Sürecin çocuklarına nasıl davranılmalı?
Çocuklarımız var, çocukluğuna hasret büyüyen. Yaşıtları başka çocukça şeyler konuşurken, bir gece vakti eski bir botla, nehir geçen, yollar deviren.
Çocuklarımız var, çocukluğu bu süreçle değişen. Seneye sınıfta kimin yanına otursam diye düşünürken, gözünü hiçbirini tanımadığı, konuşulanı anlamadığı bir sınıfta açan, her gün eskiyi özleyerek geçiren..
Çocuklarımız var, hatırlamak istemeyeceği çocukluk anıları biriktiren. Babasının tutuklu olduğunu okulda kimseye söyleyemeyen, annesinden ayrı düşen, bir gece yarısı gizlice gelen babanın, yanağına kondurduğu öpücüğü hayal meyal hisseden, ayrılıklar bitsin diye gece gündüz dua eden, tam kavuşacakken bahtına ahirete kalmış vuslatlar düşen.
Çocuklarımız var, cezaevinde annesiyle kalan, oyuncaktan, kitaptan, oyundan mahrum, çocukluğu dört duvara mahkûm olan.
Çocuklarımız var, olayları anlayacak kadar büyük, yaşlandıran acıları hissetmek için küçük. Kimsenin duymayacağı haykırışları, herkesten sakladığı gözyaşına karışan.
Çocuklarımız var, olayları anlayacak kadar büyük, yaşlandıran acıları hissetmek için küçük. Kimsenin duymayacağı haykırışları, herkesten sakladığı gözyaşına karışan.
Bizim çocuklarımız, sürecin çocukları, küçüğünden büyüğüne, yeni doğanından ergenine zulmün ilk muhatapları.
Sürecin çocuklarını anlatan bu gri tonlara çalan resmi, elma kırmızısına, çiçek sarısına, gökyüzü mavisine boyayabiliriz. Geçmişe dönme ve yaşanılanları değiştirme imkansızlığına talip olarak değil, yaşanılanların çocuklar tarafından sağlıklı entegre edilmesini sağlayarak.
Bu entegre sürecinde atılması gereken adımlar şöyle olmalı:
1- Olayları çocuklarınıza anlatırken şeffaf olun
2- Çocuğun olay hakkında duygularını ifade etmesini sağlayın
3- Yeni bir hayat rutini oluşturun
4- Bu hayatı yaşarken yazıklanmayın
2- Çocuğun olay hakkında duygularını ifade etmesini sağlayın
3- Yeni bir hayat rutini oluşturun
4- Bu hayatı yaşarken yazıklanmayın
Çocukların beyni, travma oluşturabilecek bazı olayları kalıcı bir hasar vermeyecek şekilde kendiliğinden atlatabilse de bazı olayların etkisi, çocuğun yaşına, hassaslığına, idrakine, olayların tekrar etme sıklığına bağlı olarak yetişkin hayatına kadar uzanabilir. Şimdi önerilerimizi detaylandıralım.
1- ÇOCUKLARINIZA KARŞI ŞEFFAF OLUN
Çocuklar, olayların büyüklüğünden ziyade, olay yapbozunda eksik kalan parçalardan korkar. Çünkü o parçaları kendi hayal dünyasıyla doldurur ve genelde bu en kötü düşüncelerden oluşur. 2-6 yaş arasında sebep-sonuç mantığı henüz oturmadığından, çocuklar yaşanılan kötü olaylara kendilerinin sebep olduğunu düşünebilir. Örneğin, 5 yaşındaki bir çocuk, babasının en sevdiği gömleği kirlettiği için onu bıraktığını ve hapse girdiğini düşünebilir. Çocuklukta telafi edilmemiş suçluluk duygusu ise, yetişkin dönemde her olumsuz olayda yersiz pişmanlıklara sebebiyet verebilir. Bu gibi durumları ön almak için, yaşanılanları şeffaf bir şekilde açıklamak lazım: Bunlar neden oldu, şimdi onu nasıl bir süreç bekliyor, bu süreçte onun yapması gerekenler, sonrasında neler olacağı gibi.
BİR ÖRNEK
Geçenlerde, Almanya’daki eşine kavuşmak için, 4,5 yaşındaki çocuğuyla Meriç’ten geçen bir anne yazdı. Babasını çok özleyen oğlunu teselli için yolculuk boyunca “Az kaldı oğlum artık kavuşacağız.” demiş. Çocuk ta bottan inince babası onları karşılayacak zannetmiş, tabi görememiş ve babası için topladığı çiçekler hayal kırıklığı ile düşeyazmış. Şimdi de babasının öleceğini düşünüyor, endişeleniyormuş.
