Rejimi anlamak - Mehmet Efe Çaman
Anlayabilirler mi sizce? Umudum fazla değil. Anlamadıklarından değil, anlamak istemediklerinden dolayı. Anlamak isterler mi demek belki de daha yerinde olacaktır bu nedenle. Anlamak işlerine gelir mi? Anlamanın getireceği sorumluluk ve arkasından gelebilecek ajandadan korkmak mıdır nedeni anlamazlıktan gelmenin? Bilemiyorum. Anlaşılmayacak bir şey yok esasında. Bakanın gördüğü şeyi anlamaması zordur. Bakıyorlar ve görüyorlar. Rejimden bahsediyorum elbette. Görünen köy kılavuz istemez, bal gibi görünüyor; zaten yapılanları üstü kapalı yapmıyorlar. Her şey açıktan, gözünüze sokarak, eskilerin deyimiyle gündüz gözüyle yapılıyor.
CHP Meclis Grup Başkanvekili Özgür Özel rejime ilişkin önemli bir tespitte bulundu. Türkiye’yi Erdoğan’ın veya Bahçeli’nin yönetmediğini savunan Özel, ülkede siyasetçilerin üzerinde bir vesayet odağı bulunduğunu, bu vesayet odağının içinde bazı askeri ve siyasi kişilerin bulunduğunu, bu odağın partiler üstü şekilde, hatta birden çok partiyi kontrol eder biçimde Türkiye’yi yönettiğini söyledi. Önemlidir bu tespitler. Bunları söyleyen sokakta veya kahvehanede komplo teorileri üreten vasıfsız vatandaşlar değil de, ana muhalefet partisinin en önde gelen milletvekillerinden biri, hem de Grup Başkanvekili olunca, akan suların durması gerekmez mi? Ben 15 Temmuz 2016 yılındaki askeri darbe girişiminden bu yana aynı şeyi yazıp duruyorum. Bunu ilk ortaya atan, Erdoğan ve Avrasyacı derin yapıya ilk değinen, bunu ilk yazan benim. İlk yazdığımda çok marjinal bir fikir olarak algılandı, en iyi ihtimalle. Gülüp geçenler çoğunluktaydı. Bugün Özgür Özel’e kadar Türk siyasetinde kâğıttan kaplan da olsa adı ana muhalefet olan bir partinin böylesi etkin bir üyesinin, Grup Başkanvekili bir milletvekilinin derin yapı savını doğrulamış olmasını önemsiyorum. Özel diyor ki, bu yapının içinde askerler de, farklı siyasi partilerden farklı aktörler de, bürokratlar da var. Bunlar Türkiye siyasetini belirliyor. Yani seçilmişlerin üzerinde bir vesayet var. Bunların arasında AKP’de bakan olanlar da, üst düzey bürokrat olanlar da, muhalefet parti başkanları da, iktidar partisindeki bir takım güçlü figürler de var diyor! Özel’e göre rejimde asıl karar alıcı Erdoğan değil. Ne diyor Özel, bakalım: “Bir başka mekanizma, bir başka dinamik var, hepsini birden (Erdoğan’ı da, Bahçeli’yi de) yönetiyor. Bir başka mekanizma devreye giriyor ve birbirine en ağır hakaret edenleri birbirine dost, ahbap yapabiliyor”.
Özel işin esasına da değiniyor. Yani bu dinamiğin, bu güç vektörleri bileşkesinin esas dayanak noktasını tespit ediyor: “Birbirine taban tabana zıt iki hareket var, bakış açılarıyla, geçmiş pratikleriyle ve Kürt meselesine yaklaşımlarıyla. Birinin millet tanımıyla diğerinin ümmet tanımı birbiriyle çelişmesine rağmen bunları aynı potada eritmeye çalışan ve tabanlarını da buna zorlayan, bunu ellerindeki büyük propaganda makinesiyle yapan bu akılda bir başka güç var. Bir yerden birileri düğmeye basıyor”. Bunları ben iki yıl önce söylemeye başladım. Sonra üzerine defalarca yazdım, yazdım! Ama şimdi bunları ben değil, icrai görevi olan, temsil işlevi olan ana muhalefet partisi CHP’nin en önemli siyasetçilerinden biri söylüyor! Yani iş artık sadece hipotez ya da tahmin olmaktan çıkmış durumda! Özel, elinde somut duyumlar olmasa, ciddi kanıt veya en azından ciddiye alınması gereken emareler olmasa, sizce bunları bu kadar netlikle ve açıklıkla ortaya koyabilir mi? Bunu söyleyen kişinin rolü, söylediklerinin artık kanıt yerine geçebilecek, hatta bilimsel çalışmalarda atıfta bulunulabilecek ifadeler olarak kabulüne olanak tanıyor.
