Sudanlı muhalif liderler : “Siyasal İslamcı diktatörler, Sudan’ı ve Türkiye’yi bölüyor” Türkmen Terzi
Güney Afrika merkezli Afrika-Ortadoğu Araştırmalar Merkezi’nin (AMEC) organize ettiği, “El Beşir iktidarda kalabilecek mi?” başlıklı panel, Hartum büyükelçisini ve Sudanlı muhalifleri biraraya getirdi. Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey örgütü (SPLM-N) Güney Afrika temsilcisi Sabir İbrahim, Sudanlı Ortadoğu-Kuzey Afrika uzmanı Salah Eddin Elzein ve AMEC araştırmacılarından Ebrahim Deen program sonunda TR724’ün sorularını cevapladı.
Sürgünde yaşayan Sabir İbrahim, “Siyasal İslam Sudan’ı böldü, petrol kaynaklarının yüzde seksenini kaybettik, şimdi de Kuzey’de insanları din ile siyaset ile bölüyor.” tespitinde bulundu. İbrahim, “Türkiye ve Sudan’ın benzerliği, Siyasal İslam diktatörlüğünü yaşıyorlar. Erdoğan ve Beşir’in dar görüşleri, bir ulus inşa etmekten çok uzak. Erdoğan, Mustafa Kemal Atatürk’ün çok zorlanarak kurduğu ulus devleti yıkıyor.” dedi.
Sabir İbrahim’e, son dönemde protestolarla, iç çatışmalarla ve şiddetli ekonomik krizlerle boğuşan Sudan’ın geldiği durumu sorduk. İbrahim gelinen noktayı şöyle anlattı: “Biz Sudan’ın özgürlüğü için mücadele ettik, 2005 yılında Hartum hükümeti ile barış anlaşması imzaladık. Ne yazık ki Hartum hükümeti bizim istediğimiz şartlarda bir barış anlaşmasını kabul etmedi. 2011’de Güney Sudan referanduma giderek bağımsızlığını kazandı. Tek bir Sudan için mücadele eden bizim hareketimiz de, Güney’in bağımsızlığını kazanması ile ikiye bölündü. Biz Güney’den değiliz, ben Kuzey’denim, Darfurluyum. Kuzey’de de Beşir rejimine karşı olanlar var. Biz 22 yıl savaştığımız bir Sudan rejiminin emrinde yaşayamayız. Değişime ihtiyacımız var. Bu yüzden 2011’de silahlandık, büyük bir alanı özgürleştirdik. Bizim eğitim sistemimiz Kuzey’den farklıdır, kendi okullarımız, hükümetimiz var, bütün bir Sudan’ı özgürleştirmekte kararlıyız.”
Modern devletin temellerini atamadık!
Ömer El-Beşir’e karşı mücadele eden İbrahim, ‘Sudan’ın büyük çoğunluğunu oluşturan gençlerin artık, rejiminin insanları din, ırk, kültür, coğrafi bölge gibi farklılıklara göre ayırmasına karşı çıkmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?’ sorusuna ise, şu sözlerle cevap verdi: “Bizim Sudan kurulduğundan beri yönetici elit problemimiz var. İngilizlerden bağımsızlığımızı kazanınca, modern devletin temellerini sağlam atamadık. Aç gözlü elitler devleti “din ve etnik” temeller üzerine kurdular. İngilizler yönetimi ülkeyi terk ettikten sonra, 1954’te ilk kurşun, devlet sisteminin tamamen “İslamlaştırılmasına” tepki olarak atıldı. Kuzey Sudanlılar, İngilizlerden boşalan devlet kademelerine bütün Sudanlıları getireceklerine (ayrım yapmadan), sadece kendileri bütün devletin sahibi oldular. Müslüman ve Arap olmayanlar marjinalleştirildi ve silaha sarıldılar. 