TETİKÇİ HAZIRLANIYOR (12. YILINDA DİNK CİNAYETİ-4) [Adem Yavuz Arslan]
İlk üç bölümde AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte MGK’da pişirilen ‘din ve vatan toprakları elden gidiyor, Erdoğan AB uğruna ülkeyi satıyor’ söyleminin nasıl uygulandığını anlatmıştım. Özetle MGK birilerini tehdit olarak kabul edip planlar yapıyor, bu konuda devletin birimlerini kullanarak istihbarat üretiyor, daha sonra ‘iç tehdit’ hedefi olarak görülen kişi ve grupların karşısına (muhtemel) elemanlık ilişkisi bulunan kişiler çıkarılıyor, onlar etkili protestolar organize ediyor, yani Hanefi Avcı’nın deyimiyle ceketin çıkması için birileri “odayı ısıtıyor.”
Proje içiçe geçmiş daireler şeklinde kurgulandı. Türkiye genelinde yapılan kampanya özel olarak Karadeniz’de uygulandı. Daha sonra çember daraltılarak özellikle Trabzon/Pelitli’ye odaklanıldı. ‘Tehdit belirleyici’ yapı, bir yandan ortamı ısıtırken bir yandan da ‘tetikçi’yi şansa bırakmadı. Trabzon/ Pelitli’de çok başarılı bir abluka uygulandı.
Bu bölümde tetikçi Ogün Samast ve onu keşfedip hazırlayan ‘büyük abiler’ ve ‘ana aktörleri’ ele alacağız.
JANDARMADAN KARARTMA
Dink Cinayeti’nin üzerinden 5 gün geçmişti. Tüm Türkiye bu cinayetle çalkalanırken Pelitli Beldesi’nin hopörlerlerinden şu ananos yapıldı;
“Dikkat dikkat… Trabzon İl Jandarma Komutanlığı’ndan duyuru. (Pelitli) Beldemiz asayişi jandarma sorumluluğunda olması nedeniyle yanında resmi kıyafeti olmayan kişiler haricinde hiç kimseye bilgi verilmemesi ve kesinlikle herhangi bir yere gidilmemesi önemle duyurulur.”
Bu sıradan bir anons değildi. Jandarma sanki bir şeylerin ortaya dökülmesinden korkuyordu. Gerçi Pelitli özelinde jandarma ile polis arasında uzun zamana yayılan bir sürtüşme vardı. Trabzon Valiliği Mart 2006’da Jandarma Genel Komutanlığı’na yazarak Pelitli’nin polis bölgesine devredilmesi gerektiğini belirtti. Jandarma valiliğin yazısına cevap bile vermedi ve Pelitli Jandarma’da kalmaya devam etti. Dink cinayetinde tutuksuz yargılanan Jandarma İstihbarat Şube Müdürü Yüzbaşı Metin Yıldız, Pelitli Beldesi’nde Coşkun İğci’nin haricinde 4 kişinin daha jandarmaya kayıtlı muhbirlik yaptığını açıkladı.
YASİN HAYAL KİMDİ NASIL KEŞFEDİLDİ?
Dink Suikasti’nde en kritik isimlerden birisi şüphesiz Yasin Hayal. Bakalım Yasin Hayal’in nasıl bir kişiliği var ve neler yapmış. Başbakan Erdoğan 16 Ağustos 2004’te Trabzon’a gidiyordu fakat 155’e yapılan bir ihbar ortalığı karıştırdı. Telefonla arayan kişi havalimanına bomba koyduğunu söylemişti. Başbakanın uçağı havada tur atarken Yasin Hayal yakalandı. Jandarma Yasin Hayal’i yakaladı ama ilginç bir şey yaptı; bu ihbarı Hayal’in GBT’si (genel bilgi tarama)ne girmedi.
Hayal bu ihbardan 2 gün sonra Sarp Sınır Kapısı’ndan Çeçenistan’a gitti ve 27 Ağustos’ta geri döndü.
Yasin Hayal’in GBT kaydının girilmemesi bu süreçte ilk ihmal olarak kayıtlara girdi. Yasin Hayal iki ay sonra (24 Ekim) Trabzon Atatürk Meydanı’nda bulunan McDonalds’a bomba attı. Bir çok kişi yaralandı. Dink Cinayeti’ni soruşturan müfettişler ‘eğer Hayal’in GBT’si girilse idi McDonalds bombası olmadan radara yakalanabilirdi’ diye not düştüler. Daha sonra müfettiş raporlarında göreceğimiz gibi, Coşkun İğci, Yasin’in Hrant Dink’i öldürmek için silah temin etmeye çalıştığını Jandarma görevlilerine bildirmiş, iddiaya göre onlar da “Yasin bu işi yapamayacak, Yasin bizim gözetimimiz altında” demişlerdi.
YASİN HAYAL NASIL BİR KİŞİLİK?
Burada durup ‘esas oğlan’ Yasin Hayal’in nasıl bir kişiliğe sahip olduğuna bakalım. Çünkü bu konu halen aydınlanmayan alanlar barındırıyor. Yasin Hayal ilginç bir kişiliğe sahipti. Annesinden korkuyordu. Etrafındakiler de Yasin Hayal’den korkuyordu. Ekonomik sıkıntıları vardı. Ani tepki gösteriyor ve çabuk sinirleniyordu. Askerlik öncesinde diğer Pelitliler kadar milliyetçiydi. Askerlikten döndüğünde herkesten çok milliyetçi oldu. Askerlik onun için bir dönüm noktası oldu. Askerlikten izne geldiğinde Erhan Tuncel ile tanıştı. Askerlik iznine geldiğinde kilisede bir Hıristiyanı dövdü. Dövdüğü Hıristiyan söylentilere göre 40 gün hastanede yattı. Hayal çabuk öfkeleniyordu ama deli değildi. Kullanılabilir bir yapıya sahipti. Askerlik yaptığı sırada nedense misyonerlik faaliyetlerinin başını alıp yürüdüğü fikrine kapıldı. Kafasında bir düşman kavramı yarattı ve cezalandırılması gerekenleri sıraladı. Önce kilisede bir papazı darp etti. Sonra da Mc Donalds’I bombaladı. 2 kez kullanılan Hayal sonunda kullanmasını öğrendi. Ogün Samast bu tecrübenin bir ürünü oldu.
Hayal, mahallede efsane bombacı olarak anılıyordu. “Ben ikinci Abdullah Çatlı olacağım” diyordu. Muhtemelen birileri Yasin Hayal’in kulağına Abdullah Çatlı’yı fısıldamıştı. Hayat hikayesini bir de kendi ağzından dinleyelim:
“Ben 1981 yılında Trabzon ilinde doğmuşum. Trabzon Fatih Lisesi’nden mezun oldum. Öğrencilik dönemimde 1992-98 yılları arasında Trabzon DSİ futbol takımında oynadım. 1997-2001 yılları arasında Trabzon merkezde bulunan Nizam-ı Âlem ocaklarında ve Alperen ocaklarında çaycılık yaptım. Liseye kadar olan dönemimde yaz aylarında ayakkabı boyacılığı yapardım. Liseden sonra bir yıl dershaneye gittim. Üniversiteyi kazanamadım. Bir yıl sonra 2001’de askere gittim. 2002 yılı kasım ayında askerden geldikten sonra yaklaşık sekiz ay kadar seyyar satıcılık (simitçilik) yaptım. 2004 yılı ekim ayında McDonalds eylemini gerçekleştirdim. Bu suçtan, Trabzon Bahçecik ve İstanbul Bayrampaşa cezaevlerinde 11 ay yattım. Cezaevinden çıktıktan sonra inşaatlarda kalıpçılık yaptım. Aynı zamanda Pelitlispor’da 2005-2006 döneminde futbol oynadım. 2006 yılı içerisinde Pelitli MHP belde teşkilatında çaycılık yaptım.”
Yasin Hayal, Dink’in öldürülmesi ile ilgili de şunları söylüyor: “Ben 2006 yılı başlarından beri Hrant Dink’i gazete ve televizyondan tanırım. Dink’in Türklüğe hakaretten dolayı yargılandığını ve altı ay ceza alıp bu cezanın ertelendiğini biliyorum. Hrant Dink’in Türkleri aşağılayan, rencide eden birçok açıklaması oldu. Bu açıklamalar beni rencide etti. Medya kanalı ile özür dilemediğinden dolayı Hrant Dink’in bir bedel ödemesi gerektiğine inandım. Hrant Dink’in öldürülmesi fikri tamamen benden çıkmıştır.”
