HAYKO BAĞDAT DA ‘DELİLSİZ SUÇ’ FURYASINA KATILMIŞ | Nurullah Albayrak
Ülkemizde her şey başkalaştırıldığı gibi temel hak ve özgürlük ilkeleri de başkalaştı. İnsan hakları evrensel bildirgesiyle ilan edilen ve tüm halklar tarafından tanınıp uygulanmasına çaba gösterileceği belirtilen hak ve özgürlüklere verdiğimiz anlamlar ne yazık ki değiştirildi. Öyle ki, demokrat bildiğimiz insanlar bile kendilerini bu başkalaşıma kaptırarak, suçsuzluk karinesi yerine masum olunduğu ispat edilene kadar herkes suçludur; kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi yerine kanunda yazmasa da yeni suç ve ceza ihdas edilebilir, sorumluluğun şahsiliği ilkesi yerine, ortada bir suç iddiası varsa kimin suçlandığına bakılmaksızın mensup olduğu aile fertleri, cemiyeti, cemaati, partisi toptan suçludur şeklinde değerlendirme yapabilmektedir.
Bu anlayışa sahip hukukçuları ve demokrat olarak bilinen insanları görünce, insan hakları evrensel bildirgesi bu anlayış sahibi demokratlar ile saray hukukçuları ve avaneleri tarafından yazılmak durumunda kalmadı diye insanın şükredesi geliyor.
Eski Roma Hukukunda ‘olaylar varsayılmaz, kanıtlanır’ denilmektedir. 2000’li yıllara gelindiğinde ise sadece varsayımlardan yola çıkılarak insanların toptan suçlanabileceğine inanılmaktadır. Toptancı yaklaşımla insanların suçlanması ve mahkum edilmek istenmesi, ‘saray hukuku’ ve ‘saray hukukçularının’ evrensel hukuktan uzak, kindar, hırslı ve zorba yaklaşımlarıyla izah edilerek bu anlayışın geçici olduğu söylenebilir. Ancak, evrensel hukuk ilkelerine inandığını düşündüğümüz hukukçular ve demokrat olduğu zannedilen entelektüellerin, kişiye, gruba, partiye göre ve konjonktürel yaklaşımları gerçek bir hukuk devletine ulaşma ümitlerimizi de boşa çıkartmaktadır.
Bizi yaralayan ve ümitsizliğe sevk eden saray hukukçularının değerlendirmeleri değil hukukçu ve demokrat olduğuna inandığımız kişilerin yaklaşımları olmuştur.
Hiç kimse, kurum, grup, cemaat, cemiyet, hareket ya da parti hatadan münezzeh olmadığı gibi her faaliyetleriyle ilgili olarak da eleştirilebilir ve eleştirilmelidir de. Eleştiri usulüne uygun olursa hataların düzeltilmesi için faydalı olur ancak eleştirme boyutu suçlama seviyesine geldiği zaman, amaç bağcıyı dövmek değilse, suçlamanın usule uygun yapılması gerekir.
Öncelikle bir gruba, cemiyete, camiaya ya da partiye toptan suçlamada bulunmak doğru değildir. İsnat edilen suçlama neyse, suçu işlediği iddia edilen kişi ya da kişiler ile eylem üzerinden suçlama yöneltilmelidir.
İkincisi, suçlamaya dayanak deliller belirtilmeli ve suçlama yöneltilen kişinin de suçlamayla ilgili savunmasının ne olduğu sorulmalı, yani savunma hakkı tanınmalıdır.
İçinde yaşadığımız dönem ne yazık ki, insanların birbirini acımasızca suçladığı; normal zamanda ve mekanda sosyal faaliyet olan davranışların vatana ihanet olarak nitelendirildiği; eş, dost ve akrabaların birbirini örgüt mensubu olarak ihbar ettiği iğrenç ve ibretlik bir dönemdir. Bu dönemin doğal bir sonucu olarak kişilere, gruplara acımasızca suçlama yöneltilmesi hiç kimse için beklenmeyen bir davranış değildir. Yapılması icap eden her eleştiriyi, suçlamayı dikkatle değerlendirmek suretiyle hataların, kusurların düzeltilmesi için fırsata çevirmek olmalıdır.
