Ekonomiyi OHAL’e bulaştırmak | Harun Odabaşı

Hukuka aykırı yolla elde edilen delillerin mahkemeye kanıt olarak sunulup sunulamayacağı hâlâ tartışma konusudur. Avrupa’da farklı olmakla birlikte Anglo Sakson hukuk sisteminde kanıt doğru olsa bile yöntem yanlışsa delili dikkate almadığı gibi o kanıtı elde edene ceza bile öngörülmektedir.
Türkiye 21 Temmuz 2016’dan bu yana Olağanüstü Hal (OHAL) ile yönetilmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni devreden çıkaran bu sistemde kararnameleri Bakanlar Kurulu çıkarmakta ve etkin denetimde uygulanmamaktadır. Daha ilk haftasında AKP hükümetinin sözcüleri OHAL’in kısa bir süre için uygulamada olacağını, tamamen iç güvenlik konularını kapsayacağını ve kesinlikle bu süreçte ekonomik kararlar alınmayacağını üzerine basa basa ifade etmiş olsa bile geçen 17 aylık sürede OHAL kalıcı hale geldiği gibi Bakanlar Kurulu ekonomiyi çok yakından ilgilendiren konularda fütursuzca kararlar almaya devam ediyor.
Normal şartlar altında pek çok süreçlerden geçerek alınması gereken kararlar kamuoyunda doğru dürüst tartışılmadan Resmî Gazete’de yayınlanıveriyor. Kararların içeriğinden bağımsız olarak OHAL’i ekonomiye neden bulaştırdıkları da etik olarak sorgulanıyor. Yukarıdaki hukukî tartışmayı hatırlatma sebebimde buydu. Yapılan iş yasal olsa da yasal bir hak istismar ediliyor. Neden Vakıfbank hisselerinin Hazine’ye devri Kanun Hükmünde Kararname ile oluyor? Neden zaten yıllardır kan kaybeden sendikaların elindeki grev hakkı sembolik bir hakka dönüştürülüyor?
Hükûmet OHAL döneminde 11 grev kararını ertelemiş. Bunun yan etkisi olarak sendikalar en etkili kozu kullanamayınca işverenle yaptığı pazarlıkta eli zayıfladı. İşverenlerin de bu durumu istismar ettiği gözlerden kaçmıyor.
Herşey bir tarafa OHAL’de ekonominin içeriden ve dışarıdan görünümü de çok büyük yara alıyor. Şimdi buna Afrin Harekâtı ile ‘kalıcı savaş hali tehlikesi’ eklendi. Bu ortamda hiç bir aklı başında yabancı sermaye gelmez ve gelmiyor. Hatta sadece beyin göçü değil, sermaye göçü ile ilgili haberlerin sayısında artış gözlerden kaçmıyor.
Yabancı sermayeye bu kategoride sıcak parayı dahil etmiyorum. Soyu sopu bilinmeyen, nesebi tespiti yapılamayan sıcak paranın hangi amaçları güttüğü belirsizliğini koruyor çünkü. AKP ekonomi kurmayları bile sıcak sermaye gelişini izah etmekte aciz kalıyor.
TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik her önüne mikrofon geldiğinde OHAL’in mutlaka kalkması gerektiğini söyleyip duruyor. Çünkü kalıcı yabancı sermaye, Türkiye’nin yatırım yapılabilir olma konumu ile demokratik hukuk devleti arasında birebir ilişki kuruyor. İşadamlarının her platformda muhataplarından benzer endişeleri duyduklarını söylemek için kahin olmaya gerek yok.
Bilecik’in şu ifadeleri durumu özetliyor: “Bizler her gün iş yapmaya çalışırken yurt dışı paydaşlarımızdan; OHAL şartları devam ettiği müddetçe Türkiye’ye gelemeyeceklerini duyuyoruz. OHAL sona ermeden sözleşme imzalamalarının kurum içi mevzuatları gereği mümkün olmadığını söyleyen yabancı yatırımcılarımızın sayısının da azımsanmayacak kadar yüksek olduğunu paylaşabilirim. OHAL süresince seyahat ve sağlık sigortası yapamadıkları gibi şikâyetlerle de karşı karşıya kalıyoruz.”
Hükûmet de bunu biliyor, ancak bu imajı kırmak yerine sanki daha da pekiştirmek istercesine OHAL’de ekonomiyi derinden etkileyecek kararlar almayı adeta gelenek haline getirdi.
Ferman padişahın ise dağlar yabancılarındır!

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.