Ağlarız mücrim gibi, baktıkça Cezayir’e! - Naci Karadağ

Yukaradaki fotoğrafta bir Cezayirli genç kız elinde tuttuğu pankartta şöyle sesleniyor: “Hükümete ihtiyacımız var, mafyaya değil. Oyun bitti!”
Meselenin ortasından girelim:
Cezayir’de Cumhurbaşkanı Abdülaziz Buteflika’nın, iktidarını uzatma girişimini protesto için yapılması planlanan gösteriler öncesi, başkent Cezayir’deki tren, metro ve otobüs seferleri durduruldu. Buna rağmen kentin merkezinde slogan atan binlerce eylemcinin toplandı. Ancak bu haber Cezayir ulusal medyasında değil, uluslararası medyada yer aldı.
Şu ayrıntı da önemli; barışçıl devam eden eylemde, protestocuların Büyük Postane Meydanı’nda toplandıkları ve Cezayir bayrakları salladıkları görüldü.
Yaklaşık bir aydır devam eden gösteriler karşısında Cumhurbaşkanı Buteflika, protestocuları, “kaos” ihtimaline karşı sert bir dil kullanırken protestocuların arasına sızan “iç ve dış” güçler olduğunu iddia etti.
Nasıl?
Kullanılan dil ve cümleler size bir şeyler çağrıştırıyor mu?
Siyaset garip bir hastalık.
Tuhaf bir virüs adeta…
Şu görsele bakınız lütfen:
Deniz Baykal 80 yaşında.
Henüz genç bir öğrenci iken rahmetli Menderes’in yakasına yapışıp, “Özgürlük istiyoruz” diye bağırdığı söylenir. Buna karşılık Menderes’in de “Bir Başbakan’ın boğazına yapışıp haykırabiliyorsun ve özgür değilsin öyle mi?” dediği pek anlatılmaz.
Aktif ve iniş çıkışlarla dolu bir siyasi yaşamı var. Ancak kaderin garip cilvesi, Türk siyasi hayatının en önemli figürlerinden olan Baykal’ın maliyeden, dış işleri bakanlığına kadar pek çok görev yapmasına rağmen hiçbir zaman Başbakan olmadığını görüyoruz.
1968 yılında resmi olarak siyasete atılmış Baykal.
50 yıllık siyasetçi…
45 yıllık milletvekili.
Sağlık durumu iyi olmadığı halde CHP, vefa hisleriyle son seçimlerde aday gösterdi Baykal’ı.
Ancak yaklaşık 3 yıl önce geçirdiği rahatsızlık sebebiyle sağlığı olağanüstü kötü durumda. Aylarca hastanede tedavi gördü. Yürüme ve konuşma gibi temel insani fonksiyonlarını yitirdiği söylendi. Öyle ki, TBMM yeminini seçildikten iki yıl sonra yapabildi. Tekerlekli sandalyeyle kürsüye gelerek.
Siyaset söyle bir şeydi işte. 80 yaşındaki bir insana bile emekli olup hayatının geri kalanını torunlarıyla, ailesiyle geçirmesine imkan vermiyordu.
Ancak, bu durumun sadece doğu ve gelişmemiş toplumalar ait olduğunu vurgulamak zorundayız.
Cezayir’de ülkesinde dış güçlerin oyunu oynandığını söyleyen Cumhurbaşkanı Abdülaziz Buteflika’nın durumu da çok farklı değil.
Kavga da biraz bu sebepten çıkıyor Cezayir’de.
Yirmi yıldır iktidarda Buteflika…
Dahası o da Baykal gibi ağır bir rahatsızlık geçirdi ve 7 yıldan beri kamuoyundan gizleniyor. Yüzünü doğru düzgün gören yok yani. En son 2 yıl önce tekerlekli sandalye ile oy kullanırken görülmüştü.
Cezayir’de en çok duyulan dedikodulardan biri Cumhurbaşkanı’nın öldüğü haberidir.
O kadar ki,  geçtiğimiz pazartesi günü Fransa’nın Cezayir Büyükelçisi ‘Buteflika tabii ki yaşıyor’ diye bir açıklama yapmak zorunda kaldı.
Cezayir’in kaderi ülkemize benziyor epeyce.
Ülke 1960’lı yıllarda uzun ve zorlu bir savaş sonucu Fransa’ya karşı bağımsızlığını kazandı. Ancak savaş yerini kırılgan bir demokrasiye bıraktı. Sonra 28 Şubat’a benzer bir süreç yaşandı Cezayir’de. Ordu, 1990 yerel seçimlerini İslamcı grupların kazanmasına engel olmak için seçimleri iptal etti.
Ve iç savaş… 10 yılda 200 binden fazla insan öldü.
Bu süreç Buteflika’yı iktidara getiren ortamı hazırladı. Uzmanlar Buteflika generaller ve istihbarat örgütlerini kullanarak İslamcı grupları uzakta tuttuğunu söylüyorlar. Ülkede İstikrar isteyenler ise kırık dökük bir demokrasiye razı olmuş..
Lakin bugünlerde Buteflika’nın gitmemek üzere iktidara geldiğini yeni anlıyor Cezayir Halkı.