1983’de şeriat kanunlarının getirilmesi, Müslüman Kardeşler örgütünün yardımıyla oldu. Bu kanunlar Müslüman olmayan herkesi dışladı; Müslüman olmayanları ikinci, Arap olmayanları da üçüncü sınıf vatandaş yaptı. Bu bir apartayt (Güney Afrika’da uygulanmış, azınlık beyazların üstünlüğüne dayan sistem) rejiminin katmerlisidir. Yani senin toplumdaki yerini ırkın ve dinin belirliyor. Bu Araplaştırma ve İslamlaştırma politikasına biz hayır dedik.” 2005’teki barış anlaşmasında Dr. John Garang (Güney Sudan Özgürlük Hareketi lideri) “Gelin bir masa etrafında toplanalım, hepimiz Sudanlıyız. Herkesi içine alan seküler bir devlet yapısı ortaya koyalım” cağrısına Beşir yönetiminin hayır dediğini söyleyen İbrahim, Hartum’un bu yüksekten bakan, dışlayıcı tavrının Sudan rejiminin çöküşünü başlattığını ifade etti. İbrahim Kuzey’in durumunu şöyle özetledi, “Bugün halen Kuzeyliler, Güney’in ayrıldığını hissetmiyor. Doğal kaynakların yüzde 80’i Güney’e gitti. Petrol kaynakları, tarım arazileri, akarsular…bütün zenginlikler Güney’de kaldı. Neden? Dini meselelerden dolayı. Biz şimdi Kuzey’de savaşıyoruz, çünkü Hristiyanlar, Afrika dinlerine inananlar, Afrika’nın yerel dillerini, kültürlerini geliştirmek isteyen Sudanlılar Kuzey’de de yaşıyor. Ama Sudan kanunları bu insanlara izin (kendi kimliklerini yaşamalarına) vermiyor. Hartum hükümeti bizim için ayrıştırıcı, bir apartayt rejimidir.”
Bölünmenin temelleri 52 yıl önce atıldı
Bölünmeye giden yolun 1947’de başladığını söyleyen Sabir İbrahim, Sudan’ın acı iç savaş tarihini şöyle özetledi: “Cuba Konferansı’nda Güneyliler, Kuzey’e, ‘hepimiz Sudan’ın parçasıyız, tek bir ülke kuralım dediler’ ama İngilizler Güneylilere, ‘hayır Kuzey’le beraber olamazsınız, onlar Arap ve Müslüman’ dediler. Ama Güneyliler ‘Hayır, Kuzeyliler de bizim kardeşlerimiz, biz bir plan yapacağız, sorunları çözeceğiz’ diye samimi yaklaştılar. İngilizler ayrıldıktan sonra Kuzey’de ülkenin kurulmasına Güneyliler yardım etti ve ‘tek bir arzumuz var, bizim sizden farklılıklarımız var, bizim dilimizi, kültürümüze karışmayın, bize İslami kanunları uygulamayın’ isteğinde bulundular. Sudan bağımsız olunca Kuzeyliler dedi ki, ‘Federasyon, bölünmedir, size kesinlikle izin vermeyeceğiz’. Güney’e karşı çok acımasız bir savaş başlattılar. Binlerce köyü yaktılar. 1954’de gereksiz bir ideolojiden dolayı iç savaş başladı. 1972’e kadar savaş devam etti. Dönemin Sudan lideri Numeyri Güney Sudan’a geçici olarak bir barış getirdi. 1983’de ne oldu? Müslüman Kardeşler şeriat istedi ve uyguladı. Yeni bir savaş başladı, öncekilerden çok daha acımasız. Bu savaşa “cihat” savaşı dediler. Irak’tan, farklı bir çok Ortadoğu ülkesinden cihadcıları getirdiler, bize, yani Sudanlılara karşı savaşmaları için. 2005’te geçici bir barış sağlanmıştı.”
