Savaşma, Sev Erdoğan! | Erman Yalaz




Türkçesiyle ‘Savaşma Seviş’… İngilizce orijinaliyle ‘Love Not War’… Yani ‘Savaş değil Aşk’ ya da ‘Savaş değil Sevgi’… Amerika’nın Vietnam’da sürdürdüğü savaşa karşı gelen 60 kuşağının sloganlarından biriydi. Hippilere mal edilen slogan bütün dünyada savaş karşıtlarının, bugünkü sivil toplum yapılarının en bilindik ve çarpıcı sloganlarından biri. Sloganın ‘cinsellik’ ve Freud felsefesi boyutuna indirilmesinin ötesinde bir anlamı vardı. O da sosyolojik olarak savaşa karşı olan herkesi aynı cephede buluşturmuştu. O slogan ilk çıktığı zamandan günümüze, ‘savaşsız dünya’ diyenlerin, mutlu yaşamak isteyenlerin talebini de gösteriyor. Hiç değilse ‘Batı Medeniyeti’ adına böyle.

Bütün iyilerin ve kutsal dinlerin ve tabi İslam’ın da temelinde olan Sulh’a, Barış’a insanı ve insanları sevmeye; öldüren olmaktansa yaşatan olmaya dair çağrılar esas değil midir?

Benim yazdığım gibi, biri kalkıp AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a bu sloganı hatırlatsa bir meydanda, taşlanır, oracıkta linç edilir Hafazanallah. Böyle alçakça (!) sözler ile Reis yan yana anılamaz çünkü. Ama o elini kolunu şehit tabutlarının üstüne atıp camilerde miting yapabilir. Hatta Cuma cemaatini gözaltına aldırabilir. Devlet erkanı denen zevat da sus-pus dinler, izler öyle.

ERDOĞAN’IN TEK GÜNDEMİ SAVAŞMAK

Haziran 2013’ten beri Erdoğan’ın tek gündemi aslında savaşmak. Kimlerle savaşmadı ki? Örneğin ‘Taksim Gezi Parkı yerinde kalsın,yeşil alan yeni bir betonlaşmaya kurban gitmesin’ diyenler önce çapulcu, sonra terörist oldu. Erdoğan ilk meydan savaşını bu kitleyle yaptı. ‘Yüzde elliyi zor tutuyorum’ dedi. Akşamında Taksim’in arka sokaklarında göstericileri döner bıçağı ve palalarla kovalayan bir güruh çıktı karşımıza.  Ona göre Gezi Parkı olayları kılıftı, birileri onu iktidardan indirmek istiyordu. İyi ama bir aksilik vardı. Her seçilmiş gibi, o da pekala siyasi hayatını noktalandıracaktı. Üstelik Gezi olaylarının temelinde samimi bir çevre duyarlılığı vardı. Başakşehir’den, Üsküdar’dan AK Partili gençlerden bile meydanlarda geceleyenler olmuştu.

Partisi, çevresi, bürokratları Erdoğan’ı  durduramadı. Gerginlik konuşularak çözülsün isteyen dönemin İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu şimdi terörist olduğu iddiasıyla hapiste mesela. Mutlu’nun “Gençler, Gezi Parkı’nda kuş sesleri, ıhlamur kokusu ve arı vızıltısıyla huzurlu bir sabah varmış doğru mu? Aranızda olmak isterdim” tweet’i terör örgütü üyeliği delili şimdi.

17-25 Aralık’ta ortaya çıkan o büyük Yolsuzluk ve Rüşvet skandalının ardında zehir saçtı adeta Erdoğan. Kendini dünya barışına, eğitime, diyaloğa, iyi insan yetiştirmeye adamış bir sosyal yapıyı, çete, haşhaşi, maşa,virüs, ur, ajan, darbeci ilan etti. O zaman susanlar sıra kendilerine gelince uyandı. İş işten geçti.

Sadece Cemaat mi? Cumhuriyet gazetesinden, CHP’ye, AKP’nin kurucularından, MHP’nin içinden çıkan alternatif siyasi yapıya kadar herkes vatan haini, düşman.

