Berlin’den ‘Duvar’ın ardına bakmak - Selahattin Sevi
'Tutuklu Gazeteciler' ve 'Basın Özgürlüğü' için yapılacak maç öncesi Berlin'deyim. Duvarının kalıntıları arasında bir yandan yıkılmadan önce duvarı aşmaya çalışanları, bir yandan ise Meriç'in 'sudan' duvarlarını geçenleri düşünerek zamanda yolculuğa çıkıyoruz, üç gazeteci dostumla...
8 yaşındaki Cengaver Katrancı, ailesi ile birlikte ‘Küçük İstanbul’ olarak bilinen Batı Berlin’in Kreuzberg semtinde yaşıyordu.
30 Ekim 1972 günü evden çıktı. Kazlara yem vermek için Spree Nehri kıyısına gitti. Birden dengesini kaybederek suya düştü. Küçük Cengaver’i balıkçılar görse de, ‘sınır ihlali’ yapmaktan korktukları için yardım elini uzatmadılar. Haber verdikleri Batı Berlin itfaiye ekipleri de seyretmekle yetindi.
O günlerde, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bölünen Berlin’i iki tarafı mayınlarla döşeli duvar ayırıyordu. Doğu ve Batı Berlin’in polisleri tam 1.5 saat sonra Oberbaum Köprüsü üzerinde görüşüp müdahale ettiler. Fakat çok geçti. 8 yaşındaki talihsiz çocuk artık yaşamıyordu.
Cengaver Katrancı’nın cansız bedeni memleketi Ankara’ya getirilerek toprağa verildi. Cam üzerine basılmış küçük fotoğrafı ise Berlin’i ikiye bölen duvarın ‘turistik’ kalıntılarının olduğu parkta ziyaretçilerine gülümsüyor.
O da duvarın diğer Türk kurban, 11 Mayıs 1975’te duvar kıyısındaki nehire kaçan topunu almak isterken boğulan 5 yaşındaki Çetin Mert gibi unutulmazlar arasında yerini aldı.
Hüzünlü ve güzel bir sonbahar günü Berlin’de adeta zamanda yolculuk yapıyoruz.
Almanya’nda çeşitli partilerden milletvekilleriyle buluşmamıza henüz saatler var. Meclis takımı FC Bundestag, Türkiyeli gazetecilerle ‘tutuklu gazeteciler’ ve ‘basın özgürlüğü’ne dikkat çekmek için dostluk maçı oynayacak.
Tan yeri ağarmadan Orta Almanya’dan, Kuzey-Ren Westfalya’dan yola çıktığımız için güneş bir mızrak boyu yükselmeden Berlin’e ulaştık. Mola verdiğimiz otobandaki TIR parkında siyah zeytin, beyaz peynir, susamlı simit ve termostaki çaylar nerede olduğumuzu unutturdu. Bir araçta dört kişiydik. KHK ile gazetesi ellerinden alınmış, bir anda işsiz kalmış dört gazeteci…
Aynı arabada olduğumuz iki dostumuzdan biri 3 diğeri 13 ay cezaevinde kaldı ve muhalif olmanın bedelini ödedi.
Kimse için önümüze çıkarılan ‘duvarları’ aşmak kolay değildi.
Bir gazetede çalışmak, sadece işini yapmak, iyi insan-iyi yurttaş olmak yeterli değil artık. Türkiye’de ana akım medya olarak tabir edilen gazeteler-televizyonlar birer birer ‘tek adam’a bağlanırken, bağımsızlığını korumaya çalışanlar bir şekilde yok ediliyor.
Yaptığı işle, çalıştığı kurumla her zaman gurur duyan insanlarla toplum arasına korku duvarları örülüyor.
Akşam saatlerinde Berlin’de, duvarın devamında yürüme mesafesindeki Friedrich-Ludwig-Jahn-Sportpark’da oynanacak maça kadar yürüdük, hasret giderdik, eski güzel günleri andık ve tabi içerideki/dışardaki arkadaşlarımızı yad ettik. Duvarlar aşmış insanlar olarak…
Doğu ve batı Berlin’in geçiş noktalarındaki Duvar müzesinde yer alan büyük boy siyah-beyaz fotoğraflar Duvar’ın öyküsünü yeterince anlatıyor.
En çarpıcı sahneler ise Berlin duvarını aşmak ve ‘özgür’ tarafa geçmek için bulunan yöntemler.
