Saraydaki Şah, Otağdaki Han, Gönüldeki Sultan | Doç. Dr. Salih Yücel
Bediüzzaman hazretleri menfaat ve şahsi çıkarlar üzerine dönen siyaseti canavarlık olarak niteleyerek şeytandan Allah’a sığındığı gibi, böyle siyasetten Allah’a sığınır.
Tarihe baktığımızda idareciliği kalî, halî ve kalbî İslam’a dayanan şekilde sınıflandırabiliriz. Kalî İslam idareciliği lafta ve şekilde İslami fakat amelde ya nifakî veya makyevelist olur. Sarayda büyür, başkasının hakkını yiyerek beslenir, zulüm ile ayakta kalır. Hak’tan değil, halktan korkar.
Halî İslam idareciliği “Otağdaki Han’lık”dır, orada sünbüllenir, Hakka ve adalete dayanır. İbadet ve evradü ezkar ile beslenir. Adalet ve hak onun otağının iki ana direğidir.
Kalbî İslam idareciliği ise gönül sultanlığıdır, iman nuru ile tamamen nurlanmış kalpte yaşar. Hak ve adaletten bir zerre sapmamaya bütün gücü ile gayret eder. Sarayı haram görür, otağı da elinin tersi ile iter, fakat vazife verilince de emir telakki edip idarecilikte Ömeri olur. Yani kendini hatta ailesini unutur. Halkın içinde, onların dertleri ile hemdem fakat Hak ile beraber olur. Geceleri zahid, gündüzleri fark gözetmeksizin halkın hizmetçisidir.
İlk çeşidine günümüzdeki İslam ülkelerinin çoğunu, ikincisine Osmanlı sultanlarının çoğunu, sonuncusuna da Raşid Halifeleri örnek verebiliriz.Malum, İslam ülkelerinin sadece toprakları değil, beyinleri de kolonileştirildi. Türkiye toprak olarak değil ama beyin olarak kolonileştirildi. Halka ve idareye ab-ı hayat olan sivil kuruluşlara hayat hakkı verilmedi. Din, kalî yani sözde yaşandı. Siyaset menfaat üzerine dönen, bir suçlu yüzünden binlerce masumu katleden ameli münafıklığa dönüştürüldü. Dışı cilalı, içi çok pis oldu.
Peki ya Osmanlı!
İdarecilerdeki halî İslamın kaynağı ne idi? Nasıl olmuştu da beş yüz küsur yıl İslamın ruhunu ayakta tutabilmişlerdi. Üstad’a göre kaynağı marifetullahın, muhabetullahın yudumlandığı o günkü tekkelerdi. Şimdi Osmanlıcılık oynayanlar 12 yıl önce başörtülü olduğu için hanımlarını törenlere götüremeyenler, şimdi nasıl oluyorda yüzbinlerce belki de milyonlarca hanıma psikolojik soykırım yapıyorlar, on yedi bin başörtülüyü yediyüz bebeği ile zindanlara attırıyorlar. Sekiz on yılda insan nasıl olurda böyle esfeli safiline düşer. Beş yüzyıl değişmeyen Osmanlı idarecileri, on yılda yüz seksen derece değişen şimdikiler. Bunun cevabını bulmak için yüzlerce doktora yapılabilir.
Çare Ne?
Üstad menfaat ve makyevelist siyasetten Allah’a sığındı, çünkü o gün ne otağdaki yaşayan Han ne de kalpteki Sultan vardı. Üstad otağdaki hanları, kalplerdeki sultanları yetiştirmek için tohumlar attı. Hizmet bunları Allah’ın inayet ve keremi ile yeşertti, meyveli ağaç yaptı. Fakat global gulyabaniler ehli hasedin rüesasını balta olarak kullanıp, bu ağacı kesti. Devrilen ağacın tohumları bütün dünyaya serpildi. Ehli kalp birinin tabiri ile “eskiden bir agaç idi. Şimdi ise serpilen bu tohumlar yeşerip ormana dönüşecek” inşallah.
Hocaefendinin son dört, beş yıldır ızdırap, gözyaşı, evradu ezkar ve dua ile yoğrulmuş Kur’an, Sünnet ve Raşid Halifelerin idarecilik ile yorumlarına dikkatlice inceleyin. O yorumlar İslam dünyasında ekmek ve su kadar ihtiyaç duyulan “Kalp Sultanlığı” ve “Otağ Hanlığı”nın yeniden canlandıracak kalp, akıl ve ruh izdivacının nağmeleridir ve geleceğin yol haritasıdır. Bu sürecin inşallah iki büyük meyvesi olacaktır. Otağ Hanlığı ve Gönül Sultanlığı. Birisi hak ve adalette idarecilikte dünyaya model olacak. Diğeri ve en önemli olanı ise Gönül Sultanlığı’nda insanlığa rehber olacaktır inşallah. Şartlar hizmet babayiğitlerinin bir kısmına “Otağ Hanlığı’na zorlayacak fakat büyük bir kismi daha ahsen olan “Gönül Sultanlığı”nın yolunu tercih edecektir.
Babo borcumuz ne?
Güneydoğuda vilayetlerin birinde bir kabadayı varmış. Eskiden tek tük araba olduğu için, o arabaları takmaz, yol ortasında yürürmüş. Birgün araba çarpıyor. Kabadayı yüz gözü kan içinde zar, zor ayağa kalkıp, şoföre yanaşıyor ve “Babo hasarın vardır. Borcumuz ne ise ödeyeyim” diyor. Halk, beş on gün de yüzde otuz yedi fakirleşmiş. İdarecilerimizde kabadayı misali kendilerine toz kondurmayarak “kur atağını püskürttük” diyorlar. Havuz medyası ve kapıkulu ekonomistlerde bunun davulculuğunu yapıyorlar.
Hani anlatırlar. Devri sabıkta otuz, kırk yıl din eğitimi yasaklanınca, ülkenin çok yerinde cenaze namazını kaldıracak imam bulunamaz. Bir defasında cenaze olunca az biraz Kur’an bilen fakat o anda sarhoş birine, kendisi istemese de zorla cenaze namazı kıldırırlar. Namazdan sonra, sarhoş gider cenazenin kulağına bir şeyler fısıldar. Böyle bir adet olmadığını bilen halktan biri, merak edip “ölünün kulağına ne fısıldadın’’ diye sorar. O da “öbür dünyadikelere deki; Sarhoş imam oldu. İste dünyanın hali bu” fısıldadığını söyler. Ekonomi cenazesinin kulağına da biri, kimlerin ekonomist olduklarını fısıldasa, belki gelecek nesiller için ibret olur. yucelsalih@yahoo.com
Kaynak: http://zamanaustralia.com/doc-dr-salih-yucel/2018/08/saraydaki-sah-otagdaki-han-gonuldeki-sultan
Bu Yayına Yorum Yapın