KARDEŞİM ABDULLAH GÜL’DEN BOZGUNCU GÜL’E

Erdoğan’ın ötekileştirme dili AKP yandaşı olmayan herkesi tekfire/kafirlikle itham etmeye kadar uzandı. Şimdi cami cemaati parçalanıyor, tutuklanıyor hatta. Düşünsenize, Diyanet’in geçen hafta Cuma günü hutbe konusu Afrin. Diyarbakır’da cemaatten’ bu siyaseti buraya getirmeyin’ diye tepki gösterenler gözaltına alındı. Daha iki hafta önce 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e; partiyi birlikte kurduğu isme, ‘kardeşim’ diye cumhurbaşkanlığını açıkladığı kişiye ‘bozguncu’ dedi.  Sosyal medyada linç ettirip yuhalattı, ‘yazıklar olsun’ diye haykırdı.

SAVAŞIN GÖBEĞİNDE MİTİNG YAPMAK SERBEST, BARIŞ BİLDİRİSİ İMZALAMAK HAİNLİK!

Dün Çorum’daki parti mitinginde bir yanda Afrin’de vatan evlatlarının canını dişine taktığı operasyonları anlatıp öbür taraftan oy istedi. Savaşa hayır diyen hepi topu 170 akademisyen ve aydına ‘adiler, hainler, alçaklar’ diye seslendi. Yarın birgün haklarında yakalama, gözaltı kararları çıkarsa şaşıracak mıyız? Erdoğan’ın ‘alçak hain, PKK’lı’dediği bu insanlar ne diyor peki? İşte birkaç alıntı.

“Savaş öldürür, Savaş sakat bırakır, Savaş göç ettirir, Savaş çocukları, kadınları, LGBTİ+ bireyleri öncelikle etkiler, Savaş işkence başta olmak üzere ağır insan hakları ihlallerinin kaynağıdır. Savaş toplumların ruhsal dünyalarında gelecek nesillere de aktarılan derin örselenmelere yol açar, Savaş ekolojik yıkımdır, Savaş ekonomik kaynakları yok eder.”

Bu sözlere kim ne diyebilir? Haksızlar mı? İnsanlık tarihi bunun şahidi değil mi?

‘ULUSLARARASI HUKUK VE İÇ HUKUK ÇİĞNENDİ; SİVİLLER DE ÖLÜYOR’ DİYORLAR

Başka ne demişler peki bu aydınlar?

“BM güvenlik konseyi kararlarında yer almayan örgütlerin gerekçe gösterilerek bir başka ülke topraklarına askeri saldırıda bulunmanın kamuoyu ve BM nezdinde geçerliliği bulunmamaktadır. Kaldı ki Suriye Afrin bölgesinden Türkiye’ye yönelik tehdit ve saldırıların somut olarak ortaya konması gerekmektedir.”

Yani savaş ilan edilen coğrafyadan hangi saldırı gelmiştir, diye soruyorlar. Uluslararası hukuku çiğnediniz diyorlar. Başka?

“TBMM, hükümet devre dışıdır. Sivillere zara verilmeyeceği bildirilmesine karşın sivil ölümler vardır” diyorlar.

Evet var. Daha ilk günden itibaren üstelik.

Uzağa bakmayalım dahası var. Medya raporlarına göre, IŞİD’i Musul’dan çıkartmak için yürütülen savaşta (Ekim 2016-Temmuz 2017) 11 bin sivil hayatını kaybetmiş. Ne koalisyon, ne Irak hükümeti ne IŞİD bu ölümleri üstlendi. Ama insanlar öldü.

ÜLKE OHAL’LE YÖNETİLİYORDU; ARTIK SAVAŞLA YÖNETİLECEK

Bu hain (!) profesör ve aydınlar ne diyor başka?

“Türkiye’deki siyasal iktidarın baskıcı ve otoriter karakterini devam ettirebilmek ve OHAL’i sürdürebilmek için böylesi ağır acılara yol açabilecek bir savaş eylemini başlattığı izlenimi edinilmektedir.”

Haksızlar mı? Erdoğan, 15 Temmuz kurgu darbe girişimini bahane edip çıkarttığı ve 6. kez uzattığı OHAL ve KHK’lar ile memleketi yönetmiyor mu? Şimdi ‘savaşla yönetmek istiyor’ diyor bu aydınlar. Bunun neresi yanlış?

Başka ne diyorlar peki?

