BALKONDAN DÜŞMEK! Naci Karadağ


Tayyip Erdoğan, 2002’de iktidara ilk geldiğinde Ankara Balgat’taki eski genel merkez binasının balkonuna çıkarak halka hitap etti. Ancak balkon konuşması, 2007 genel seçimlerinin ardından ‘Türk siyasi literatürü’ne girecekti.
AKP’nin Genel Merkezi 2007 yılında hizmete açılırken binanın arka cephesine bakan balkonun sadece ‘balkon konuşması’ için tasarlandığını kimse fark etmemişti. Bu balkon şimdiye kadar başka bir amaç için de kullanılmadı. Erdoğan, yüzde 47’lik seçim zaferinin ardından yaptığı balkon konuşmasında, ‘herkesin başbakanı olduğu’ mesajını verdi. Şimdiye kadar yaptığı balkon konuşmalarının ana eksenini toplumun tamamını kucaklamak oluşturdu. Cumhurbaşkanı seçildiğinde de herkesi kucaklama, 81 milyonun Cumhurbaşkanı filan türünden cümleler kullandı ama gerçekte olanları hepimiz biliyoruz.
Biz Türkiye olarak Balkon konuşması durumuyla belki ilk kez karşılaşıyorduk ama bu yöntemin çok eski tarihlere dayandığı bilinir. Fravun’dan Hitler’e kadar başta diktatörler olmak üzere pek çok lider bu yöntemi tercih etmiş ve sonuç da almıştır.
ABD Başkanı Franklin Roosevelt’ten İtalyan lider Benito Mussolini’ye; Sovyet Devrimi’nin mimarı Vladimir Lenin’den Alman lider Adolf Hitler’e; Papalardan Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez’e; ABD Başkanı Barack Obama’dan Japon imparatorlarına, ABD’li insan hakları savunucusu Martin Luther King’den Romanya’nın eski devlet başkanı Nikolay Çavuşesku’ya kadar çok sayıda devlet adamı ‘balkon konuşması’ ile kitleleri coşturması bilinmekte… Faşist Franco Balkon Konuşması’nı o kadar rutin haline getirmişti ki her yıl bu isimde bir gün vardı…
Balkonların şöyle bir tarihsel özelliği var, üzerinde konuşmayı yapan insanın samimiyeti ile doğru olarak kaderi belli oluyor sanki.
İyi insanlar balkonlardan sonra iyi sonlara giderken, balkonda kitleleri etkileyen zalimlerin sonu çok feci oluyor her zaman. Anlayacağınız balkon üzerindekini atan bir canlı organizma sanki… Bu konuya döneceğiz…
Fizik profesörü Mete Atatüre’yi bilmeyenimiz çoktur. Son yaşanan ekonomik krizi en şahane şekilde bir fizik profesörünün izah etmesi de Türkiye’nin nasıl bir tımarhane olduğunun açık delili ya neyse.
Prof. Atatüre Bilkent mezunu en saygın üniversitelerden olan Cambridge’de meslek hayatını sürdüren bir bilim insanı. Bilim dünyasında devrim niteliğinde çalışmaları var ama bu bizim için çok önemli değil tabi(!)
Onu havuz kanallarında görmeniz mümkün değil. O yüzden Hoca’yı duymamış olabilme ihtimaliniz olmayabilir. AHaber izleyicisiyseniz zaten size uzaylı gibi gelecektir ismi ve görüşleri…
Dolar, malum; kafesini kırmış yaralı bir sırtlan gibi soluyarak var gücüyle tırmanıyor uçurum yokuşunu. İktidar yandaşlarına bakarsan dış güçler bize operasyon çekiyor. Ekonomiden sorumlu bakan kendisinin bile anlamadığı şeyler geveliyor. Nihayetinde Merkez Bankası ödü koparak bir şeyler yapıyor da, ateşini alıyor döviz ejderhasının.
Vatandaşa sorarsan AHaber’le formatlanmış zihniyle bütün bunlar bizi kıskanan gavurların işi!
Mete Hoca, son derece basit bir şekilde olan biteni bir fizik formülüyle izah edip köşesine çekildi. “Bundan sonrası ekonomistlerin işi, benim alanım değil” dedi büyük bir mütevazılıkla.
