir şekilde yer almakta. Hrant Dink’in korunması talebinin doğrudan Merkez Koruma Komisyonu’na gönderilmesi hiçbir şekilde mümkün değil. Merkez Koruma Komisyonu bir itiraz ve/veya temyiz mercii gibi çalışmakta.
Yani Merkez şubelerin görevi Merkez Koruma Komisyonu’na itiraz olduğu hallerde fikir belirtmekti. Yönetmelik hükümlerine göre Merkez Koruma Komisyonu’nun devreye girmesi, ancak Hrant Dink’in korunma talebinin İl Koruma Komisyonu’na gitmesi sonrasında, komisyonca bu talebin reddedilmesi halinde ya da kabulünde de koruma şekline itiraz durumunda mümkün olabilir ve ancak bu aşamadan sonra konu Merkez Koruma Komisyonu’na intikal ettirilir. Dink’e koruma tahsis etmesi gerekenler İstanbul’da görev yapan MİT, Jandarma, Emniyet ve İstanbul Valiliği’ydi. Bu unsurlardan hiçbiri Dink’in korunması gerektiğine dair talebi, İl koruma komisyonuna intikal ettirmedi.
Olması gereken neydi?
- MİT Dink’i fırçalamak yerine koruma talep edecekti.
- Trabzon Jandarma, Dink’in öldürüleceğine dair bilgiyi sümen altı etmeyecek, İstanbul’a bildirecek, neticesinde İstanbul İl Jandarma, koruma
talep edecekti.
- Azınlıklardan sorumlu Vali yardımcısı odasında Dink’i fırçalatmak yerine koruma ile ilgili prosedürü başlatacaktı.
- İstanbul İstihbarat Müdürü Ahmet İlhan Güler, Dink’in öldürüleceğine dair resmi yazı ellerine ulaştığında konuyu İstanbul Koruma
Komisyonu’na intikal ettirecekti.
Kısacası Dink’i koruması gereken İstanbul İstihbarat Müdürlüğü ve İstanbul MİT yetkilileriydi. Dink’in öldürülmesinde ise İstanbul’un elinde kısmi bilgi yok, tam bilgi vardı. Trabzon haber elemanından aldığı bilgiyi İstanbul’a doğrudan -tedbir alınması için- 17 şubat 2006’da bildirmiş. İstanbul bu tehdit bilgisi hakkında bir işlem yapmamış. Ne il koruma komisyonunda konuyu gündem yapmış nede (eğer Trabzon’dan gelen bilgiyi yetersiz görüyorsa) acaba Türkiye’nin başka illerinde benzer bilgiler var mı diye istihbarat dairesine sormuş.
YARIN: HUKUKİ SÜREÇ, İDDİANAMELER, SORULAR, ÇELİŞKİLER
Bu Yayına Yorum Yapın