Hayal’in ifadesinde iki şey dikkat çekiyor: Birincisi Hayal, askerlik yaparken bir papazı darp ettiğini ve bu sırada yurt dışına çıkıp geldiğini, Jandarma tarafından GBT’sinin sisteme girilmediğini anlatmıyor. İkincisi olarak da Hayal nedense “Hrant Dink’in öldürülmesi fikri tamamen benden çıkmıştır” diyerek bütün işi üzerine alıyor.
Peki gerçekte öyle miydi? İfadelerden iz sürmeye devam edelim;
Hayal 2002 yılında askerlik yaptığı sırada Trabzon’a geldi. Trabzon’a izne geldiğinde buradaki papazı dövmeyi aklına koydu. Kiliseye gittiğinde papazı bulamadı bunun üzerine papaz yerine burada gördüğü başka bir Hıristiyan’ı dövdü.
Yasin Hayal o günü bakın nasıl anlatıyor:
“Ben, 18 Mart 2002 tarihinde Trabzon’daki kilisede bir kişiyi darp ettim, kişi sivil giyimliydi, boynunda haç vardı, Hıristiyan olduğunu anladım, açıkçası papazı dövmek için gittim, o şahsı buldum, onu dövdüm. Ama kişinin hastanede 40 gün yattığı mevzusu espri konusu olmuş benim arkamdan. Benim böyle bir durumdan haberim bulunmamaktadır. Ben olaydan 3 gün sonra Ankara’ya geri döndüm, 5 ay sonra askerliğim bitti ve 2002 Kasım ayında askerden geldim…”
Yasin Hayal verdiği tüm ifadelerde misyonerlik tartışmalarından etkilendiğini söylüyor; ‘Trabzon’da misyonerlik faaliyetleri çok artmış. Bir papazı indirelim’ diyor. Ama hiçbir yerde kiliseye gittiğini söylemiyor. Bu ayrıntı Santa Maria Kilisesi Rahip Yardımcısı Luneta Roman’ın Trabzon Emniyeti’nde verdiği ifadede ortaya çıktı: “1999 yılından beri Santa Maria Kilisesi’nde görev yapıyorum. Görev yaptığım süre içerisinde sadece bir defa darp olayı yaşandı. Papaz Pierre Brunessen bu olay nedeniyle herhangi bir mercie şikâyettebulunmadı. Bu olayı Yasin Hayal’in yaptığını görmedim. Yasin Hayali zaman zaman kilisede görürdüm. Ancak kendisiyle diyaloğum olmadı.”
İlginçtir, Yasin Hayal hiçbir yerde kiliseye gidiyordum demiyor. Acaba neden?
YASİN HAYAL’İN HİKAYESİNDEKİ İPUÇLARI NE ANLAMA GELİYOR?
Buraya kadar alt alta sıraladığımızda, tablo şu: Yasin Hayal psikolojik sorunlar bahanesiyle izne geliyor. Askerde “reaktif anksiyete” ve “Antisosyal kişilik bozukluğu” teşhisi konuluyor. Ağır psikiyatrik haplar kullanıyor. İzne geldiğinde o dönemin Psikolojik Harp hedefi olan Misyonerlere kafayı takıyor. Trabzon’da normal hayat düzeninde kiliseye gidip geliyor.
Arandığı bir dönemde Jandarma Hayal’in GBT’sini işlemiyor ve sınır kapısından geçerek yurt dışına gidip geliyor. Askere döndüğünde de hiçbir işlem görmüyor.
Peki bütün bunlar ne anlama geliyor? Yaşanan tecrübeler ışığında bakarsak ilginç bir tablo ile karşılaşıyoruz. Askerlik görevi ordu içinde Gayrı Nizami Harp unsurlarının eleman temini için önemli bir fırsat sunuyor. Geçtiğimiz yıllarda Özel Kuvvetler ve onun taşra yapılanması olan Seferberlik Tetkik Kurullarının birlikte çalıştıkları sivilleri askerlik görevi sonrasında seçtikleri anlaşıldı. Ankara’nın göbeğinde saldırı hücresi kuran Atabeyler grubunun sivil kanadında yer alan Y.A.askerlik yaparken devşirilmiş bir (destekçi) beyaz personeldi. Aynı şekilde sauna çetesinden tanıdığımız K.Z. de askerlik yaparken devşirilmiş (gerilla) siyah personeldi. 28 Kasım 2006’da İBDA/C’ye yönelik yapılan bir operasyonda da benzeri bulgulara ulaşılmıştı.
Aslında bu devşirme yöntemi Ergenekon’da da görüldü. Ergenekon soruşturmasının başlangıcında merkezde yer alan Kuva-i Milliye Derneği’nin Başkanı Mehmet Fikri Karadağ NATO Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda bile görev yapmıştı. Yine aynı Derneğin türevi olan Kuvayı Milliye Derneği’nin başında da Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndan ayrılan yada öyle gösterilen Oktay Yıldırım İstanbul sorumlusu olarak bulunuyordu ve gözaltına alınana kadar İstanbul Seferberlik Bölge Başkanlığı ile dirsek temasındaydı. Üstelik aynı derneğin Genel Başkanı Bekir Öztürk Jandarma kontrolündeydi.
Bütün bunlara bakıldığında askerliğini Gölbaşı’nda bir karakolda yaptığını söylese de Yasin Hayal’in Gölbaşı’ndaki Oğulbey Özel Kuvvetler Komutanlığı kışlasına götürülüp götürülmediği araştırılmayı bekliyor.
YASİN HAYAL’İN BABASI: OĞLUMUN BEYNİ ASKERDE YIKANDI
Yasin Hayal’in babası Bahattin Hayal de Yasin Hayal’in askerde yaşadıklarından bir hayli şüphelenmiş. Bahattin Hayal Trabzon Ağır Ceza mahkemesine sunduğu 03 Ocak 2005 tarihli dilekçesinde;
“…Yasin HAYAL küçükken bir arkadaşının öldürülmesine şahit olması üzerine psikolojik bunalım yaşadı. Yasin HAYAL’in psikolojik durumu başka kişiler tarafından da kullanılabilir. Askerlik döneminde de psikolojik rahatsızlık yaşadı ve oğlumun beyni bir şekilde yıkanmış olabilir.” diyor.
Hayal bombalı saldırıdan sonra çıktığı ilk duruşmada, “Ankara yakınlarında bir karakolda askerlik yaptım. O sırada Afganistan işgali vardı. Çok etkilendim. Ruhi olarak bunalıma girdim, karakoldan beni hastaneye gönderdiler. Psikolojik tedavi gördüm, 20 gün istirahat verdiler. Bana orada ilaç tedavisi uyguladılar.” demişti.
Hayal’e Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde geniş kapsamlı teşhis ve tedavi sonucunda “psikolojik bir bozukluğu bulunmadığı” yönünde rapor verildi.
BABA HAYAL: “OĞLUMU SERBEST BIRAKMAYIN, BEYNİNİ YIKADILAR”
Yasin’de meydana gelen değişimi fark eden babası zor bir tercihte bulundu ve mahkemeye başvurdu. Gerekçesi dikkat çekiciydi:
“Sayın başkanım, 24 yaşında olan oğlum Yasin Hayal, şu an tutuklu bulunmaktadır. Sizden oğlumun akli dengesinin araştırılıp tedavi ve muayene edilmesini istiyorum. 1999’da iki arkadaşı yanında kavga ediyor bıçakla, biri ölüyor, diğeri cezaevine giriyor. Bu olayı gören oğlum, ruhsal boşluk içerisine düşmüştür. Bu rahatsızlığından yararlanan bazı kişiler, çocuğumun beynini yıkayıp başka şeylere yöneltmiş olabilirler. Eğer onu dışarı bırakırsanız, başka olaylara mahal vermis olursunuz. Uzun yıllar da olsa hastanede yatıp tedavi ettirilmesi için elinizden geleni yapmanızı rica ediyorum.”
Yasin Hayal, hapların nasıl bir etki yaptığının da son derece farkındaydı. Örneğin Samast’a Dink’ öldürmeden önce içmesi için iki hap vermişti. O haplar sayesinde cesaretini toplayacağını, sonrasında da hiçbir şeyi hatırlamayacağını biliyordu.