O da her Türk vatandaşı gibi döviz alanında olan biteni anlamlandırmaya çalışırken bir şeyi fark ediyor ve şöyle diyor:
“Herkes Dolar Euro diyor. Biliyorum pedantik olacak ama Dolar, Euro, Pound yükselmiyor. Onların değerleri az çok sabit. Değer kaybeden Lira, hem de çok ciddi bir değer kaybı – ama şimdi de değil sadece, uzun süredir böyle bu, epey tutarlı olarak hatta…”
Ve bir formül veriyor fizikten:
“Bu görseldekine eksponansiyel fonksiyon diyoruz. Arttıkça daha çok artan bir fonksiyon. Çok önemlidir aslında, çünkü genelde katastrofik devinimleri tanımlamaya yarar, örneğin Ebola, SARS gibi pandemikler nasıl yayılır, nükleer zincir reaksiyonlarında radyasyon nasıl artar gibi…”
İşin en anlaşılmaz kısmı burasıydı merak etmeyin…
Ve bir arkadaşıyla (Ki o da kendisi gibi Cambridge’li bir fizikçi olan Mustafa Gündoğan) sabaha kadar oturup döviz kurunun fiziksel seyrini çıkarıyor.
Şöyle diyor Prof. Atatüre:
“Üşenmedik, Lira’nın son 10 yıldaki değerini diğer para birimleriyle karşılaştırdık. Üstüne de bu anlattığım felaket fonksiyonunu çizdik her biri için. İlk görsel Dolar ile Lira. Felaket fonksiyonu çok net betimliyor 10 yılın değer kaybını, 1.5’ten ~5’e.”
Çıkan tablo şu:
Uzaya doğru fırlayan bir füze gibi kırmızı eğri görülüyor değil mi?
Bu tablo Türk Lirası ile Amerikan Doları arasındaki ilişkiyi gösteriyor. Bitmedi tabii ki bakalım Avrupa Euro’su ile bizim Lire arasında nasıl bir ilişki varmış son 10 yılda.
Veriyi yorumlayan Mete hoca şöyle diyor:
“Yine 10 yıllık süreç, yine felaket fonksiyonu. Sonuç yine değerinin üç kat azalmış olması. Yani 10 yıl önce Avrupa’da tatil yaptıysanız, şimdi o tatil size 3 kat daha pahalıya geliyor.”
Bir de alakasız bir ülkenin para birimini almak lazım ki bakalım durum gerçekçi mi?
Öyle ya Amerika düşmanımız, Avrupa bizi kıskanıyor ama örneğin Fiji’nin bizimle bir derdi olamaz. Zeybekçi ve havuz komplocularının Fiji’yi haritada bile gösterebileceğini sanmıyorum!
Yukarıdaki görsel Türk Lirası ile Fiji Doları arasındaki 10 yıllık ilişki. Görüldüğü üzere Amerikan Doları ile Fiji Doları arasında milim fark yok.
Hoca’nın yorumu:
“Enteresandır ekonomisi artmayan azalmayan Fiji’ye karşı da eksponansiyel değer kaybediyor Lira. Bu tabii sadece Lira’nın ciddi çöküş içinde olması yüzünden. Balkondan düşüyorsanız balkondaki herkes yükseliyor gibi görünüyor yani…”
Enfes bir benzetme: Balkondan düşmek!
Evet, biz millet olarak düşüyoruz ve binada bulunan herkesin yükseldiğini sanıyoruz. Oysa düşen biziz.
Ancak yalnız da değiliz, bizimle beraber düşenler de var. Dolayısıyla onlar bize biz onlara bakarsak asayiş berkemal düşen filan yok. Gerçi bizim kadar dikey inen yok ama! Okumaya devam edelim:
“Gezmek isteyenler için bir “güzel” haber Meksika’dan! Meksika ekonomisi de düşüşte olduğu için beraber düşüyoruz. O yüzden Peso’ya krşı değer kaybı “sadece” lineer! Şöyle düşünün, Meksika Peso’suna karşı balkondan düşer gibi değil de, denizde daha yavaş dibe iniyor gibi belki…”
Prof. Mete Atatüre, son tahlilde şunu söylüyor:
“Ben sadece Lira değer kaybının matematiksel formunu merak ettim. Neden böyle olduğunu ve nasıl düzeltilmesi gerektiğini ekonomi uzmanlarına bırakıyorum. Ama gördüğüm son bir kaç ayın ya da münferit olayların sonucu değil bu. 10 yıldır düşüyoruz gibi balkondan, anca fark ediyoruz.”
1995 yapımı aykırı ve sert bir film olan La Haine – Protesto’nun girişinde bir metafor anlatılır. Binadan düşüş metaforu…
Şöyle der dış ses:
“Bu, elli katlı bir binadan düşen adamın hikâyesidir. Adam kendini rahatlatmak için, sürekli şöyle diyormuş: “Buraya kadar her şey yolunda… Buraya kadar her şey yolunda…” ve sonunda şuna karar vermiş, aslında ben düşmüyorum!”
Kim bilebilirdi ki, hikayesi alabildiğince özgürlük ve demokrasi içeren bir balkon konuşmasıyla başlayan iktidarın hazin ve zalim bitişinin yine balkon metaforuyla olacağını!..
Video oynatıcı
00:00
00:33

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.