Güney’i bölen politikalar, şimdi de Kuzey’i bölüyor
Sabir İbrahim, sözlerini şöyle sürdürdü: “2011 referandumunda Güneylilerin yüzde 99’u Kuzeyden ayrılmak istedi. Şimdi ne yapılıyor? Güney’in ayrılmasına yol açan bütün bölücü, dışlayıcı politikalar şu anda Kuzey’de uygulanıyor. Darfur’da Beşir’e karşı savaşanlar bizim kardeşlerimiz. Bizim artık yeni, seküler bir Sudan’a ihtiyacımız var. Bende bir Müslümanım. Farklı renklerin olduğu, kültürlerin yaşadığı bir toplumda şeriat kanunlarını uygulayamazsın. Sudan sistemi “çift apartayt” sistemidir. Eğer Arap ve Müslüman isen birinci sınıfsın, Müslüman değilsen ikinci sınıf, Arap ve Müslüman değilsen, üçüncü sınıf. Bu sistem ülkeyi bir yere götürmez. Ben evimde Afrika dansımı yapamam, dilimi konuşamam, böyle bir mantalite Sudan’ı yönetiyor bugün.”
Çıkarcı Arap ülkeleri ve Erdoğan, Sudan rejimini destekliyor
Ne yazık ki birçok Arap ülkesi Beşir rejiminden yararlandıkları ve ülkenin kaynaklarından çıkar sağladıkları için Sudan’ı desteklediklerini belirten İbrahim, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da siyasal İslamdan ve çıkarlarından dolayı Beşir’i desteklediğinin altını çizdi. Sudan’da özellikle büyük Türk işadamları için büyük fırsatlar olduğunu, ülkenin mineraller ve aynı zamanda jeopolitik açıdan çok önemli olduğunu belirten İbrahim, geçmişte Osmanlının Sudan’ı bir dönem yönettiğini, şimdiki AKP hükümetinin ise Müslüman Kardeşlere yardım ettiğini ve siyasal İslam ideolojisi ile ülkeye geldiğini anlattı.
“AKP diğer muhalif grupları istemiyor, Türkiye’de özgürlük yok”
“Sudan’daki Hizmet okullarının, yardım kuruluşlarının kapatıldığı” sorusuna ise İbrahim şu cevabı verdi, “Sudan’da Hizmet okullarını, hastanelerini biliyorum. Erdoğan bu kurumları kapattı, bu mesele Türkiye’nin iç meselesidir. Erdoğan kendine rakip olacak hiçbir güçlü muhalif grup istemiyor. Erdoğan’ın politikaları Türk halkını çok böldü. Eğer bir siyasi parti kendi ideolojisini başka partilere empoze ederse orada toplum bölünür. Bu arada Türkiye’de artık özgürlük yok.”
‘Türkiye ve Sudan, siyasal islam diktatörlüğünü yaşıyor’
“Beşir’in geleceğini nasıl görüyorsunuz” sorusunu ise Sabir İbrahim şu cümlelerle yorumladı: “Ulus kurma işi zeka gerektirir, entelektüeliniz olması gerekir, fikirlere açık insanlarınızın olması lazımdır, Türkiye’de muhalefetin de ülkeyi yönetme hakkı vardır; Türkiye ve Sudan arasındaki benzerlik, diktatörlükleridir. İki ülkenin liderleri de kendi fikirlerini, dünya görüşlerini bütün topluma dikte ediyorlar, 21. Yüzyılda yaşıyoruz! Bu durum artık mümkün değil. Türk toplumu farklılıklarıyla çok zengin bir toplum. Türkiye’de şunu diyemezsin, bu benim fikrim ve tartışmasız doğru. Türkiye ve Sudan’ın benzerliği, Siyasal İslam diktatörlüğünü yaşıyorlar. Erdoğan ve Beşir’in dar görüşleri, bir ulus inşa etmekten çok uzak. Erdoğan, Mustafa Kemal Atatürk’ün çok zorlanarak kurduğu ulus devleti yıkıyor. Sudan’da da bağımsızlığımızı kazandığımızda birbirimizi dışlamıyorduk ama şimdi Beşir sayesinde dışlıyoruz. Bugün ben Sudan’da bir işe başvursam, siyasi görüşlerimden dolayı bana iş vermezler.”