‘BÜYÜK ABİ’ İLE TUHAF TANIŞMA
Gelelim cinayetin ‘Büyük abi’si Erhan Tuncel ile tanışmaları faslına. Erhan Tuncel 13 Eylül 2001’de Karadeniz Teknik Üniversitesi İktisat Bölümü’ne kayıt oldu. Pelitli’de oturmaya başladı ve aynı zamanda Alperen Ocakları ile irtibatlı (sonradan da başkan oldu) bir öğrenciydi. Hikayesinin bu bölümünde Yasin Hayal ile olan ilişkisine bakalım;
Yasin Hayal tanışmalarını şöyle anlatıyor:
“…Ben Ankara’da 2002 Mart ayında askerlik görevimi yapmaktayken Trabzon’a izinli olarak geldim, Alperen ocaklarına ziyarete gittim. Trabzon Alperen ocaklarının yeni başkanlarının Elazığlı Erhan Tuncel olduğunu öğrendim. Erhan daha önce çevredeki arkadaşlara beni sormuş, benim ocakta olduğum gün kendisi Alperen ocaklarına geldi, benim hakkımda çok olumlu bilgiler aldığını söyledi. Erhan bana “seninle birlikte vatan millet uğruna güzel işler yapabiliriz” dedi. Ben de ona tabi oldum açıkçası. Erhan, Alperen Ocaklarının başkanıydı, ben de ona başkan olduğu için tabi olmuştum. Bana bizim eve çok yakın oturduğunu söyledi, tanıştığımız ilk gün beni evine davet etti, kendisinin evine gittim. O akşam Erhan’ın evinde sohbet ettik…”
O tarihlerde Yasin Hayal’in henüz hiçbir vukuatı olmamıştı. Yani ne “bombacı Yasin” olarak tanınıyordu ne de “bir iş yapacağım herkes beni konuşacak” diyordu. Üstelik bir üniversite öğrencisinin dikkatini çekecek bir vasfı da yoktu. Normal şartlarda Erhan gibi ‘zeki bir öğrenci’nin Yasin Hayal’le bir işinin olmaması gerekir. Ama sanki birileri Tuncel’e ‘Yasin’deki cevher’den bahsetmişti. Aradan geçen bunca zamana rağmen bu durum da muğlaklığını koruyor. Erhan Tuncel’e ‘Yasin Hayal ismini kim vermişti?’
OGÜN SAMAST ÇARKA DAHİL OLUYOR
Ogün Samast’ın ifadelerine göre Ogün Samast, Yasin’i okulun önünde simit sattığı dönemden tanıyor. Yine ifadesine göre herkes ondan korkuyordu. İfadelerin detaylarına bakarsak, Ogün Samast ile Erhan Tuncel’i Yasin Hayal tanıştırıyor. Ogün Samast’ın anlatımlarına göre o tarihlerde Erhan Tuncel ve Yasin Hayal çok bir şey konuşmuyorlar. Ogün Samast ilk emri, Yasin Hayal’den kaçışını, Yasin Hayal’in peşine adam göndermesini şöyle anlatıyor: “Bir gün ben Kardelen internet kafede otururken Yasin Hayal geldi. Benim bilgisayarımda haberlere baktı. Sonra beni dışarı çağırdı. Bana, “Bi’ Ermeni var…” dedi, ismini söyledi. Türklere küfrettiğini söyledi, bana “bu işi sen yapacaksın” dedi. Bana Hrant DİNK’in resimlerini gösterdi. Ben bana bu konuşmayı yaptığı zamanı tam olarak hatırlayamıyorum. Sanıyorum olaydan 8 – 9 ay önce olabilir çünkü ben Yasin’den 3 – 4 ay kaçtım. Ben bu konuşmadan sonra bizim mahallede dolaşmamaya başladım, Yasin HAYAL’den korkuyordum çünkü Yasin bana baskı yapıyordu. Yasin sadece bana değil, mahalledeki herkese baskı yapıyordu. Yasin’den herkes korkardı… Ben cezaevine girmeden önce siyaset hakkında hiçbir şey bilmezdim. Hrant DİNK kimdir tanımazdım. Hrant DİNK ismini ilk kez Yasin HAYAL’den duydum. Yasin beni mahalledeki çocuklara evden çağırtıyordu. Sonra bir gün Ersin Yolçu gelip yine beni evden çağırdı, ‘maça gidiyoruz’ dedi.Ersin bana, ‘Yasin çağırıyor’ deseydi ben evden çıkmayacaktım ama maça gidiyoruz deyince ben evden çıktım. Ersin ile beraber Yasin Hayal’in yanına gittik. Yasin bana para verdi, silahı benim belime koydu.Aynı gün Ahmet İskender’in kırtasiyesinden çıktıktan sonra Yasin beni silahla atış yapmaya götürdü. Ben o tarihte ilk kez bir silahı elime almıştım. Oynadığım bilgisayar oyunlarında silahla atış yapardım ama silah atmayı bilmiyordum. Ben birkaç el silah attım, Yasin ‘tamam sen bu işi yaparsın, yapacaksın da’ dedi.”
Anlaşılan Yasin Hayal cinayeti işletmek için çok kararlıydı. 9 ay boyunca Samast’ın peşinde koşmuş. Sonunda cinayeti işlemesi için onu ikna etmişti. Bu süreçte anlatılanlara göre Jandarma bölgesi olan Pelitli’de herkes Hrant Dink’in öldürüleceğini duymuştu. Dink’in öldürülmesinden aylar önce insanlar kahvehanelerde Dink’in öldürüleceğini konuşuyordu.
Ogün Samast’ın ikna edilme sürecini bir de Yasin Hayal’den dinleyelim:
“Biz Erhan ile görüşmeye devam ediyoruz. Sohbet, muhabbetimiz devam ediyordu. Erhan bana ‘Ogün nasıl bir çocuk diye?’ sordu. ‘Ogün becerikli mi kavga ve tetikçilik konusunda?’ diye sordu. Ben de ‘Ogün hızlı delidolu bir arkadaş’ dedim. Erhan bana ‘Ogün bu işi becerir’ dedi, ‘onda o gözü görüyorum’ dedi. Ogün’e ben konuyu açtım, Ogün ‘ben yaparım’ dedi. Ogün evet deyince, Erhan’ın evine gittik, nasıl yapabilir gibilerinden konuşmaya başladık. Erhan, Hrant Dink’i vurursak çok ses getiririz, intikam almış oluruz diyordu… Biz yine Ogün, Erhan ve ben Erhan’ın evinde buluşuyorduk, Erhan’ın evinde başka kimse yokken buluşup konuşuyorduk ve plan yapıyorduk.”
Bu süreçte Erhan Tuncel, Jandarmanın gelip gittiği Tuncay Uzundal’ın evine taşınmıştı. Emniyetle çok nadir görüşüyor ancak Yasin Hayal’in suikastten vazgeçtiğini, kimseyle görüşmediğini anlatıyordu. Emniyet istihbarat görevlileri Erhan’ın anlattıklarına ikna olmuşlardı. Bu arada bu bilgilerin hepsi ifadelerde olduğu halde bütün planın pişirildiği eve gelen jandarma astsubayının ilişkileri hiç irdelenmedi. Trabzon polisi jandarma bağlantılarını sorgulama ihtiyacı hissetmedi.
OGÜN BU İŞ İÇİN BİÇİLMİŞ KAFTAN
Cinayetten sonra derinlemesine bir analiz raporu hazırlayan güvenlik birimleri Ogün Samast için şu notları düştüler:
“Fail: Ogün SAMAST
Ogün SAMAST 17 yaşında, 4 liseden ayrılmış bir kişidir. Düzenli bir okul yaşantısı olmayan, kişilik olarak dengesiz, çocuk ruhlu, ideolojisi olmayan, dünyadan beklentisi olmayan bir birey olarak ‘arkadaşları tarafından kavgacı, psikolojisi bozuk bir kişi’ olarak nitelendirilmektedir. Anne Havva SAMAST ve babası Ahmet SAMAST ayrı yaşayan Ogün’ün ailesi de kendi içinde parçalanmış olduğundan çocukları ile olan ilişkileri de kopuktur. Olaydan sonra yakalandığında Ogün’ün “Beni ya babam ya da eniştem ihbar etmiştir” demesi de aslında bu durumu açıklamaktadır.
Vaktinin çoğunu İnternet kafede geçiren Ogün, Türkiye’nin değişik yerlerinden kişilerle sürekli mesajlaşmaktadır. Ayrıca zaman zaman uyuşturucu madde de kullanmaktadır. Kişilik olarak bir boşluk içerisinde olan Ogün’ün dünyasını Yasin Hayal doldurmuştur. Yasin Hayal Ogün için ‘son nokta.’ Yani Hayal’in tavır ve davranışları, kişiliği ve hayat tarzı Ogün için en ideal nokta. Ogün, Yasin Hayal’e hayranlık duymaktadır. Ogün’de yoğun bir şekilde kahraman olma güdüsü var ve bir önceki olaydan etkilenme var. Arkadaş çevresine ‘bombayı patlatacağım ve ben de BMW X5’e bineceğim’ demesi aslında kısa yoldan ve hızlı bir şekilde zengin olma ve ekonomik olarak sınıf atlama özlemi yoğun bir şekilde var.”