CHP’nin bu derin aklın neresinde
Özel tabi kendi partisi CHP’nin bu derin aklın neresinde olduğundan hiç bahsetmiyor. Ama her ne kadar bunu söylemese de, kast ettiği gücün CHP üzerinde de etkin olduğu aşikâr. Birbirine taban tabana zıt hareketlerden biri de CHP. Ben daha da ileri giderek, HDP içinde de bir kırılma gerçekleşmiş olduğunu düşünüyorum. CHP’de sosyal demokrat azınlıkla ulusalcı çoğunluk arasında bir yarılma var. HDP’de ise Demirtaş yanlılarıyla Öcalan yanlıları birbirinden uzaklaşmış durumda. Evrensel solcu olmaya gayret eden – ama bu refleksleri karşılarındaki korkunç etkili güç karşısında günden güne eriyen – CHP sosyal demokratları etkilerini kaybederken, ulusalcı olarak bildiğimiz sol nasyonalistler (nasyonal sosyalizme yakın duran kanat) baskın konumunu arttırıyor. HDP’de, halk bazında popülerliği çok artan Demirtaş, belli ki şahin kanada endişe kaynağı oldu. Çözüm sürecinin bitirilmesi, HDP’deki Öcalan taraftarı şahinlerin çıkarlarını zedeleyebilecek gelişmelere yol açtı. Kürt siyaseti demokratikleşti ve Türkiyelileşmeye doğru yöneldi. Bu tutum Türk sol cenahında karşılık bulmaya başlayınca, derin devlet önlem alma gereği hissetti. Bu bağlamda Öcalan yanlısı şahin kanadın derin devletle aynı çizgiye geldiğini gözlemlemek enteresandı. Savaşan iki taraf da (Şahin Kürtler ve askeri çözüm yanlısı derin yapı) savaş olmadığında eriyip yok olacağını anladı. Savaşın devamının sağlanması yönünde ortak zemin buldular. Savaş olduğu müddetçe, Demirtaş gibi mülayimlerin seslerinin cılızlaşacağını biliyorlardı. Derin yapı da bu planı sevdi. Bu sayede hem HDP bölündü, hem de CHP. CHP içindeki ulusalcı kanat, derin yapının Avrasyacı mantalitesine çok meyilli. İslamcıları da yutarak, Türk İslam sentezinin ikinci versiyonunu hayata geçirdiler. Türk ibaresini İslam ibaresinin başında tuttukları sürece, her şey kabul edilebilirdi. Erdoğan, bunu sağlamayı Bahçeli ile olan ittifak temelinde tabanına kabul ettirdi. Sadece aç olmayan, aynı zamanda gözü de doymak bilmeyen İslamcı kesim, iktidarlarını muhafaza etmek adına bunu kolayca kabullendi.
Tüm bu projenin ve sosyal-ideolojik mühendisliğin arkasındakilere işaret ediyor Özgür Özel. Bu cephenin esasında karşı cephesi, çok daha mühim! Türkiye’de demokrasi, insan hakları, hukuk devleti, istikrar, can ve mal güvenliği, barış ve uzlaşma isteyen herkesin, tüm kesimlerin, Özgür Özel’in işaret ettiği güç odağına karşı birleşmesi ve bir demokratik cephe oluşturması gerekli. Demokrat solcular, demokrat Kürtler, Aleviler, azınlıklar, Cemaat, Barış Akademisyenleri, sessiz ama sayıca azımsanmayacak toplum kesimleri, çocuğunun geleceğini düşünenler! Bunların, bu sessiz ve birbirinden kopuk grupların bir şekilde bir demokrasi platformundan birleşmeleri, bu birleşmenin partiler üstü ve ideolojiden uzak olması, dini ve etnik referans içermemesi çok önemli. Bu toplum kesimleri, normal şartlarda bir araya gelemez çünkü. Ama bugün Türkiye’de olağanüstü şartlar söz konusu.