“Uluslararası ambargolara rağmen Beşir 20 yıldır ayakta!”
Amerika’nın ve uluslararası güçlerin, kuruluşların ambargolarına rağmen Beşir’in 20 yıldır iktidarını devam ettirmesinin ilginç olduğunu söyleyen İbrahim, Sudan rejiminin Ortadoğu’dan destekle ayakta durduğunu ifade etti. İbrahim şöyle devam etti: “Beşir’e gece-gündüz yardım eden dış ülkeler var. Bu ülkeler siyasal islamın devam etmesini isteyen güçler. Saddam Hüseyin 4-5 yıl dayanamadı, Libya’nın petrol kaynakları Sudan’ın yüz katı idi ama Kaddafi ayakta kalamadı. Katar, Suudi Arabistan gibi ülkeler Beşir’i destekliyor. Eğer Beşir düşerse, Müslüman Kardeşleri destekleyen hükümetler Sudan’daki muhalefetten hiç bir destek alamazlar. Güney Sudan’da 2 milyon insanın, Darfur’da 300 bin insanın kanları Beşir hükümetinin ellerinde. Beşir daha geçen ay zengin körfez ülkelerine gitti, mali yardım istedi. Sudan’daki devalüasyon inanılmaz boyutlarda. Eğer Arap ülkeleri desteklemese Beşir bir gün iktidarda kalamaz.”
“Eskiden gençler rejim için savaşırdı, şimdi ise rejimi yıkmak istiyor”
Sudanlı siyasi yorumcu Salah Eddin Elzein de Sudan’da devam eden protestolar üzerine yaşanması muhtemel farklı senaryoları özetledi.
Sudan nüfusunun yüzde 60’dan fazlasını gençlerin oluşturduğunu ifade eden Elzein, bir devlet yetkilisinin, “20 yıl önce, Güney Sudan’da Beşir rejimini korumak için savaşan gençlik vardı, bugün ise Beşir rejimini gençlere karşı savunuyoruz” sözlerinin şu anki durumu anlattığını söyledi. Ekonomideki kötü durumun, son rejim karşıtı protestolarda çok etkili olduğunu anlatan Elzein, 2011’deki bölünme ile petrol rezervlerinin yüzde 70’inin Güney’de kalmasının Hartum’u çok zor duruma düşürdüğünü söyledi. Bu kaybedilen yüzde 70’lik rezervlerin, 2011’e kadar, ülkenin sağlam para gelirlerinin yüzde 75’ini karşıladığını belirten Elzein, “Sudan artık bu kaybı çok ağır hissediyor, ekonomi iyice dibe vurdu. Beşir’in ve diğer siyasi liderlerin ne söylediğine artık kimse inanmıyor. Sadece ekonomi değil, halk 30 yıldır bekliyor ama bu rejim hiçbir başarı gösteremediği gibi her alanda başarısız oldu.” dedi.
Sudan’da değişim kaçınılmaz
Sudanlı analist, yakın gelecekte Sudan’ı bekleyen muhtemel üç senaryoyu ve sonuçlarını ise şöyle değerlendirdi; “İnsanların değişim istemesinden ve kötü ekonomiden dolayı rejim düşebilir. İkinci senaryo da ise; askerlerin, güvenlik güçlerinin rejimi destekliyor olması ve Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır gibi ülkelerin Sudan’da rejim değişikliğine karşı çıkmasından dolayı, Beşir iktidarda kalabilir. Ama rejim devam etse bile bu uzun süreli olamaz, çünkü sorunlar çok derin. Üçüncü senaryo ise siyasi uzlaşı. Protestocular rejimi deviremez, Beşir de sokaklara inen halkı durduramazsa, bir uzlaşı olur ve ülkenin daha da kötü şekilde diktatörlüğe ve iç savaşa sürüklenmesi engellenir. Her ne olursa olsun Sudan’da geriye dönüşüm olmaz ve bir değişim yaşanır. Umarım bu değişim şiddete başvurmadan, darbe ve karşı darbeler yaşanmadan iyi yönde gerçekleşir”.