Yani bir bakıma ‘biçilmiş kaftan’dı.
TUNCAY UZUNDAL’IN EVİNİN SIRRI
Tuncay Uzundal bütün süreçte olan biten her şeyden haberdardı. Tüm planlar Uzundal’ın evinde yapılıyordu. Evin bir Merkez haline gelmesi de yine Uzundal’ın akıllı bir manevrasıyla gerçekleşti. Kendi ifadesine göre Tuncay Uzundal, “Erhan çok kitap okuyan birisi olduğu için” onunla aynı eve çıkmak istemişti. Yine Tuncay’ın kendi ifadesine göre hem Erhan hem Tuncay jandarmalarla tanışıyordu. Jandarma görevlileri sürekli Erhan ve Tuncay’ın evine gidip geliyorlardı.
Tuncay jandarmayla olan ilişkilerini şöyle anlatıyor:
“Benim mahallede devriye gezen Jandarmalarla arkadaşlığım vardı. Ama bir tek ben değil mahallede pek çok kişi tanırdı onları. Erhan da benimle tanışmadan önce o arkadaşlarla tanışıklığı vardı. Erhan’ın Jandarma’dan benim tanımadığım başka arkadaşları da vardır. Erhan çevresi çok geniş olan bir insandı.”
Erhan Tuncel Hrant Dink’in vurulacağını açık açık Tuncay Uzundal’a anlatmıştı. Ayrıca Yasin ve Erhan, Tuncay’ın çalıştığı internet kafede buluşmuş, Hrant Dink’in fotoğraflarına o internet kafede bakıp bastırmışlardı. Yasin, Erhan, Ogün ve Tuncay o evde buluşuyordu. Hatta Ogün Samast’a cinayete giderken Türk Bayrağı da o evde verilmişti. Bayrak fikri de Tuncay Uzundal’dan çıkmıştı.
OGÜN’ÜN YANINDA BİRİ DAHA MI VARDI?
Yasin Hayal verdiği ifadede Ogün Samast’ın İstanbul’u çok iyi bildiğini anlatmıştı:
“Adresi vermiştik Ogün’e. Ogün zaten İstanbul’u biliyordu. Durağa kadar beraber gittik, otogara Ersin ile Ogün beraber gitti. Ogün aklı başında bir arkadaştı. Ogün İstanbul’u çok iyi bildiğini söylüyordu. Ogün’e Ahmet’in telefon numarasını verdim. Beni bu telefondan ara dedim….”
Ogün Samast ise cezaevinden Başbakanlık müfettişlerine verdiği ifadede Dink’i vurmak için İstanbul’a gittiğinde, İstanbul’u ilk kez gezdiğini anlattı. Yasin Hayal Ogün Samast’ın İstanbul’u çok iyi bildiğini anlatırken, Ogün Samast ise İstanbul’u hiç bilmediğini söylüyor. Bu çelişkinin izahı ne olabilir? Belki de Ogün İstanbul’u çok iyi bilmediği halde orada ona yardımcı olunacağını biliyordu. Bu yüzden AGOS’un keşfinin yapılmasını dert etmedi ve orayı biliyorum dedi.
PELİTLİ’DEKİ KIRTASİYEDEN CİNAYET YOLCULUĞUNA
Tuncay Uzundal’ın evi ve çalıştığı kafe kadar Ahmet İskender’in kırtasiyesi de Dink cinayetinin pişirildiği yerdi.
İşte müfettişlere göre o kırtasiyede yaşananlar:
16 Ocak 2007: Ersin Yolcu, Yasin Hayal ve Ogün Samast, yine internet kafeye giderek Hrant Dink’in fotoğraflarından çıktı aldı. Hep beraber sanıklardan Ahmet İskender’in kırtasiyesine gittiler. Ardından da Yasin Hayal, Ogün Samast’ın beline silah yerleştirerek “Biz atış yapmaya gidiyoruz” diyerek Samast’ı alıp çıktı. 15-20 dakika sonra geri döndüklerinde Hayal, arkadaşlarına; “Ogün bu konuyu bitirecek” dedi.
17 Ocak 2007: Saat 10.30 sıraları. Hayal ve Samast sık sık buluştukları Ahmet İskender’e ait Pelitli’deki kırtasiyede bir araya geldi. Ogün’ün üzerinde kot pantolon, mont, siyah ayakkabılar, başında beyaz bere vardı. Kırtasiyenin arka kısmına geçtiler. Ahmet, arka bölüme geçtiğinde Yasin’in, 300 YTL’ye aldığı silahın şarjörünü taktığını ve kendi elleriyle Samast’ın beline koyduğunu gördü. O sırada yanlarına plandan haberi olan Yolcu geldi. Hayal, 180 YTL’yi Samast’a verdi. Samast ve Yolcu, berbere gitti. Ogün ince bıyık ve sakal bıraktığı tıraşı burada oldu. Kırtasiyeye döndüklerinde İskender ve Hayal onları bekliyordu. Hayal, Samast’ı Trabzon Otogarı’na götürmesi talimatını Yolcu’ya vermişti. Saat 14.30’da Samast, Yolcu’yla beraber, cinayet yolculuğuna çıktı. Samast’ın polisteki ifadesine göre, Yolcu, kendisini “Gazan mübarek olsun” diyerek uğurladı. Otobüs İstanbul’a hareket ettiğinde saat 15.30’du. Bu sırada Hayal, İskender’e, cep telefonunu kullanacaklarını söylüyordu. Hayal, “0212 kod numaralı telefon gelirse bana vereceksin” dedi.
18 Ocak 2007: Öğleyin, Hayal, Samast’tan haber alabilmek için tekrar İskender’in kırtasiyesine gitti. O sırada telefon çaldı. İstanbul’dan arandığını gören İskender, telefonu Hayal’e uzattı. Hayal, dükkânın önüne çıkarak konuştu. Ogün, “Abi mekândayım” diyordu. Hayal beklemeye devam etmesini söyledi. Aynı gün içinde benzer konuşma beş-altı kez tekrarlandı. Son görüşmedeyse Hayal,“İşi yarına bırak!” dedi. Bu ayrıntılar Yolcu, Hayal ve İskender’in polis ifadelerinde yer alırken, Ogün Samast polisteki ifadesinde o gün bir internet kafeye gittiğini, yaptıklarını hatırlamadığını söylüyordu. Akşam Hayal ve Yolcu Mihmandar Kafe’deydi. Hayal, “Ogün mekânda, pusuda” dedi. Yani cinayetten bir gün öncesi halen muammaydı.
19 Ocak 2007-15:00: Bir gün öncesi muamma olsa da cinayet günü netti. Geceyi dayısında geçiren Ogün, adres sorarak AGOS’a geldi. Önce içeri girip Dink’i sordu. Aklına da Ankara Üniversitesi’nde öğrenci olduğunu uydurmak gelmişti. Bulamayınca dışarı çıktı. Beklemeye başladı. Aldığı ecstasyler yüzünden kafası bulanıktı. Dink’i beklerken bir internet kafede takıldı. (Mekan dışarıdan bakıldığında internetkafeye benzemiyordu. Orayı nasıl buldu, nereden o kafeye gitti bu hâlâ sır.) Bankanın önünde beklerken karşısında birden Hrant Dink’i görmüştü. Her şey birkaç saniyede gerçekleşti. Ogün tetiği çekmişti. Yarım metreden üç kurşunla vurulan Dink yere yığılırken Ogün kafasında kurduğu planın tam tersi istikamete koşuyordu. Yine ilacın etkisiyle olacak bir ara yere yığıldı. Birisi koluna girip banka oturttu. Ogün’ün kafası hâlâ dumanlıydı. Tüm Türkiye çalkalanırken Ogün dayısının evine gidip uyudu. Ertesi gün Trabzon’a doğru yola çıktı. Yakalanmak için çıktığı yolda da cinayetten 32 saat sonra silahı ve beyaz beresi ile Samsun’da yakalandı. Yaptığından pişmanlık duymuyordu. Zaten onu yakalayan güvenlik görevlileri de kahraman muamelesi yaptılar. Katille hatıra fotoğrafı çektirdiler.
JANDARMA HER YERDE AMA AYNI ZAMANDA HİÇBİR YERDE
Hrant Dink dosyasının, cinayetin ardından 12 yıl geçmesine rağmen hâlâ muamma olan ve belki de en önemli olan tarafı Trabzon Jandarması. Çünkü eldeki veriler ve bilgiler Trabzon Jandarması’nın sürece sadece seyirci kalmakla yetinmediğini aynı zamanda cinayete giden yolun her aşamasında karşımıza çıktığını gösteriyor.
