'Bu Kan Davasına Ortak Olmam' - Mevlüt Karakaplan

-''Nereye gidiyorsun, nedir bu acelen?'' diye sordu Ermiş.
-''Oyalama beni. Çok önemli işim var.'' dedi savaşçı. ''Savaş var, duymadın mı? Savaşa gidiyorum''
-''Savaş olduğunu duydum da, bu kadar önemli olduğunu bilmiyordum. Önemliyse biz de geri kalmayalım, gelip katılalım savaşa.'' dedi Ermiş.
-Şaka mı bu? Savaş önemli olmaz olur mu?  Üstelik sen de gelip katılmalısın savaşa; üstünlüğümüze yardımcı ol ve şahitlik et.
-Kimlerden üstünlüğünüze?
-Ötekilerden.
-Ötekiler kim?
-Herkes.
- Sanırım bu durumda ben de herkese dâhil olmuş oluyorum. Senin benden üstünlüğüne neden ben yardımcı olayım? Üstelik üstün olduğuna inandığın halde, zaten elinde olan bir şey için neden savaşıyorsun?
-Ne saçmalıyorsun sen? 
-''Benden seninle birlikte savaşmamı istedin. Sadece ne için savaşacağımı bilmek istiyorum.'' dedi Ermiş. Bu sorular karşısında biraz afalladı Savaşçı ve Ermiş devam etti;
-Peki, nasıl oluyor da sen diğer insanlardan daha kıymetli oluyorsun, bunun sebebi nedir?
-Çünkü ben önemli ve üstünüm, benim atalarım da öyleydi ve yaşadığım topraklar ve coğrafya da öyle.
-Yani senin kıymetin kendinden, sen sen olduğun için önceliklisin öyle mi?
-Evet
-Peki ya kendisiyle savaşacağın insanlar? Onlar da öyle düşünüyorlarsa bu durumda doğru olan hanginizin dediği?
-''Bizimki tabii ki.'' dedi Savaşçı ''Zaten bunu savaşarak da ispat edeceğiz ve sen de bunu göreceksin''.
-''Bu durumda yenerseniz üstün mü olacaksınız?''  diye sordu Ermiş.
-Tabii ki öyle olacak. Nasıl bir soru bu böyle?
-Ne zamana kadar üstünlüğünüz ya da önceliğiniz devem edecek? Rakibiniz sizi yendiğinde kıymetten düşmüş mü olacaksınız?
- Onlar bizi yenemezler, bizler üstün bir topluluğuz çünkü.
-Nasıl da bu kadar emin olabiliyorsun? '' dedi Ermiş. ''Kazanmayı garanti olarak görüyorsun. Böylesine sonucu belli bir savaşa katılma isteğim iyiden iyiye arttı şimdi.
-Çünkü biz en iyiyiz. Hem zaten tanrı bizi seçti ve kutsadı. Diğer herkesten daha üstün olduğumuz için tanrı bizi tercih etti.
- Siz üstün olduğunuz için mi Tanrı sizi seçti? Size bir görev mi verdi? Tanrının sizi seçtiğini nereden biliyorsun?
-Görmüyor musun? Biz asil bir soydan gelmiş asil bir topluluğuz. Tanrının bizi seçtiği ortada değil mi zaten? Atalarımın da belirttiği gibi bizler seçilmiş bir kavimiz. Onlar yanılıyor olamazlar. Bütün halkım da buna inanıyor ve böyle düşünüyor. Bundan daha kesin ispat olur mu?
Bunları anlatmaya çalışırken iyice sinirlenmişti Savaşçı. Kocaman bir acıma hissi belirmişti Ermiş'te. İnsanlığın zavallılığına bu savaşçı üzerinden şahitlik ediyordu. Ebediyen devam edecek olan bir savaşı kendine göre durdurmaya çalışıyordu Ermiş. Israrla ve çaresiz bir şekilde anlaması için Savaşçının gözlerinin içine bakıyordu.
-''Tanrı sizi seçtiyse, kesin kazanacaksınız demektir bu.'' dedi ermiş.
-Tabi ki kazanacağız, atalarımızın çoğu savaşta kazandığı gibi.
-Ataların tüm savaşlardan galip mi çıktı?
-Hayır, bazı savaşları kaybettikleri oldu.
-Ama atalarını da Tanrının seçtiğini söylemiştin. Bu durumda asla yenilmemeleri gerekirdi. Ayrıca yenmenin üstünlük olduğunu söylemiştin bana konuşmamızın başında. Bu durumda yenilen ataların üstün olamazlar. Ve siz de şimdi yenilecek olursanız tanrının sizi seçmediğinin göstergesi olacak bu. Ayrıca, ayrıcalıklı ve üstün bir topluluk olmadığınız anlamı da çıkacak sanki.
-''Üstünlük sadece savaş kazanmakla olmaz. Elbette tanrı bizi seçti ve kutsadı.'' diye tekrarlayabildi Savaşçı sinirli ve tereddütlü bir ses tonuyla.
 Muhatabının az önceki tutarsız ve hiddet dolu çaresizliği karşında acı bir tebessüm oluştu Ermiş'in yüzünde ve devam etti:
-Kızma dostum, senin dediklerini tekrarladım sadece. Kızacaksan eğer, ataların hakkında böyle konuştuğun için kendine kızmalısın. Ayrıca merak ediyorum;  Tanrının atalarını seçtiğini söylemiştin az önce. Tanrı onlara bir görev vermek için mi seçti?
-Evet, tanrı, kendisini yeryüzünde temsil etmemiz için seçti atalarımızı ve bizi.
-Şimdi daha da meraklandım doğrusu, Tanrınız nasıl birisi ve sizden kendisini ne şekilde temsil etmenizi istiyor?