AİLEDE EĞİTİM
Bu olay yapbozunda eksik parçalar, çocuk tarafından babasının ölümü şeklinde doldurulmuş. O yaştaki çocuklarda tek boyutlu ve sonuç odaklı bir düşünce yapısı olduğundan, genel söylemlerden ziyade her şeyi boşluksuz en ince detayıyla anlatmak gerek; “Gece olunca bota bineceğiz, (daha önce binmiştin ya öyle / daha önce binmemiştin buna benziyor), sonrasında uzun bir yürüme macerası olacak, yorulabiliriz, susayabiliriz, gibi.. Hatta bunu gerçek bir oyun haline getirip, hazine avcısı gibi kağıt üzerinde her adım beraber işaretlenirse, çocuk sürece daha iyi entegre edilmiş olunur.
2- DUYGULARINI TANIMLAYIN
Travmatik bir olay sonrası, çocuk üzülmesin diye olayları örtmek, konuşmamak, çocuğu başka şeyle oyalamak, muvakkat bir çözüm gibi dursa da, olay entegrasyonuna engel olduğu için uzun vadede olumsuz sonuçlar doğurur. Bunların aksine, tam da olay hakkında çocuğun konuşması sağlanmalı. Yaşı ne olursa olsun yaşadığı olayı anlatmasına uğraşılmalı.
Henüz tam konuşamayan 1,5-2 yaşındaki çocuğa yaşadığı trafik kazasını sorsanız, el-mimik hareketleri ve farklı seslerle anlatmaya çalışır. İçe kapanık çocuklar ve hususiyle 10 yaşından küçükler, terapötik bir teknik olan resim çizmeye teşvik edilebilir.
Bütün bunlarla, çocuğun penceresinden olaylar nasıl görünüyor, his dünyasında neler oluyor anlaşılır. Çocuk hislerini anlattığında onunla duygudaş olup aynı hislerle mukabele etmek lazım. “Güçlü dur” telkinleri çocukların ruhsal olarak erken olgunlaşmasına neden olur. Onun yerine, üzülmenin, ağlamanın, hayal kırıklığının, kırgınlığın yaşanabileceği anlatılmalı.
3- HAYAT RUTİNİ OLUŞTURUN
Detaylı konuşma ve duygu tanımlaması olayı kabul etmeyi kolaylaştırır, kabullenme de iyileşme sürecini hızlandırır. İyileşmek, her şeye rağmen ‘hayatın’ devam ediyor gerçeğini görmekle mümkün. Belirsizlik ve bekleme modu çocuğun yaşadığı travmatik acının taze durmasına sebep olur. Bu yüzden hızlı bir şekilde ve sorunları yadsımadan yeni bir hayat rutini oluşturmak gerek.
Örneğin; yurt dışına gidildiyse, kütüphane günü, okul sonrası kulüplere üyelik gibi çocuğun sosyal hayatını aktive edecek rutinler oluşturulmalı. Mahkûm çocukları için tutuklu anne/babasını belli aralıklarla görme gerçeğiyle beraber olaydan önceki hayat rutininin devamı sağlanmaya çalışılmalı. Bu rutinler, tavizlerden oluşmamalı.
Anne-babasından ayrı olan çocuklar için daha çok TV izlemesine müsaade etmek gibi ödünlerle evde olağanüstü hal ilan etmek pedagojik açıdan doğru değil. Ebeveynden ayrılık manevi bir boşluk oluşturur ve bu boşluk maddi tavizlerle değil duygusal yakınlık ve beraber vakit geçirmekle doldurulabilir.
4- YAZIKLANMAYIN
Yaşanılan şeyler acı olsa da, travmatik olay yaşamış çocuğa karşı hissedilen sürekli acıma duygusu iyileştirici değildir. İradi olarak tercih edilen yas hali, çocukların metanet direncini kırar. Dirençli olmaları, çocuğun duygularını yok sayarak “güçlü dur” telkini değil, negatif duygularda asılı kalmadan hayata devam etme gücü vermekle mümkün.
Yazıklanmak, çocukta üretkenliğe de engel olur. Türkiye’de bir çocuğun çektiği hüzün belki de ona en güzel türküler, en içten şiirler söyletecek, resimler çizdirecek, bilmediğiniz kabiliyetlerinin ortaya çıkmasını sağlayacaktır.
Yurt dışında büyüyen çocukların ise her istediğini yiyememesini acınacak bir durum değil, aksine ilkeli ve prensipli yetişmeleri için çok güzel bir fırsat görmeli. Çocuğa gurbet kuşu modunda bakılırsa, ufku 7 kıtaya uzanan keskin bakışlı kartallar yetişmez.
Özetle, çocuklar yetişkinlere göre daha esnektir ve çoğu zaman büyük düşüşlerden yaralanmadan kurtulabilirler. Bu esneklik, şeffaflık, duygudaşlık, hayatın devam ediyor gerçeği ve dik duruşla tamamlanırsa, sürecin çocuklarını, çektikleri acılara rağmen mutlu yarınlara ulaştırabiliriz.
The post Sürecin çocuklarına nasıl davranılmalı? appeared first on Yeni Ailem.Kaynak: https://www.yeniailem.com/surecin-cocuklarina-nasil-davranilmali/
Bu Yayına Yorum Yapın