İfade Hürriyetinin Sınırları | Çağlayan Dergisi
İnsan yaratılışı gereği mükemmeli arar. Bu hem insan hem de toplum için böyledir. Mükemmele yolculuk macerasında önemli hedeflerden biri olan medeniyetin inşa ve ikamesi ilk insanla başlamış, kıyamete kadar da devam edecektir. Medeniyetin inşa ve ikamesi de hür müzakere, münazara ve muhakeme ortamlarında üretilen ve geliştirilen fikirlerle mümkündür. Dolayısıyla ifade hürriyeti, insanın başta kendisi olmak üzere varlık ve eşyayı algılaması, anlamlandırması ve tahliller yaparak yeni sonuçlar üretmesi bakımından fevkalade önemlidir.[i]
Hiçbir hürriyet sınırsız değildir. En basit anlatımla, birinin hürriyeti başkalarının hürriyet sınırına gelince biter. Dolayısıyla başka birinin sınırı geçildiği takdirde, o kişinin veya kişilerin hakları da ihlal edilmiş demektir.
Öyleyse ifade hürriyetinin sınırları, çerçevesi, bu sınır veya çerçevenin unsurları iyi belirlenmelidir. Bunun için haklar arasında adil ve makul bir denge kurulmalıdır. Bir taraftan toplum için en iyi sonucun alınabilmesi adına her şeyin en geniş perspektifte tartışılması gerekir, diğer taraftan da başkalarının sınırı ihlal edilmemelidir.
Aslında ifade hürriyetinin tam bir serbestlik içinde icra edildiği toplum dokularında ve devlet idarelerinde herkes rahatça konuşur, görüşünü beyan eder, hakkını cesaretle arar; böylece bütün idare ve devlet mekanizması da topyekûn toplum tarafından denetlenmiş olur. Sonuç olarak açık toplum ve şeffaf idare sayesinde ortam bütün çiçeklerin özgürce ve tam kapasiteyle salınıp kendilerini sergileyebildikleri bir zenginliğe bürünür.
İfade hürriyetinin önemi sebebiyle kısıtlanması sıkı kurallara bağlanmıştır. Bunlar Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) 10/2’de sayılmıştır. Benzer uluslararası düzenlemeler ve evrensel ilkeler bakımından, kabul gören ortak kanaat de AİHS 10/2 ile aynıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) de eskiden beri kısıtlama konusunda görüşü net ve açıktır. Bu konudaki içtihatlar yerleşik ve istikrarlıdır.
Yerleşik AİHM içtihatlarına göre:
1) Hak ve özgürlükler ancak kanunla kısıtlanabilir.
2) Bu kanunlar öngörülebilir, erişilebilir ve anlaşılabilir olmalıdır.
3) Kısıtlama meşru bir amaç taşımalıdır.
4) Kısıtlama, demokratik toplum düzeninde gerekli olmalıdır.
5) Kısıtlama veya müdahale, ölçülülük ilkesine uygun olmalıdır.
2) Bu kanunlar öngörülebilir, erişilebilir ve anlaşılabilir olmalıdır.
3) Kısıtlama meşru bir amaç taşımalıdır.
4) Kısıtlama, demokratik toplum düzeninde gerekli olmalıdır.
5) Kısıtlama veya müdahale, ölçülülük ilkesine uygun olmalıdır.
Üçüncü maddede belirtilen meşru amaçlar da belli, sayılı ve sınırlıdır:
1) milli güvenliğin ve toprak bütünlüğünün korunması,
2) kamu düzeninin korunması ve suç işlenmesinin önlenmesi,
3) genel sağlığın ve genel ahlakın korunması,
4) başkalarının itibar ve haklarının korunması ve
5) yargı erkinin otorite ve tarafsızlığının korunması.
2) kamu düzeninin korunması ve suç işlenmesinin önlenmesi,
3) genel sağlığın ve genel ahlakın korunması,
4) başkalarının itibar ve haklarının korunması ve
5) yargı erkinin otorite ve tarafsızlığının korunması.
Belirtilen meşru amaçlar için ifade hürriyeti kısıtlarınken daima ifade hürriyetinin serbestiyetinden yana tavır alınmalı, ifade hürriyeti geniş, meşru amaç dar yorumlanmalıdır. Çünkü hürriyet asıl, kısıtlama istisnadır. İstisnalar daima dar yorumlanır. Nitekim AİHM neredeyse yarım asırdır, ifade hürriyetinin sadece hoşa giden ifadelere münhasır olmadığını, aksine gelişmenin teminatı olan aykırı ve zıt fikirler, hatta şok edici fikirler için de geçerli olduğunu ısrarla ve istikrarla vurgulamaktadır.[ii]Zaten herkesçe benimsenip içselleştirilen fikirlerin ve ifadelerin korunmaya ihtiyaçları da yoktur. Keza ABD Yüksek Mahkemesi’nin uygulamaları da geçen yüzyılın başlarından bu yana aynı doğrultudadır
Bu Yayına Yorum Yapın