Pişi kandilinden Ramazana İzmir | Tuncay Opçin
İzmirliler her şeyi değiştirdikleri gibi, “sahur”u da kendilerine mahsus bir şekilde “söfür” diye telaffuz ederlerdi. İzmir’de Ramazan mahalleleri, sokakları kendi rengine boyar mıydı? Bu soruya kolay kolay evet cevabı vermek mümkün değil. Ancak Kemeraltı Çarşısı’nda esnaf Ramazan’a daha fazla uyardı.
İzmir’e gidenler bilir, gitmeyenler için de ben anlatayım: Önemli bir kısmı dolgu olan Konak meydanından şehrin içlerine doğru gitmek isterseniz, döne kıvrıla yükselen, Arnavut kaldırımlı bir caddeye girmeniz gerekir. Bu cadde Türkiye’nin belki de en ilginç şehir içi yoludur. İzmirliler bu yola “Varyant” adını verirler.
Varyant’ın düzlüğe ulaştığı ve üç kola ayrıldığı nokta ise Bayramyeri’dir. Semt, Varyant’ın Hatay istikametine döndüğü noktada başlar. 95’in Kahvesi’ne inen yol-Halil Rıfat Paşa Caddesi-Varyant arasında kalan bölge bugün Bayramyeri olarak bilinir. Eski ismi Değirmendağı ya da Tatar Mahallesi’dir. Adından da anlaşılacağı gibi epey taşlık, kayalık bir araziyken, 93 Harbi’nde göçeden Kırım Tatarları’na yerleşim alanı olarak tahsis edilmiştir.
Tatarlar, güç bela başlarını sokabilecekleri nohut oda-bakla sofa evler inşa ederek, buraya yerleşmişler ve İzmir’in artık unutulmaya yüz tutmuş bir rengini oluşturmuşlardır. Bugün de bu renk, şehrin en iyi “Çiğbörek”çileriyle bir nebze olsun devam etmektedir. Ancak yazmak istediğim ne Tatar Mahallesi, ne de lezzetleriyle ünlü Çiğbörekçiler… Ben, o mahallede yaşanan Ramazanları ve kandilleri kayda geçireyim diye düşündüm.
KONYA VE AKSEKİLİ ESNAFIN DİNDARLIĞI
Tatar Mahallesi için Ramazan pide, çörek ve Sakal-ı Şerif demekti. Çörekotlu, sade pide eskiden sadece Ramazan’da çıkartılırdı. İkindi sonrası simitçiler, tablalarına yerleştirdikleri pidelerle sokak aralarında gezer, satış yaparlardı. Pide bütün Türkiye’de olduğu gibi İzmirliler içinde Ramazan’ın vazgeçilmezleri arasındaydı.
İzmir’de geçmiş yıllarda, sadece Ramazan’a mahsus çörekler üretilirdi. Bunlar yıldız ya da ay şeklindeydi. Mezarlıkbaşı’nda, Havra Sokağı’nın girişinde yeralan sıralı fırınlarda hazırlanır, akşamüzeri satışa çıkartılırdı. Hatırladığım kadarıyla nohut mayasıyla üretildikleri için, tatlı olurlardı. Geçmiş yıllarda İzmir’e her gidişimde bu çöreklerin peşine düştüm. Ancak bırakın üretilmesini, hatırlayanı bile kalmamıştı.
Ramazanlarda, evde oruç tutan varsa çocuklar için en önemli iş, “Söfür”e kalkmaktı. İzmirliler her şeyi değiştirdikleri gibi, “sahur”u da kendilerine mahsus bir şekilde “söfür” diye telaffuz ederlerdi. İzmir’de Ramazan mahalleleri, sokakları kendi rengine boyar mıydı? Bu soruya kolay kolay evet cevabı vermek mümkün değil. Ancak Kemeraltı Çarşısı’nda esnaf Ramazan’a daha fazla uyardı.
Çarşı esnafının önemli bir kısmı Konya, Antalya-Akseki gibi Anadolu şehirlerinden, kasabalarından gelmiş kişilerdi ve İzmir’de dini hayatın canlılığına ciddi katkıları olmuştu. Esnaf, ciddi bir sağlık problemi yoksa mutlaka orucunu tutar, Ramazan’ın kutsiyetine azami derecede hürmet ederdi.
SAKAL-I ŞERİF HEYECANLA BEKLENİRDİ
Tatar Mahallesi’nde Ramazan’ın en önemli günü hiç şüphesiz Kadir Gecesi’ydi. Bu gecede semtin en önemli camisinde, Akarcalı Camii’nde Hz. Muhammed’in Sakal-ı Şerif’i ziyaret edilirdi. Sakal-ı Şerif’in içinde bulunduğu bohça minberden salavatlar eşliğinde indirilir ve içiçe geçmiş kırk bohça yine salavatlar eşliğinde açılırdı.