Uluslararası güçler Beşir rejiminin durmasından yana
Salah Eddin Elzein, Sudan’ın bölünmesini yakından takip eden uluslararası güçlerin, Sudan’da Beşir rejiminin devam etmesinden yana olduklarını söyledi: “Çin ve Rusya’nın Ömer El-Beşir ile arası çok iyi. Avrupa ülkeleri de Sudanla sığınmacılar konusunda anlaştı. Göçmenlerin Libya’ya gitmesi ve oradan Avrupa’ya geçmelerinin önüne geçilmesi konusunda işbirliğine varıldı. Amerika Başkanı Donald Trump’ın da otoriter rejimlerle arası iyi. Sudan’da da güçlü Beşir ile sorunu yok. Beşir gitse bile daha güçlü lider gelmesini isterler, çünkü demokrasi olduğu zaman istedikleri anlaşmaları yapmaları zorlaşır.”
‘Sudan’ın istikrarı bölge için çok önemli’
Salah Eddin Elzein, “Sudan çok türbülansı bir bölgede yer alıyor. Kuzeybatı’sında krizdeki Libya var. Batı komşusu, Orta Afrika, krizde. Güney’de, Güney Sudan var, krizde. Allah korusun Sudan’da yaşanacak kargaşa bölgedeki 4-5 ülkenin de güvenliği için çok kötü olur. Daha fazla göçmen Avrupa’ya akar, daha fazla terrorist bölgeye gelir. Sudan’ın istikrarsızlığının kimseye faydası olmaz. Rejimle arası iyi olan Türkiye gibi ülkeler, bölgede istikrarın devam etmesi, Sudan’a demokrasi gelmesi için katkılarını sunmalılar.” diye çağrıda bulundu.
AMEC araştırmacılarından Ebrahim Deen ise, Sudan’daki protestocuların ülke geneline yayılmış olmalarına rağmen, eylemlerin küçük gruplarla gerçekleştiğini, bu gösterilerin rejimi devirmeye yetmeyeceğini, askerlerin Beşir’i desteklediğini, Afrika ülkelerinin de rejim değişikliğine sıcak bakmadığını ifade etti.Güney’in bölünmesinin istikrarsızlığa sebeb olduğunu, Libya ve Mali’de cihadcı grupların aktif olduğunu belirten Deen, Afrika Birliği’nin bölgede daha fazla istikrarsızlık istemediğini belirtti. Beşir yönetiminin Suriye’de olduğu şekilde aşırı güç kullanmaktan çekineceğini ifade eden Deen, öte yandan, ekonominin kötüleşmesinin ve protestoların, Beşir yönetimini daha da otoriterleştireceği, olağanüstü hal ilan edilmesinin bu durumu kanıtladığı yorumunda bulundu.
Sudan’da Cuma namazı sonunda başkent Hartum’a yakın büyük camilerde yüzlerce kişi Beşir’i protesto etti. Omdurman şehrindeki protestoları ise, muhalefet Milli Ümmet Partisi organize etti. Polis, göstericilere gözyaşartıcı bomba ile müdahele etti. Beşir geçen ay hükümeti fesederek, 1 yıllığına olağanüstü hal ilan ederken, hükümet karşıtı olaylarda ölü sayısı 50’ye yaklaştı.
KAYNAK: http://www.tr724.com/sudanli-muhalif-liderler-tr724e-konustu-siyasal-islamci-diktatorler-sudani-ve-turkiyeyi-boluyor/
Bu Yayına Yorum Yapın