“Türkiye’de yaşayan milyonlarca Kürt ve Arap’ın soydaşı olan Suriye Rojavası’ndaki Kürt ve Arapların diğer halklarla birlikte oluşturduğu yönetim biçimlerini tehdit olarak değerlendirmek demokrasi ve insan haklarına aykırıdır. Bu durum Türkiye’de bir arada barış içinde yaşamak isteyen halklar arasında derin kırılmalara sebep olabilecek ve Türkiye iç barışını büyük bir tehlikeye atabilecektir.”

EMİNE GÜLBARAN’A SOR SINIRDAKİ AKRABALIKLARI

Jargona takılmayın lütfen. Suriye-Türkiye sınırında Kilis’te bayramlaşma görüntülerini, tel örgüler ardında iki sınır ötesinde yaşanan dramları hiç mi okumadık/okumadınız?Kürt, Arap halkları orada ve Anadolu’da birlikte yaşamıyor mu? Bunu yanıbaşındaki Emine Gülbaran’a (Erdoğan) sorsa öğrenir Tayyip Erdoğan. Siirt’ten Mardin’e oradan Irak’a uzanan coğrafyada ‘Qëltu Lehçesi’ ile konuşan akrabaları yok mu eşinin? Aydınlar diyor ki; iki coğrafyanın (din, dil, ırk, mezhep) akrabalıkları var, kan akıtmayın! Bunun neresi yanlış.

Kürt meselesini çözmek için Öcalan ile PKK ile masaya oturulmuştu. Talimatı bizzat kendisinin verdiğini defalarca kamuoyu ile paylaştı Erdoğan. Şimdi PKK-PYD bahanesiyle bütün Kürt halkı düşman ilan edilmiş adeta. Savaş diyorlar başka bir şey bilmiyorlar.

Aydınlar ise Erdoğan’ın 3 yıl önceki ajandasına gönderme yapıyorlar: “Siyasal iktidara bir kez daha sesleniyoruz. Türkiye içinde ve dışında çatışmaya ve savaşa dayalı politikalardan vazgeçiniz. Demokratik kurallar çerçevesinde bütün halklar ve inançlarla bir arada yaşama imkanı vardır. Yeter ki bu sorunlar hakkında barışçıl ve demokratik yollarla çözüm konusunda irade gösterilebilsin. Dünyada çok sayıda örnekleri olduğu gibi Türkiye’nin de Kürt sorununun çözümü için sahici bir çatışma çözümüne ihtiyacı vardır.”

Yanlış mı? Yanlışsa İmralı’da Dolmabahçe’de imzaladıklarınızı, Oslo’da verdiğiniz sözleri nereye koyacağız?

KÜRT SORUNUNU NASIL ÇÖZECEK ERDOĞAN?

Erdoğan da ‘Kürt sorunu benim sorunumdur’ (2005), ‘Ben bir Başbakan olarak Kürt sorununu savunuyorum ve savunmaya da devam edeceğim’ (2010), ‘Bu ülkede Kürt sorunu yoktur, PKK sorunu vardır’ (2011) demiyor muydu? Kabul edelim finali kötüydü. 2015’te Erdoğan, ‘Ne Kürt sorunu kardeşim ya?’ diyerek aydınların anlamadığı noktaya savruluşuyla bugünkü halini izhar etmişti. ‘Ben bu işleri savaşarak çözeceğim’ demişti. Anlamamışız, anlayamamışız Erdoğan’ı. Aldatılmışız bütün bir millet olarak. Kürt, Türk, Çerkez, Arap…

Bugün barış çağrısı yapmaktan, gerçekten ve samimi olarak dua etmekten başka çare kaldı mı? Savaşı, ölümü çılgınca savunan sahibinin sesi hükümete de muhalefete de diyecek bir şey yok. MHP zaten Saray’ın esiri. Ama milletin az biraz umut bağladığı CHP ile İYİ Parti ne yapıyor baksanıza? İlk şehidin tabutuna yaslanıp nutuk atıyor Erdoğan. Kemal Kılıçdaroğlu seyrediyor. Ya Meral Akşener? Yaralı askerler için  kan vermeye gitmek hangi siyasi aklın hamlesi Allah aşkına? Çek elini o cenazenin üstünden, diyemiyorsunuz, bari Erdoğan’ın yaktığı ateşe odun taşımayın. Bir kez cesur olup ‘barış’ deyin, ‘savaşma’ deyin. Hain ilan edilmek için sıra beklemeyin. Vatan evlatlarını zayi ettirmeyin.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.