Kimi gizli bölmeler yerleştirilen araçlarla, kimi tüneller kazarak umut yolculuğuna çıkmış. Öyle ki, el yapımı motorlu uçurtmalarla kaçanlar bile olmuş.
Yine de en legal ve risksiz olanı bir spor veya sanat etkinliği için gelip ortadan kaybolmak olmuş!
250 insan duvarı aşmak için hayatını feda etse de, Doğu’daki sıkı kontrollere rağmen yine de yaklaşık 5 bin kişi Batı Berlin’e kaçmayı başarmış.
Yakın tarihin bu güçlü özgürlük tutkusuna Meriç’in ‘sudan’ duvarlarını aşarak gelen iki dostumla tanıklık etmek her şeyi daha anlamlı kılıyor.
9 Kasım 1989’da duvarın yıkım kararını açıklanmasıyla 1 saat içinde, her iki taraftan gelen yüz binlerce Alman, duvarın iki tarafında birikmeye başlamış. İki Almanya’nın birleşmesini kutlamak için…
Berlin’de şehrin bölünmüşlüğü sadece müzelerde ve duvarın geçtiği hat boyunca canlı tutuluyor bugün.
Türkiye’den henüz gelen ve Almanya’da yaşayan arkadaşlarıma Good Bye Lenin filminden söz ediyorum. 89 Doğu Almanya’sında sağlığı bozulan annesi üzülmesin diye ona bambaşka bir dünya yaratan genç Alex’in hikâyesini anlatıyorum. Bizim için yapay bir dünya oluşturacak, hatta bunun için arkadaşıyla birlikte çektiği haber bültenleriyle yalancı bir dünya kuracak bir Alex’imiz yok. Hayatın gerçekleriyle baş başayız.
Ama filmde olduğu gibi umudumuz var…
Hatıralarımızdaki ülkeden, eski güzel Türkiye’den kopmak zor…
Hüzünlü bir sonbahar akşamında gökyüzü kızıllığa döndüğünde Federal milletvekilleri sahadaki yerini aldı bile…
Ben bunları düşünürken bir arkadaşım uyardı… Evet, Türkiyeli gazeteciler Hannover’in sarı-siyah formaları soyunma odasındaydı. Hemen 16 numaraya koştum. ‘Bursasporumuz’un rengi olmasa da, plaka numarasıydı. Ekip ısınırken anladım ki, herkes çok iyi. Kendinden emin. Yedekler fazla. Kendimi ‘yayıncı kuruluş’ ilan ettim. Sahada oynamak kadar bu anları kaydetmek ayrı bir keyif olacaktı.
Her iki takım da sahadaki yerlerini aldığında, karşı takımın kaptanı Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) partili Marcus Weinberg, bir kez daha basın ve fikir özgürlüğünün önemine dikkat çekti. Bizim takımın kaptanı Ahmet Nesin ve forvetimiz Hayko Bağdat ise sözünü sona sakladı.
Almanlar maçı matematik olarak açık ara kazandı.
Kaptan Nesin, “Önemli olan skor değil. Bu maçı yaptığımızın günün sabahı Türkiye’de 8 gazeteci arkadaşımız gözaltına alındı. Dünyadaki bütün tutuklu gazeteciler için yapılmış bir maç. Bulgaristan’da bir gazeteci kadın öldürüldü. Bizde durum gördüğünüz gibi. Yedeklerle birlikte buradan bir gazete çıkar.” dedi.
Nesin haklıydı, “Gazete kitap okumayan, sinemaya gitmeyen, böyle bir merakı sosyal yaşantısı olmayan birisinin ülkeyi yönetmesi, demokrasiyi anlaması ve demokrasi adına konuşması mümkün değil”di.
Tıpkı pas verdiği ve aldığı arkadaşlarına hala ‘Bey’, ‘Abi’ diye hitap eden sahadaki insanlara terörist demenin, ajan demenin mümkün olmaması gibi.
Kim demişti bu sözü: Ortalık çamur deryasına dönse de, ‘Hohlaya hohlaya buz dağlarını eriteceğiz.’
Engelleri aşacağız, ‘duvarları’ yıkacağız…
Yeter ki umut ve özgürlük özlemi bu gibi dayanışma maçlarıyla sınırlı kalmasın.
Kaynak: https://kronos7.news/tr/duvarin-ardina-bakmak/
Bu Yayına Yorum Yapın