Şimdi en başa gidip adım adım jandarmanın süreçteki rolünü masaya yatıralım. Jandarma açısından Pandora’nın kutusu Coşkun İğci’nin 31 Ocak 2007 günü İstanbul Terörle Mücadele Şubesi’nde alınan ifadesiyle açıldı. Coşkun İğci, Devlet Malzeme Ofisi’nde güvenlik görevlisiydi ve Yasin Hayal’in de halasının kocasıydı. Kendi tanımına göre ‘milliyetçi’ bir kişiydi ve Jandarma’ya yardım ediyordu. Elde ettiği bazı bilgileri ki bir defasında da tarihi eser kaçakçılığı konusunda yardımcı olmuştu, jandarmaya aktarıyordu. İğci’nin anlatımlarına bakılırsa JİTEM’in kendisiyle tanışıklığı
Yasin Hayal’in Mc Donalds bombalamasından sonra başlıyor. Emniyet’te verdiği ifadede o dönemi şöyle anlatıyor:
“Yasin Hayal Trabzon içindeki McDonald’s eylemi ile ilgili cezaevinden çıktıktan sonra JİTEM görevlileri Engin ve X-1 şahıs ile buluştuğumuzda bana Yasin Hayal’i sordular. Ben de onlara, Yasin Hayal’in akrabam olduğunu söyledim. JİTEM görevlileri Engin ve X-1 şahıs da bana, ‘Yasin senin akraban, akraban olduğundan dolayı Yasin Hayal’in yapmış olduğu eylemler hakkında bilgi al. Arkasında örgüt var mı? Mc Donald’s bombalama eyleminin detayları hakkında bilgi almaya çalış’ dediler.
Ben de ‘tamam’ dedim. 2006 yılının muhtemelen temmuz ayının ortalarında Yasin Hayal’in bir gazeteciyi öldüreceği söylentileri kulağıma geldi. Çünkü bölgede bulunan birçok insan bu tip şeyler söylüyordu. Ben de Yasin Hayal’i telefonla aradım ve buluşmak istedim. İşyerime çağırdım. Kendisi de iş yerime geldi. Yasin Hayal’e ‘Bu gazeteci mevzuu nedir, neden gazeteci vurmayı düşünüyorsun?’ diye sordum. Yasin Hayal de bana direct olarak ‘Ben Hrant Dink’i vuracağım’ dedi. Ben bunları duyduktan sonra JİTEM görevlilerini telefonla aradım ve buluştuk. Yanlarında üçüncü bir JİTEM görevlisi x-2 ismini bilmiyorum, kısa boylu esmer bir şahıstı. Ben konuyu görevlilere anlattım. Bana ‘Yasin Hayal ile tekrar görüş ve detaylı bilgi al’ dediler. Ben de Yasin Hayal ile tekrar görüştüm. Yasin bana ‘300 YTL param var, bu para ile eylem için silah temin edeceğim’ dedi ve bana Hrant Dink’e ait bilgisayar çıktısı, fotoğraf, iş ve ev adreslerini gösterdi. Ben de konuyu JİTEM görevlileri Engin, X-1 ve X-2 şahıslara ilettim. Onlar da bana ‘parayı Yasin Hayal’den al ve bir silah bulacağını söyle’ dediler. Ben de tekrar Yasin Hayal ile buluştum ve kendisinden silah bulmak amacıyla 300 YTL’yi aldım. Hatta bu paralar 6 adet 50 YTL idi. Tekrar JİTEM görevlileri Engin, X-1 ve X-2 şahıslarla görüşerek “ Parayı aldım ve parayı ne yapmam gerekiyor?” diye sorduğumda bana “ Para sende kalsın nasıl hareket etmen gerektiğini biz sana söyleriz” dediler.
Coşkun İğci’nin anlatımlara göre JİTEM görevlileri ile ilişkileri eski. Çünkü konulara hakim ve hatta yaptığı işin farkındalığı yüksek denebilir. Nitekim Emniyet’teki ifadesinde eylül ayı ortalarında Yasin Hayal’in kendisini sıkıştırdığını, hatta tehdit ettiğini anlatıyor.
Bu süre zarfında JİTEM görevlileri ile sık sık bir araya geliyor. Hatta JİTEM görevlilerinin ‘parayı iade et, silah bulamadığını söyle’ dediklerinde karşı teklifle geliyor: ‘Parayı iade etmeyelim siz bir silah temin edin. Bu eylemi yapmaya teşebbüs edince yakalarsınız.’ diyor.
Coşkun İğci’nin ‘gayet mantıklı’ gözüken bu teklifine JİTEM elemanları ‘olmaz’ diyerek karşı çıkıyorlar. İğci de Hayal’in tehditleri karşısında çaresiz parayı iade etme kararı alıyor.
YASİN HAYAL BU İŞİ YAPAMAZ ÇÜNKÜ GÖZETİMİMİZ ALTINDA
İğci’nin ifadesine göre Yasin Hayal ile söylenen yerde buluşup parayı veriyor. Hatta Yasin Hayal ‘kendisini oyaladığı’ için tepki gösteriyor ve ayrılıyorlar. İğci bu olaydan sonra Yasin Hayal’i cinayet gününe kadar hiç görmediğini, telefonlaşmadıklarını söylüyor.
İfadesinin şu bölümü ise son derece düşündürücü: “ …Ancak JİTEM görevlileri Engin, X-1 ve X-2 ile görüşmeye devam ettim. Görüşmelerimizde Yasin Hayal’in durumunu sorduğumda bana ‘Yasin Hayal bu işi yapamaz. Gözetimimiz altında.’ diyorlardı.”
Jandarma’nın gözetimimiz altında tanımlaması son derece ilginç. Çünkü silah arayan, cinayeti işlemeyi kafaya koymuş ve hatta hedefle ilgili lojistik çalışma yapmış bir kişi ile ilgili çalışma yapmaya ihtiyaç duymuyorlar. Haber elemanı konuyla daha çok ilgili…
İğci’nin ifadelerinden devam edelim:
“19.01.2007 günü Hrant Dink isimli gazetecinin öldürüldüğünü, 20.01.2007 günü Posta gazetesinden öğrendim. Ben de konu ile alakalı
JİTEM görevlilerini aramadım çünkü onların beni arayacağını biliyordum. Ben cumartesi günü köyümüz olan Taşdelen Köyü’ne gittim. Pazartesi sabah köyden gelerek göreve döndüm ve bu zaman zarfında JİTEM görevlileri beni cepten aramadılar.
22.01.2007 pazartesi sabah 10.30 sularında beni DMO Bölge Müdürlüğü girişindeki görevli arayıp akrabalarımın geldiğini söyleyince ben de
içeri aldırdım. Ancak gelenlerin JİTEM görevlisi Engin ve X-1 şahıs ve daha önce hiç görmediğim başka bir JİTEM görevlisi X-3 (yüzü çökük, yüzü bir hayli pütürlü , 30-35 yaşlarında esmer) olduğunu gördüm. Bahçede ayak üstü konuştuk. X-3 JİTEM görevlisinin elinde benim daha önceden vermiş olduğum bilgi notları vardı. Bu notları okudu ve X-3 JİTEM görevlisi Engin ve X-1 şahsa ‘sizi kahraman yapacak bir şeyin bilgisini size vermiş ama siz kendinizi rezil ettiniz’ dedi ve bana ‘bu konudan kimseye bahsetme, polis seni alırsa kesinlikle konuşma, daha sonra görüşeceğiz’ dedi. Ben de ‘Tamam’ dedim ve ayrıldılar.”
Coşkun İğci ifadesinin ilerleyen bölümlerinde JİTEM görevlilerinin kendisini işyerinden aradıklarını, kendisinin de daha önceden verilen cep telefonundan dönüş yaptığını, ertesi akşam Trabzon Otagarı’nda buluşmak için randevulaştıklarını anlatıyor. Buluşmada JİTEM görevlilerinin gündeminde ‘İğci’nin konuşup konuşmadığını’ tespit etmek var. Her üç JİTEM görevlisi de “ Bu olaylar kendi aramızda kalacak. Mezara kadar gidecek sır olacak, bunu herhangi birine anlattığın zaman senin için iyi olmaz. Hayli önem taşıyor, anlattığın zaman başına bir şey gelebilir. Polisin seni alma ihtimali yok. Ama alırsa hiçbir şey söylemeyeceksin, bize bu olayı bildirdiğini kesinlikle anlatmayacaksın, anlatmaman senin can güvenliğin için iyi olur” der.