Rejim, toplumunun hücrelerine nüfuz etmeye başladı
Rejim giderek Türkiye toplumunun hücresel seviyelerine nüfuz etmeye başladı. Bazı çete liderlerinin, Barolar Birliği Başkanı değil de NAZİ partisi propaganda memuru gibi demeçler veren “hukukçuların” (!), geniş kitleleri kriminalize eden ve günah keçisi haline sokan fitneci ve fetretçi siyasi mümessillerin ve onların uşaklarının, satılmış ve güdüme girmiş medyanın karşısında durulmazsa, bugün gittikçe konsolide olan bu rejimden, bu vesayetçi derin yapıdan kurtulmak mümkün olmayacak. Bu rejim, Özel’in de gayet haklı olarak işaret ettiği üzere, kişilerin üzerinde. Kişilerin gelip gitmesi bir şeyi değiştirmez. Erdoğan giderse her şey düzelecek tipi Polyanna beklentilerinde olanların uyanması ve Özgür Özel’e kulak vermesi gerektiği kanısındayım ben.
Ben ve benim gibi birkaç kişi yazdı çizdi. Fazla kulak veren olmadı. Uzun uzadıya 15 Temmuz sonrası siyasi durumu 17 Aralık ve Gezi sonrası tabloyla birleştirerek yorumlamaya çabaladım son iki yıldır. Bu parçalar birleştirildiğinde, tıpkı fizikteki yerçekimi gibi, bu birbirinden farklı ideoloji ve hareketleri, başka-başka çıkar gruplarını, partileri birbirine eklemleyen, birbirine yapıştıran bir güce ihtiyaç olduğunu, bu olmadan tüm bu yaşanan gelişmelerin bütünsel olarak kavranamayacağını öne sürdüm. Kanıt eksikti – bu nedenle bu söylediklerim anlamlı da olsa, hipotez seviyesinde kaldı. Özgür Özel, bu hipotezi doğrulayan önemli bir demeç verdi. Esasen, Türkiye kamuoyunu sarsıcı, birincil sürmanşet haber değeri olan bir olaydır! Ne var ki, yurtdışındaki muhalif Türkiye basını bile bu habere gereken değer ve önemi – en azından bu yazının yazıldığı anlara kadar – vermedi. Bu yazının bu durumun değişmesine katkıda bulunmasını umuyorum. Gazeteciliğin görevi hem haber vermek, hem de verilen haberin nasıl yorumlanabileceğine dair örnekler ortaya koymaktır. Birbirinden kopuk görünen parçaların birleştirilmesi ve anlamlandırılması ise bilimsel çabanın ereklerinden biridir. Bu ikisini bu yazı çerçevesinde, dar alanda ve özet geçerek yapmaya çalıştım. Umarım başka yorumlara ve analizlere kapı aralar.
Bu bahsedilen ilişkiler ağının kavranmasının, gerçeklerle yüzleşme babında çok önemli olduğu kanaatindeyim. Gerçeklerle yüzleşmek için ışık lazım. Ki karanlıkta kalan – veya karanlıkta kamufle edilmesi uygun görülen! – şeyler ortaya çıksın. Türkiye’deki bu siyasi ve sosyal felaketin bitmesi içinse, gerçeklerin görülmesini müteakiben gereğinin yapılması, yani bir demokrasi platformunda birleşilmesi, bugünkü derin devlet ve onun nasyonalist-İslamofaşizm ideolojisinden ve bu ideolojinin beslediği faşizan ceberut yolsuz ve hırsız rejimden kurtulmak için tek yol.
Bu Yayına Yorum Yapın