Yaşlı lider, “ben gidersem Cezayir dağılır”, diyor mesela!
Son seçiminde çok ciddi bir beka ve dış güçler vurgusu yapıyor.
İşsizlik oranının yüzde 30’ları aştığı ülkede, iktidarın gerçekleriyle ülke gerçekleri arasındaki makas o kadar açılmış durumda ki, artık kendi gerçekliğiyle yönettiği bir ülke var Buteflika’nın. Cezayir parası Dinar’ın 2014’den bu yana yüzde 40 değer kaybetmesi, enflasyonist baskıları arttırarak bu daralmayı ağırlaştırmış durumda. Rakamlarla oynanmasına rağmen, bütçe ve cari açıkların 2019’da GSMH’nın yüzde 10’una ulaşması bekleniyor.
2013’te felç geçiren ve sağlığı giderek zayıflayan Buteflika, son 7 yılda keşiş hayatı yaşadı ve kamuoyu önünde hiç konuşmaması halkı ile arasındaki uçurumu derinleştirmiş durumda ama buna rağmen hiç görünmeden 5. Kez adaylığını tekrar koydu 82 yaşındaki ihtiyar ve hasta cumhurbaşkanı.
Siyaset uzmanları, Buteflika’nın kurguladığı sistem ile 18 Nisan’daki seçimi tekrar kazanmasının yüksek ihtimal olduğunu söylüyor.
Ömrü seçimlere girmeye yeterse büyük ihtimal kazanacak ve tıpkı Deniz Baykal gibi tekerlekli sandalye ile yemin etmeye gelecek Buteflika…
Son olarak cesur 1000 kadar hukukçu tüm baskılara rağmen Buteflika’nın sağlık sorunları nedeniyle tekrar aday olamayacağına dair bir gösteri yaptı.
Yaşlı cumhurbaşkanının bizdeki Metin Feyzioğlu gibi besleme hukukçuları da var elbette ve karşı atağa geçmekte gecikmediler.
Burası enteresan, her şeye rağmen Cezayir demokrasisi bizimkinden epey sağlam. Ki, hukukçuların talebi göstermelik de olsa Anayasa Mahkemesi tarafından kabul gördü. 14 Mart’ta kararını açıklayacak Cezayir Anayasa Mahkemesi.
Pek umutlu değil kimse ama Buteflika lehine bir karar çıkmasıyla ülkenin daha büyük bir kaosa girmesinden endişelenenlerin sayısı hiç de az değil.
Öte yandan Buteflika, 24 Şubat’tan beri İsviçre’de tedavi görüyor. Ne zaman döneceği ya da dönüp dönmeyeceği belli değil henüz.
Cezayir, tüm kavşakların karanlık ve kaosa açıldığı bir kavşakta şu anda.
Le Monde gazetesine konuşan Cezayirlilerin “Bu ülkede bir gelecek kalmadı, ben gideceğim”, “Ülkenin servetini hep aynı kafalar paylaşıyor”, “Ne yapalım, protesto edecek olsak, hemen karanlık 10 yılı (1990’lardaki iç savaşı) anımsatıyorlar” gibi ifadeleri, Liberte gazetesi yazarı Amin Zaoui’nin, “Arap dünyasında seçim sonuçlarına inanmanın, deve sidiğinin kansere çare olduğuna inanmaktan farkı yoktur” sözleriyle durumu ortaya koyuyor.
Cezayir iktidarının, bir yandan dış güçler ve büyük resim, üst irade gibi hayali düşmanlar ile halkı yanında tutmaya çabalarken diğer yandan toplumsal barış ve ülkenin kenetlenmesinden bahsetmesi de bize yabancı değil esasen.
Mouwatana (demokratik vatandaşlık) hareketinin sözcüsü Zoubida Assoul, “Başkan toplumsal mutabakattan söz ediyor ancak 20 yıl oldu hala bir toplumsal mutabakat kurulamadı” diyerek bu diskurun içi boş olduğuna vurgu yapıyor.
Cezayir ile bizim aramızdaki farklardan biri de muhalefet sanırım.
Son olarak 5 Mart’ta Cezayir halkı her yerde büyük gösteriler düzenledi.
Sokaklar “Hırsızlar, memleketi yediniz”, “Maskaralığa son”, “Halk rejim değişikliği istiyor” sloganlarıyla çınladı, sloganlar futbol maçlarını da etkili oldu. Mouloudia d’Alger’in taraftarları “Burası monarşi değil”, “Faslı Buteflika artık git” sloganlarıyla tribünleri sarstı.
Toplumların geçmişten ders almadıkları çok açık. Öyle olmasa, tarih bir tekerrür fasit dairesi olmazdı sanırım. Ancak toplumların çağdaşı başka toplumlardan da ders almadığını görmek Cezayir örneğini bizim kaderimiz olacağı gerçeğini bize gösteriyor ki, bu da en az Cezayir halkı kadar Türk halkı için de vahim.
KAYNAK: http://www.tr724.com/aglariz-mucrim-gibi-baktikca-cezayire/

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.