Coşkun İğci bu ifadesini İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nda, Başbakanlık Müfettişlerine verdiği ifadede ve Trabzon Cumhuriyet Savcılığı’nda tekrar etti. Söylediği açıktı: “Ben Hrant Dink’in öldürülmesi eylemiyle ilgili duyduklarımın tamamını JİTEM mensupları ile paylaştım. Ve bana gerekeni yaparız dediklerinden herhangi bir başka bildirimde bulunmadım.”
COŞKUN İĞCİ GERÇEKTEN BU KADARINI MI BİLİYORDU?
Coşkun İğci’nin tüm ifadelerinin özeti bu şekilde. Zaten gerek müfettişler gerekse de savcılık kaynakları ötesine geç(e)miyorlar. Kimse Coşkun İğci’nin ilişkilerini detaylı inceleme ihtiyacı da hissetmiyor. Mesela İğci, Ogün Samast hakkında hiçbir şey söylemiyor. İfadelere bakarsak Ogün Samast’ı da tanımıyor. Fakat iğci’nin o dönem ilişkileri detaylı ve çaprazlamasına incelendiğinde bambaşka bir tablo ortaya çıkıyor. Coşkun İğci, hem Ogün Samast’ı tanıyor hem de sürekli temas halinde. Tekrar jandarmaya dönersek. Coşkun İğci’nin bu ifadeleri jandarmada şok etkisi yaptı. Çünkü alenen ihmal hatta cinayete göz yumma hali olmuştu. Jandarma bir manevra ile İğci’yi yalanlama yolunu seçti. Coşkun İğci’nin ifadelerinde “Engin” olarak geçen Veysel Şahin müfettişlere ve Trabzon Sulh Ceza Mahkemesi’ne verdiği ifadede İğci’nin ‘doğru söylemediğini’ anlatacaktı:
Dönemin Trabzon İl Jandarma Alay Komutanı Albay Ali Öz 9 Şubat 2007’de İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişleri’ne hitaben yazdığı dilekçede ‘Coşkun İğci’nin nüfuz istismarı yapmak için kendisini jandarma personelinin haber elemanı gibi göstermek istediğini, jandarma personelinin kendisiyle hal hatır sormanın ötesine geçmediğini, eğer şahsın iddia ettiği bilgileri aktarması durumunda mutlaka kayıt altına alınmış olacağını’ söyledi.
Trabzon Jandarmasının istihbarat müdürü yüzbaşı Metin Yıldız da benzer şeyler söyledi. 11 Şubat 2007’de müfettişlere verdiği ifadede şunları söyledi:
“Coşkun İğci’yi tanımıyorum. Kayıtlı haber elemanımız değildir. Kendisiyle cinayetten sonra temas kurulmuştur. İğci önceden bildiği ve kafasından geçirdiği konuları İl Jandarma Alay Komutanlığı İstihbarat Şube’de tanıdığı rütbelilerle olay sonrasında paylaşmasına rağmen kendisini kurtarmak için olay öncesinden paylaştığını beyan etmektedir.”
İstihbarat müdürü Yıldız ifadesinde ‘Cinayeti Pelitli’de herkesin bildiği’ yönündeki iddialara da tepki gösteriyor. ‘Bir şey olsaydı duyardık’ diyen Yıldız şunları söylüyor:“Pelitli de 4 kayıtlı haber elemanımız var. Eğer Dink’in öldürüleceği Pelitli’de konuşulmuş olsaydı biz mutlaka duyardık.”
İstihbarat müdürü duymamıştık diyor ama olaya karışan herkesin ifadesinin ortak bir noktası var. Cinayet en az 10 kişi tarafından kendi aralarında konuşulmuş. Silah bulma süreci, atış talimi gibi hazırlık süreçleri var. Üstelik Ogün’ün internet kafelerde MSN üzerinden konuştuğu kişilere belindeki silahı da gösterdiği kayıtlara girdi. Yani Pelitli’de üstelik de jandarma bölgesi olan bir yerde bu cinayetin duyulmaması mümkün değildi.
TARİHİ İTİRAF İKİNCİ DURUŞMADA GELDİ
Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nde 22 Ocak 2008’de ilk duruşma yapıldı. İlk duruşmada Coşkun İğci dinlendi. Okan Şimşek ve Veysel Şahin katılmadılar. Davanın ikinci duruşması ise 20 Mart 2008 tarihinde yapıldı. Okan Şimşek ve Veysel Şahin burada şok bir açıklama yaptılar. Daha önce muhtelif yerlerde verdikleri ifadelerin gerçeği yansıtmadığını söylediler. Söz konusu ifadeleri baskı altında verdiklerini anlattılar. Ve bu kez taban tabana zıt ifadeler verdiler.
Özetle şunları söyledi Okan Şimşek:
Coşkun İğci’yi 2006 yılının temmuz ayında tanıdığını, akrabası olan Yasin Hayal’in Şişli’de bulunan Agos Gazetesi’nin sahibi olduğunu söylediği Ermeni bir gazeteciyi öldüreceğine yönelik kendisinin bilgi sahibi olduğunu, Hrant Dink’in internetten çıkarılmış fotoğrafları olduğunu, silah temini için 500 YTL parası olduğunu anlattı. Şimşek’in hem mahkemeye hem de Başbakanlık müfettişlerine verdiği ifadenin devamı ise şöyle:
“Metin YILDIZ Söğütlü’de bulunan Şato Köfte’de olduğunu, orada buluşabileceğimizi söyledi. Biz Veysel ŞAHİN ile birlikte bulunduğu yere gittiğimizde Metin YILDIZ Jandarma Binbaşı Oğuz ÇAĞLAR ile birlikte oturuyordu. Biz Veysel ile birlikte aldığımız tüm bilgileri kendisine aktardık, kendisi bize, bu bilgileri nereden elde ettiğimizi sordu. Biz bilgileri DMO’da güvenlikçi olarak çalışan ve Yasin HAYAL’in akrabası olan Coşkun İĞCİ’den aldığımızı söyledik. Metin YILDIZ bize McDonalds bombalanması olayını yapanın Yasin HAYAL olduğunu, Astsubay Hüseyin YILMAZ’ın Yasin HAYAL’i Mc Donalds olayı dolayısıyla geçmişte araştırdığını, bu bilgileri İstihbarat Şubesi içerisinde bulunan Terörle Mücadele unsur komutanı Hüseyin YILMAZ’a iletmemizi söyledi. Biz mesai saati bittiği için aynı gün içerisinde Hüseyin YILMAZ’a ulaşamadık, ertesi gün her gün yapılan istihbarat değerlendirme toplantısı öncesinde şifahi olarak tüm bilgileri Hüseyin YILMAZ’a aktardım, toplantı öncesi bu şekilde konuştuk.
Hüseyin YILMAZ toplantıda bu konuyu açacaktı, Hüseyin YILMAZ toplantıda konuyu açmadan İstihbarat Şube Müdürümüz Metin YILDIZ bu konuyu açtı, alay Komutanımız Ali ÖZ bu konuyu daha sonra özel görüşelim dedi ve o an için konu kapandı.
Toplantıda; Alay Komutanımız Ali ÖZ, İstihbarat Şube Müdürümüz Yüzbaşı Metin YILDIZ, Asayiş Şube Müdürü Binbaşı Ali Oğuz ÇAĞLAR, Kaçakçılık Şube Müdürü Yüzbaşı Hüsamettin POLAT, Unsur Komutanlarından Başçavuş Gazi GÜNAY, Başçavuş Gökhan ASLAN, Başçavuş Hüseyin YILMAZ ve ben vardım.
Toplantı bittikten sonra, Hüseyin YILMAZ gün içerisinde tekrar yanıma geldi, beraber internet odasına gittik, o tarihte Coşkun İĞCİ’nin adını Krant DİNK olarak vermiş olduğu Hrant DİNK ve Agos gazetesi hakkında araştırma yaptık, Wikipedia’dan belli bilgilere ulaştık bu araştırmayı yaparken yanımda Veysel ŞAHİN, Hüseyin YILMAZ, Hacı Ömer ÜNALIR ve Uzman Çavuş Uğur ERDOĞAN vardı. Uğur yan masadaki bilgisayarda çalışmaktaydı ancak yaptığımız çalışmaları gördü. Yaptığımız araştırma sonrasında Hüseyin YILMAZ’ın emrinde çalışan Hacı Ömer ÜNALIR benim anlattıklarımı bir not şeklinde yazıya döktü. Bu notun amacı edindiğimiz bilgileri, Hüseyin YILMAZ’ın unsur komutanı olduğu terör bölümüne aktarmaktı.