-O, herkese eşit davranır ve adaletlidir. En çok kendi koyduğu kurallara uyulmasını ve kendi sözünün dinlenilmesini ister. Bütün insanların ona itaat etmesini bekler. Üstelik o çok güçlüdür ve gücü her şeye yeter. Ayrıca o, insanların dürüst, cömert ve merhametli olmasını ister. Bizden bu şekilde davranarak onu temsil etmemizi istiyor.
-Doğrusu pek ilginç bir tanrınız varmış,
-Neden? Yoksa Tanrımla alay mı ediyorsun?
-Hayır. Öyle bir niyetim yok dostum. Sadece şaşırıyorum. Çünkü o her şeye gücü yettiği halde savaşması için sizi seçtiğini söylüyorsun. O çok merhametli olduğu halde sizi insanları öldürmeniz için görevlendirdiğini söylüyorsun. Adaletli ve herkese eşit davranan bir tanrı olduğu halde sizi seçip ayrıcalıklı kıldığını söylüyorsun. Bu durumda tanrınızın bana ilginç gelmesi normal değil mi?
-…
-Evlat, sanırım ya inandığın tanrı anlattığın tanrıyla aynı kişi değil, ya da sen kendi tanrını farklı anlamışsın.
Sinirinden küplere binen Savaşçı, kendisini oyaladığını düşündüğü Ermiş'e elini kılıcına atarak bağırmaya başladı:
-Canını bağışlamamı istiyorsan haddini bil. Korkak! Savaşa katılmayacaksan bahane arama ve bana da engel olma.
-Sanırım bu durumda daha fazla korkuya kapılan sensin. Çünkü normal insanlar gibi sıradan bir şekilde yaşamaya çoktan razıyım ben. Ama baksana, senin gücünü ve ayrıcalığı kaybetmekten ödün kopuyor. Sana bir soru daha sormak istiyorum: eğer bu savaşı kazanırsanız hayatınız nasıl devam edecek?
-Tabii ki gücümüzü ve üstünlüğümüzü ispat etmiş olacağız. Düşmanlarımız ise daha fazla bilenmiş olarak tekrar ve tekrar savaşmak isteyecekler. Ama biz her defasında onları yenmiş olacağız.
-Fakat az önce atalarından bazılarının yenildiğini söylemiştin. Dolayısıyla siz de yenilebilirsiniz. Yenseniz de yenilseniz de kendi ömrünü, çocuklarının ömrünü ve senden türeyecek tüm neslinin ömrünü üstünlük mücadelesiyle geçirmelerini istiyorsun, öylemi?
-Elbette öyle. Yoksa yaşamalarının ne anlamı var?
Hayatın anlamını rekabete ve anlamsız bir üstünlüğe indirgeyen bu hayret verici bakış karşısında Ermiş'in ümitsizliği yüzünden okunacak hale gelmişti. Belli ki vaz geçmişti delikanlıyı ikna etmekten;
-''Evlat'' dedi ermiş,  ''O zaman seni çok oyalamayayım ben. Sen git savaşına şimdi, ama ben gelmeyeceğim. Çünkü ben hayatın anlamı için yaşamayı tercih ediyorum; ama sen anlamamak için ölmeyi tercih ediyorsun. Ben sevmeyi, sevilmeyi ve sevdirmeyi tercih ediyorum; sen ise öldürmeyi ve nefret etmeyi… Sonsuza kadar devam edecek olan bu kan davasına iştirak etmem ben…
-''Zavallı bir korkaksın sen, senin şerefin ve gururun ölmüş, onursuzun tekisin sen.'' dedi Savaşçı ve hiddetle uzaklaşıp savaşmak için ayrıldı oradan.
Akşam kızıllığının en belirgin saatlerinde her zamanki gibi yalnız yolculuğuna koyulmuş olan Ermiş'in kafasında savaşçının bugün sarf ettiği sözcükler dolaşıyordu; onur nedir, nasıl gururlu olunur, şeref neyle elde edilir… Tam bu esnada bir kalabalığın yanından geçtiğini fark etti. Bu bir orduydu; savaşı kazanmış ve savaştan dönen bir ordu. 
Ordu beraberinde birçok esir taşıyordu ve tüm askerler zafer naraları atıyordu.  Bir askerin mızrağının ucunda ise sabah kendisiyle hasbıhal ettiği savaşçının kellesi asılıydı. Hemen yanındaki arabada ise savaşçının eşi ve çocukları bir kafese konmuştu. Belli ki köle yapılmak üzere satılmak için pazarlara götürüleceklerdi. Savaşçının eşi etrafına ürkek, korkak ve çaresiz bakışlar atarak sanki en çok onur ve haysiyetine zarar gelmesinden korktuğu izlemini veriyordu.
Uzun ince dizilen kervan güneşin batışı istikametine doğru ilerlerken, Ermiş de ters yöne tek başına yolculuğuna devem ediyordu ve ''Ben bu kan davasına ortak olmam'' diye söylene söylene uzaklaşıp kayboldu… ''

Hikâyedeki savaşçının seçilmiş toplum yerini ırkçı uluslara, modern ulus devletlere bıraktı; savaşçının yerini ise faşist ve kafatasçı bireyler, psikopat, kompleksli vatanseverler aldı, ülkesine tapan hasta benciller aldı, radikal dinciler aldı…

http://www.shaber3.com/yazar/mevlut-karakaplan/bu-kan-davasina-ortak-olmam/1325349/

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.