Sayın Hayko Bağdat, yazılarını ve konuşmalarını takip ettiğim, bazı fikirlerini takdir edip bazılarına ise katılmadığım bir kişidir. Cemaat mensuplarını tanıyan birisi olarak da eleştirilerinin dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum.
Bu kapsamda içeriği itibariyle çoğu kısmına katılmadığım ‘Cemaate ne olacak’ başlıklı yazısında yer alan ‘dayanışma içinde olmalıyız’ ifadesinin gereğini yapmaya çalıştığımızı öncelikle ifade etmem gerekir. Hukukçular olarak tüm platformlarda mağdurun kimliğine bakmaksızın herkese yardımcı olmaya çalışıyoruz. Siz kimsiniz, düşünceniz nedir, kimlerdensiniz demeden.
Yazının tartışma konusu olan ve suçlamaların yer aldığı kısmına ise katılmak mümkün değil. ‘Gülen Cemaati, Cumhuriyet Türkiye’sinde karşımıza çıkan en tehlikeli örgütü içinde barındırmış bir sağcı tarikattır’ ifadesinin hukuken ve vicdanen kabul edilmesi mümkün değil.
Bu suçlamanın hukuki değil siyasi ve kişisel olduğu, yine kendi ifadesinde yer alan hukuk dışı bir değerlendirmeden anlaşılmaktadır.
‘Adil bir mahkemede yargılansalar, başta çetenin lideri Fethullah Gülen olmak üzere çoğu tutuklanır.’ Tutuklamayı mevcut iktidar ve iktidarın adamları cezalandırma aracı olarak kullanmaktadır. Sayın Hayko Bağdat da iktidarın hukuk dışı yöntemlerini benimsemek suretiyle, siyasi iktidarın yöntemleriyle ve kişisel nefretiyle değerlendirme yaptığını göstermiş oldu.
Savcılık tarafından örgüt yöneticisi olarak suçlanan bir kişi olarak soruyorum, yaptığım hangi davranış gerekçesiyle beni sorumlu tutmaktasınız? Ortada çok tehlikeli bir örgüt varsa savcılık da beni bu örgütün yöneticisi olarak suçluyorsa bu soruyu sorma hakkına sahip olmalıyım. Savcılığın bana yönelttiği suçlamayla ilgili eylemler; cemaat mensuplarının avukatlığını yapmak, 1 dolar bulundurmak, bankaya para yatırmak, çocuklarını okula göndermek gibi herkese yöneltilen benzer suçlamalar benim tehlikeli bir örgüt mensubu olduğumu mu göstermektedir?
Ya da zalim iktidar temsilcilerinin ölüme gönderdiği Halime öğretmen, ülkesinden kaçmak zorunda kalarak hayatını kaybeden Esma Uludağ ya da gerçekten dünya tatlısı Ayşenur Parıldak mı tehlikeli örgüt mensupları? İsimlerini bilmediğimiz cezaevlerinde bulunan binlerce kadın, üniversite öğrencisi, öğretmen, doktor, hemşire, kamu görevlisi olan kişiler mi yoksa sizin çok tehlikeli dediğiniz örgütün mensupları?
Eğer örgüt mensupları dedikleriniz polislerse, o zaman cemaatçi olduğu söylenen bazı polisler deyin hatta hangi polislerse onları belirtin ki o insanlar da çıksın kendilerini savunsun. Bizler de beni neden suçladı diye düşünmek zorunda kalmayalım.
Biliyoruz ki hakimler, zamanla bir suçlu bulmaya heves etme ve her şeyi incelemeden yapay bir sisteme indirgeme alışkanlığı kazanıyorlar. Hayko Bağdat da dönemin ruhuna uygun olarak hakimler gibi suçlu bulma hevesine kapılmış olabilir. Bunun geçici bir heves olduğunu evrensel hukuk ilkelerinin uygulamaya başlandığında bu hevesin biteceğine inanıyorum. Bu nedenle de kendisini, yazısında bahsettiği dayanışmaya davet ediyorum.
Biz, iktidarın kötüye kullandığı gücünün, hukuk dışı uygulamalarının ve acımasızlığının dizginlenebilmesi ve iktidarın yaptıklarının kendilerine tanınan bir hak olmadığının anlatılması amacıyla, ayrıca yaşanan tüm mağduriyetlerin sonlandırılması için herkesle dayanışmaya hazırız.
Bu Yayına Yorum Yapın