Sakal-ı Şerif’i ilk başta cami imamı “ziyaret” eder, arkasından cemaat büyük bir heyecanla ziyarete başlardı. Bu da kesin kuralları belirlenmiş bir ayin havasında yaşanırdı. İmamın elinde tuttuğu, cam mahfaza içindeki Sakal-ı Şerif öpülür, önce sağ, sonra sol göze götürülür, en son alna değdirilirdi. Sıradaki diğer kişi aynı işlemi yapmadan önce, imamın yanında yeralan bir kişi gül suyuyla ıslanmış pamukla cam mahfazayı silerdi. Bütün bu işlemler sırasında bütün cemaat huşu içinde salavat getirmeye devam ederdi. Oruç tutsun, tutmasın, teravihleri takip etsin, etmesin hemen bütün mahalle halkı, Kadir Gecesi’nde camiye akın ederdi.
Semtin daha dindar isimleri ise, o geceyi Halil Rıfaz Paşa son duraktaki Murat Reis Camii’nde geçirirlerdi. Şehrin mutena bir tepesine kurulmuş camide o gece sabaha kadar program olurdu. Teravih namazı kılınır, ardından kısa bir vaaz dinlenir, arkasından Sakal-ı Şerif ziyareti başlardı. Bunun akabinde tesbih namazı kılınır ve Kelime-i Tevhid çekilirdi. O gece Murat Reis Camii dolar dolar, boşalırdı. Sahurda ise hayırseverler, lebaleb dolu camideki cemaate kıymalı, peynirli pide ikram ederlerdi. Program, sabah namazıyla sona erer, sabaha kadar uyanık kalan cemaat bir Kadir Gecesi’ni daha ihya etmenin huzuruyla evlerine çekilirlerdi. Hiç şüphesiz o gün işine gidecek isimler de olurdu. Bunlar da gönül huzuruyla, bir kaç saatlik uykuyla işbaşı yaparlardı.
PİŞİ KANDİLİNİN HEYECANLI ÇOCUKLARI
Tatar Mahallesi için en önemli dini günlerden bir tanesi de hiç şüphesiz Regaip Kandili’ydi. Bu kandil, çocuklar arasında “Pişi Kandili” diye bilinir ve gelmesi dört gözle beklenirdi. Pişi Kandili’nden bir kaç gün önce hazırlıklara başlanır, çiçek yağı, un ve yaş maya alınırdı. Kandil sabahı çok erken saatlerde, hamur yoğrulur ve mayalanması için beklemeye alınırdı.
Hamurun mayalanması epey bir zaman alırdı. Daha sonra kızartma işlemi başlardı. İşte o saatlerden itibaren, Tatar Mahallesi’nin üzerini kesif bir yağ kokusu kaplardı. Çocuklar tepsilere yerleştirdikleri tabaklarla pişi dağıtmaya çıkar, bütün komşulara pişi götürürlerdi. Aynı şekilde, bütün komşular birbirlerine pişi gönderirlerdi.
Hamurun mayalanması epey bir zaman alırdı. Daha sonra kızartma işlemi başlardı. İşte o saatlerden itibaren, Tatar Mahallesi’nin üzerini kesif bir yağ kokusu kaplardı. Çocuklar tepsilere yerleştirdikleri tabaklarla pişi dağıtmaya çıkar, bütün komşulara pişi götürürlerdi. Aynı şekilde, bütün komşular birbirlerine pişi gönderirlerdi.
Hali vakti daha iyi olanlar irmik helvası yapıp dağıtırlardı. Durumu biraz daha iyi olanlar ise Akide Şekeri ve Susam Helva gönderirlerdi. Ancak Tatar Mahallesi’nin kahir ekseriyeti pişi yapmayı tercih ederdi. Tabii kimin pişisinin daha iyi olduğu, hamurunun kıvamında olup olmadığı, iyi kızartılıp kızartılmadığı, susamlarının pişirilme derecesi mahalledeki kadınlar için üç-beş günlük konuşma mevzuu olurdu.
Pişi Kandili, sözlü ve nişanlı çiftler için ise ayrı bir uğraş nedeniydi. Kandilden hemen önce şekerden yapılan ve üzeri yine ince, renkli şekerle süslenen kapaklı sahanlar alınır, içine özenle susam helva yerleştirilir ve renksiz jelatinle paketlenirdi. Damat tarafı hazırladığı hediyelerle birlikte, kız evine kandil ziyaretine gider, sahan da o arada götürülürdü. Birkaç sene öncesine kadar şekerden yapılmış kapaklı sahanları bulmak mümkündü. Ancak fotoğraflarıını çekmek için epey bir süre aramış olmama rağmen, ne yazık ki örnekleme şansım olmadı.
Hasılı kelam, İzmir-Tatar Mahallesi’nde çocukluğumun kandil ve Ramazanları böyle geçti. Unutulmasın, belleklerden çıkmasın diye sizlerle paylaşmak istedim… Hepinize hayırlı Ramazanlar diliyorum.
Bu Yayına Yorum Yapın