Bu olaydan yaklaşık 10 gün sonra, Hacı Ömer ÜNALIR yanıma geldi ve bana, “sizden aldığımız bilgileri ne yapacağız” diye sordu, ben de bunun üzerine şube müdürümün yanına giderek kendisine, bu konuyla ilgili olarak çalışmak için sizden talimat bekliyorlar dedim, kendisi bana “ben daha sonra emir veririm” dedi. Ben de Hacı Ömer ÜNALIR’a “komutanınız daha sonra size emir verecekmiş” dedim, ben bu olay üzerine bu konuyla ilgili bir daha hiçbir çalışma yapmadım, yapılan bir çalışmaya da şahit olmadım. Bundan sonra Coşkun İĞCİ ile bir kez daha Trabzon Meydan Parkı’nda karşılaştık. Coşkun Veysel’e Yasin’den aldığı parayı kendisine iade ettiğini söyledi. Veysel de Coşkun İĞCİ’ye “İyi yapmışsın sen devlet memuru adamsın yarın öbür gün bir şey olsa başın belaya girerdi.” dedi. O günden sonra 22.01.2007 tarihine kadar benim Coşkun İĞCİ ile telefonda veya yüz yüze herhangi bir görüşmem olmadı. Coşkun İĞCİ bizim kayıtlı haber elemanlarımızdan biri değildir. Biz bu bilgiyi Veysel’in Coşkun İĞCİ’yi tanıması dolayısıyla öğrenmiştik. Coşkun İĞCİ kendisinin bizzat gördüğünü söylediği Hrant DİNK’in fotoğrafları ve yukarıda bahsettiğim krokiyi bize getirmedi, ben bunları görmedim.
Coşkun İĞCİ’nin bize telefon numaraları verdiğini de hatırlamıyorum. Yukarıda bahsettiğim gibi biz Coşkun İĞCİ’nin bize intikal ettirdiği konuyu Hüseyin YILMAZ’a devrettiğimizi düşünüyorduk, bize bu konuda emir ya da talimat verilmediğinden biz bu konuyla ilgili çalışmamıştık. Normalde bu konunun çalışılabilmesi için Haber Kayıt Bildirim Formu doldurması gerekir, bu şekilde Jandarma Genel Komutanlığı ve Jandarma Bölge(Giresun) Komutanlığına bildirilmesi gerekirdi. Konu Emniyet bölgesini de ilgilendiren bir konu ise, konunun Emniyet’e de bildirilmesi gerekir. Bu durumda Hrant DİNK İstanbul’da olduğu için konunun İstanbul’a bildirilmesi gerekirdi. Ancak anlattığım gibi bu konuda herhangi bir çalışma yapılmamıştır. …19 Ocak günü öğleden sonra Trabzon şehir merkezine gidiş dönüşümüz sırasında Faroz’da bulunan balıkçı barınağında mola vermek istedik, saat 15:00’e geliyordu, kendimize bir çay söyledik. Televizyon’da Hrant DİNK’in öldürüldüğünü öğrendik, hemen şube müdürü Metin YILDIZ’ı aradık, kendisine bulunduğu yerde televizyon varsa haberleri izlemesini söyledim. Aynı şekilde Hüseyin YILMAZ’ı aradım, ona da haberleri izlemesini söyledim. Sonra Hüseyin beni aradı, “abi ne olacak” dedi, ben “bilmiyorum” dedim. O gün evlerimize gittik, ertesi gün ayın 20’sinde öğleden sonra Jandarma Başçavuş Gazi GÜNAY beni telefonla aradı, 156’ya bir şahsın ihbarda bulunarak öldürülen gazetecinin Pelitli Beldesinde afet evlerinde oturan Ogün SAMAST olduğunu bildirdiğini söyledi, ben Veysel’i aradım ve merkezde toplandık. Merkezde toplandığımız sırada hep beraber iken Gazi GÜNAY şube müdürünü aradı, Şube Müdürü Metin YILDIZ geldi, bize daha önce edinmiş olduğunuz bilgileri tekrar edin dedi, bunları not aldı, sonrasında ayın 20’sinde 21:30’da Haber Kayıt Bildirim Formu düzenlemişler. Zaten bildirim formunda Gazi GÜNAY ve Metin YILDIZ’ın parafları, Alay Komutanı Ali ÖZ’ün de imzaları mevcuttur. 21 ya da 22 Ocak’ta, Şube Müdürümüz Metin YILDIZ, Veysel ŞAHİN ile bana, yukarıda bahsettiğim haber kayıt formundaki bilgileri içeren 20 Ocak 2007 tarihli “görev sonuç raporu” düzenlememiz talimatını verdi, biz de bu bilgileri ayın 20’sinde Coşkun İĞCİ’den öğrenmişiz gibi bir görev sonuç raporu hazırlamak ve 20.01.2007 tarihi ile imzalamak durumunda kaldık.
Biz 21’inde bu konuyla ilgili olarak çalışmak üzere Pelitli’ye görevlendirildik. Herhangi bir bilgi edinmemiz söz konusu olmadı. 22 Ocak günü mesai başlangıcında yapılan toplantı sonrasında, şube müdürümüz Metin YILDIZ bize Coşkun İĞCİ ile görüşmemizi, Coşkun’un bu bilgileri başkalarına söylememesi konusunda konuşmamızı söyledi.
Bunun üzerine, biz de Veysel ŞAHİN ve Önder ARAZ ile birlikte Coşkun İĞCİ’nin çalıştığı DMO’ya gittik. Depo bölümünde Coşkun İĞCİ’nin yanına gittik. Coşkun İĞCİ, akşam Trabzon terminal bölgesine gelirim orada görüşelim dedi. Akşam saatlerine doğru 61 AR 208 Ford Transit araçla Veysel ben ve Önder ARAZ ile birlikte terminale gittik, Coşkun İĞCİ ile birlikte arabada gezerken bu konuyu konuştuk. Coşkun İĞCİ’ye bu konuyu kimseyle paylaşıp paylaşmadığını sorduk. Kendisi, hiç kimseyle konuşmadığını söyledi. Coşkun İĞCİ’yi aldığımız aynı noktada bıraktıktan sonra iş yerimize geldik ve eve gittik. 22 Ocak bizim Coşkun İĞCİ ile son görüşme tarihimizdir…”
Başçavuş Okan Şimşek daha sonra 15 Mayıs 2008’de Başbakanlık Yeni Bina’da kurum müfettişlerine aynı ifadeyi verdi. Orada da İğci’nin gerekli bilgileri verdiğini, konuyu üstlerine aktardıklarını, Dink’in ölümünden sonra da 20 Ocak 2007 tarihinde İğci ile yapılan görüşme sonucunda elde edilen bilgilerden düzenlediği şeklinde gerçeğe aykırı ifadeler içeren raporu üstlerinin talimatı ile düzenlediklerini, İğci’yi de bu konuda hiç kimseyle konuşmaması yönünde uyardıklarını anlattı.
Başçavuş Okan Şimşek mahkemede tam tersi ifadeler vermişti. Bu durum mahkeme heyeti tarafından hatırlatılınca da “Daha önce yoğun baskı altındaydım şimdi öyle bir baskı altında değilim.” dedi. Sanıklardan Uzman Jandarma Veysel Şahin ise savunmasında “Arkadaşım ve komutanım Okan Şimşek’in savunmalarına aynen katılıyorum. Olay onun anlattığı şekilde gerçekleşmişti.” dedi.
Savunmasında ayrıca şunu da söyledi: “Bize verilen talimatlar doğrultusunda ifade vermek zorunda kaldık. Bunun suç olduğunu biliyordum ancak mesleki kaygılarla o şekilde ifade vermek zorunda kaldım. Bizim olayı anlattığımız şahıslarla şu anda çalışmıyoruz. Bu şahıslar bizim şu anda üst sicil amirimiz ve üstümüz değil. Kendimizi şu anda rahat hissettiğimiz için şu anda doğruları söylüyoruz.”
Bütün bu anlattıklarımızın özeti şu: Trabzon Jandarması Dink’in öldürüleceği istihbaratını aldı ama gereğini yapmadı. Üstelik sahte belge düzenledi. Asayiş toplantılarına katılan başta Alay Komutanı Ali Öz olmak üzere 11 jandarma personeli konudan haberdardı. Hayal’in silah bulmaya çalıştığı, Agos Gazetesi ve Dink’in evinin krokisinin olduğu biliniyordu. Toplantıya gelmesine rağmen Ali Öz ‘sonra konuşuruz’ diyerek konuyu kapatmıştı. Takip eden günlerde ne zaman gündeme getirilse konu geçiştirildi. Cinayet işlendikten sonra da 2006 Temmuz’unda Coşkun İğci’nin paylaştığı bilgileri 20 Ocak 2007 tarihinde raporlaştırdı. Cinayetten üç gün sonra Ali Öz, mahiyetindeki personele ‘bu konuda bilgimiz olduğunu kimseyle paylaşmayın’ telkininde bulundu.
JANDARMA KOMUTANI HEP TARTIŞILAN BİR İSİMDİ
Dönemin Trabzon İl Jandarma Alay Komutanı Albay Ali Öz ‘mesleki kariyeri’ boyunca hep tartışılan, medyanın gündeminde olan bir isimdi. Kamuoyu Öz’ün adını ilk olarak Ankara Merkez Kapalı Cezaevi olarak da adlandırılan Ulucanlar Cezaevi’ndeki katliamda tanıdı. Olay özetle şöyle olmuştu: Cezaevinin 4. ve 5. koğuşlarında tutuklu-hükümlüler, 40 kişilik koğuşlarda 100 kişinin kalmasına son verilmesini, yeni koğuş açılmasını talep ediyordu. Ancak gaz bombaları ve silah kullanılması sonucu 26 Eylül 1999’da 10 tutuklu ve hükümlünün öldürülmesi, 78 kişinin yaralanmasıyla dehşet verici bir cezaevi operasyonu yaşandı. Öldürülenlerin otopsi raporları korkunç gerçeği sergiliyordu. Ölümlerin çoğunun kafa ve kalbe sıkılan kurşunlarla meydana geldiği, cesetlerde ayrıca ağır darp izleri bulunduğu, kemiklerinin kırık olduğu rapora işlenmişti. 7 kişinin yivli silah, 3 kişinin de av tüfeğinden çıkan saçmalarla hayatını kaybettiği tespiti yapıldı. Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu da katliamla ilgili bir rapor hazırlayarak, “güvenlik güçlerinin ölüm ve yaralanmalara sebebiyet veren aşırı güç” kullandığını kaydetti. Suç duyuruları sonucu yarbay, binbaşı ve yüzbaşı rütbeli subayların da içinde olduğu 161 kişi, Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde hakim karşısında çıktı.
O dönem Ankara İl Jandarma Alay Komutanlığı’nda görevli Yarbay Ali Öz; Binbaşı Zahit Engin, Çankaya İlçe Jandarma Bölük Komutanı Yüzbaşı Muhittin Ateş, Jandarma Okullar Komutanlığı’nda görevli Yüzbaşı Nevfel Denizyılmaz ile birlikte yargılandı. Operasyona katılanlar “adam öldürmek, işkence ve kötü muameleden” yargılanırken, sanık subaylar “otorite sağlamak” için operasyon yapıldığını öne sürdüler. Öz, bir duruşmada Cumhuriyet Savcılığı’nın 25 Eylül 1999’da cezaevinde arama yapılmasını istediğini aktardı. Ardından arama için 26 Eylül 1999 sabahı Ulucanlar Cezaevi’ne giderek arama yaptıklarını kaydeden Öz, tutukluların aramaya direnmesi üzerine bir jandarma erine zimmetli uzun namlulu silahı alıp “sadece uyarı ateşi” yaptığını ileri sürdü. Nedense uyarı atışları kafaya ve kalbe denk geldi. Ali Öz’ün ismi ikinci kez kasım 1999’da Ahmet Taner Kışlalı suikastinde karşımıza çıktı. Ankara Çayyolu Engürü Sitesi önünde bombalı suikaste kurban giden Kışlalı’yla ilgili ilk incelemeyi yapan ekipte Öz vardı. Bir çok siyasi cinayet gibi Kışlalı olayında da tatmin edici sonuçlara ulaşılmış değil.
HİÇBİR ŞEYİ HATIRLAMAYAN KOMUTAN
Albay Ali Öz, Dink’in öldürülmesiyle ilgili Jandarma Başçavuş Okan Şimşek ve Jandarma Uzman Çavuş Veysel Şahin tarafından kendisine verilen istihbarat içinse ‘Onlar bu işin kursunu gördüler. Kayda girmeleri gerekirdi.’ dedi.
İşin ilginci tarafı olayın detayıyla ilgili söylenenleri hatırlamamasıydı: “Veysel Şahin’in anlattıkları ile ilgili herhangi bir bilgim olmadı. Toplantıda herhangi bir şekilde söylediği konu gündeme gelmedi. Ben hatırlamıyorum. Öyle bir istihbarat ellerine geçmişse zaten Veysel Şahin ve Okan Şimşek bu işin kursunu görmüş personellerdi, ne yapabileceklerini bilmeleri gerekiyor. Ben toplantıda gündeme getirildiğini hatırlamıyorum. İstihbarat bilgileri bana iletilmeden önce kayda girilmesi gerekir. Anlatılanlarla ilgili bilgim ve görgüm bu kadardır.”
Ali Öz’ün hatırlamadıkları bunlarla sınırlı değildi. İstihbarat Yüzbaşı Metin Yıldız’ın Bolu Sulh Ceza Mahkemesi’ne verdiği 09.08.2008 tarihli ifadede bu toplantıdan iki gün sonra sizin yanınıza gelip konuyu tekrar gündeme getirdiğini söylediğini hatırlatan avukatlara da “böyle bir konu için odama gelindiğini hatırlamıyorum” cevabını verecekti.
Tabii, 22 Ocak’ta Okan Şimşek ve Veysel Şahin’in Coşkun İğci ile görüşmesi yönünde bir talimatı verip vermediğini de ‘hatırlamıyordu. ’ Ali Öz, Trabzon’da ne zaman göreve başladığı ya da Yasin Hayal’in McDonald’s saldırısını da ‘hatırlamıyordu.’
Öz hatırlamıyordu ama hatırlayan bir isim vardı: Trabzon İl Jandarma Kaçakçılık ve Organize Şuçlarla Mücadele Şube Müdürü Yüzbaşı Hüsamettin Polat. Polat, Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nde verdiği ifadede Ali Öz’ün yanlış bilgi verdiğini söylüyordu. Yüzbaşı Polat ifadesinde Okan Şimşek ve Veysel Şahin’in görevlerini yerine getirdiğini, istihbaratı aldıklarını ama üst yönetimin gereğini yapmadığını da söyledi. Davanın seyri için çok önemli ifadeler veren yüzbaşı Polat, Albay Öz ve Yüzbaşı Yıldız’ın Okan Şimşek ve Veysel Şahin’in Coşkun İğci’den istihbarat aldıklarının anlaşılmaması için eski evrakları imha ettiklerini, yerine yenilerini yazdıklarını da anlattı.
Tekrar astsubayların ifadelerine dönersek. Veysel Şahin ve Okan Şimşek’in ifadeleri diğer tanıklar tarafından doğrulandı. Ayrı ayrı ifadeleri alınan Bitlis İl Jandarma Komutanlığı’nda görevli Astsubay Başçavuş Gökhan Aslan ile Iğdır İl Jandarma Komutanlığı’nda görevli Uzman Çavuş Uğur Erdoğan, davanın iki sanığı Astsubay Başçavuş Okan Şimşek ile Uzman Çavuş Veysel Şahin’in ‘Hrant Dink’in öldürüleceğini üstlerimize bildirdik’ şeklindeki ifadelerini doğruladı.
Trabzon İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğü’nde görev yapan Aslan ve Erdoğan, Dink cinayetinde ismi geçen diğer şube personeli gibi farklı illere tayin edilmişti. Aslan, Bitlis’e Erdoğan da Iğdır’a gönderilmişti. Jandarmanın yapması gerekenler aslında çok açıktı.
Öncelikle asayiş unsur komutanı Hüseyin Yılmaz konunun çalışılabilmesi için, Haber Kayıt bildirim formu dolduracaktı. Bu şekilde Jandarma Genel Komutanlığı ve Jandarma Bölge(Giresun) Komutanlığı bilgilendirilecekti. Ardından Hrant Dink İstanbul’da olduğu için İstanbul Emniyeti de bir yazı ile uyarılacaktı.
Yasin Hayal Jandarma’ya gidip geldiği 2003’ten sonraki tarihte ‘iyi çocuk’ denilerek muhafaza edildi. Yasin Hayal’in Dink’i öldürmek için silah temin etmeye çalıştığını öğrenen Jandarma İstihbarat personeli, hiçbir çalışma yapmadı. Jandarma Dink öldükten sonra, aylar önce öğrenilmiş bilgileri yeni öğrenmiş gibi sahte belge düzenledi. Jandarma Dink’in öldürüleceğine dair istihbari bilgileri Emniyet ile paylaşmayarak görevini ihmal etti.
YARIN: YARGILAMAMA SÜRECİ
Bu Yayına Yorum Yapın