HASAN BASRİ - Dr. Dursun Ali Erdem
Bu makalemizde de yine Peygamber hanesinin nur ikliminden feyzini almış bir büyüğü daha tanımaya çalışacağız. Tanımaya çalışacağımız bu zat, sözü peygamber sözüne, fiziki durumu ve yaşayışı da sahabeye çok benzetilen büyük imam Hasan Basri’dir.
Hasan Basri hazretleri’nin anası Hayriye Hanım, Peygamberimiz (sav)’in hanımlarından anamız Ümmü Seleme (r.anha)’nın, babası Ebu Hasan da Hz. Zeyd b. Sabit’in azadlısı idiler. Hz. Ömer (ra)’in hilafeti zamanında kutlu belde Medine-i Münevvere’de Ebu Hasan ile Hayriye Hanım izdivaç etmiş ve izdivaçtan geleceğin büyük imamı olacak bir erkek çocuk dünyaya gelmişti.
Kutlu beldede doğan çocuk, rivayete göre Hz. Ömer’e (ra) götürülmüş, Hz. Ömer de yüzünün güzelliğini görünce ona Hasan ismini vermişti. Sonraları Ebu Said künyesi ile de anılmaya başlayan Hasan b. Ebi Hasan Yesar’ın, Hasan Basri olarak meşhur olmasının sebebi şundan dolayıdır: O, belli bir yaştan sonra Basra vilayetine yerleşmiş ve orada ilim ve feyiz neşretmeye başlamıştı. Basra’da kuvvetli seciyesi, ilmi üstünlüğü, edebi olarak Arap diline ve edebiyatına üst seviyede vakıf olması, zühd ü takvası, vaaz ve nasihatlarıyla öyle bir üne kavuştu ki, kendisi artık etraftan Basralı Hasan olarak anılmaya ve tanınmaya başlayınca bundan sonra kendisine hep Hasan Basri denildi.
Hasan Basri‘yi çok talihli kılan bir iki sebebi daha hatırlatmak istiyorum. Hasan, dünyaya geldikten sonra Hz. Ömer iki yıl daha hilafet makamında kalmıştı. Hasan Basri, kutlular kervanı tabiinin büyüklerinden olmanın yanı sıra Resulullah’ın da manevi oğlu olma şerefine ermiş bir insandır.
Muhammed b. Selam’ın nakline göre Hasan henüz küçük iken anası ev işlerini rahat görmesi için onu, Allah Resulü (sav)’in zevcesi Ümmü Seleme (r.a.)’nin evine götürürdü. Ümmü Seleme validemizin yanında kalan çocuk çok ağlamaya başlayınca onu susturmak için anamız, yaşlı ve sütten kesilmiş olmasına rağmen Hasan’ı emzirir ve sonra da onu alır, Allah Resulü (sav)’in ashabına götürürdü. Bir defasın Hasan’ı Hz. Ömer‘e gönderip ona dua etmesini istemişti de Hz. Ömer (ra): Allahım onu dinde fakih kıl ve insanlara sevdir, diye dua etmişti. Bu haberi ayrıca Yunus Hasan’dan, o da anasından, kendisine Ümmü Seleme validemizin süt emzirdiğini nakletmiştir.
Ahmed b. Hanbel, Kitabu’z-Zühdünde naklettiğine göre, Merzuk el-Icli der ki: Bir gün Ebu Katade bana, Hasan Basri‘yi göstererek: Şu şeyhin peşini bırakma! Allah’a yemin ederim ki edep yönünden Ömer b. Hattab (ra)’a benzeyen ondan başkasını görmedim. Vadi’l-Kura‘da büyüyen Hasan, Hz. Osman‘ın hilafetinin son yıllarında 14 yaşında iken onun hutbelerini de dinlemiştir. Kuran-ı Kerim’i bu dönemde ezberlediğini Hafız Zehebi kaydetmektedir.
Ebu Nuaym, Hilye’sinde Avf b. Ebi Cemile el-Arabi‘den yaptığı rivayette, Hasan Basri‘nin anası Hayriye Hanım, küçük Hasan’ı, analarımızdan Ümmü Seleme‘nin yanına bırakırdı. Anasından uzak kalan çocuk ağlamaya başlayınca Ümmü Seleme onu emzirirdi. Çocuk çok emince göğüslerinde süt oluşur o da sütten içer sonra susardı. İşte Hasan Basri‘nin elde ettiği hikmet ve belagat bu sütün bereketiyledir. Hafs b. Gıyas da, Ameş‘den aşağıdaki sözü işittiğini söylemiştir. Hasan Basri‘nin bu kadar hikmet sahibi olması ve belagatı, hep emdiği o sütün bereketiyledir. Nitekim Ebu Cafer Muhammed b. Ali de diyor ki: Bu sütün bereketiyledir ki, Hasan’ın sözü nebilerin sözüne benzemektedir.
Medaini’nin Hz. Hasan‘dan şu rivayeti yaptığı nakledilir: Anam ve babam Beni Neccar’dan birinin kölesiymişler. O zat, Beni Seleme kabilesinden bir kadınla nikahlanmış da anamla babamı kadının mihri olarak vermiş, sonra Selemeliler anamı ve babamı azat etmişler.
İlim ve amel yönünden yaşadığı asırdaki insanların efendisiydi sözü, Hasan Basri‘yi anlamaya yardımcı olacağı kanaatindeyim.
Hasan Basri, çocukluğunda maddi ve manevi gıdasını Saadet hanesinden almasının yanı sıra büyüyüp yetişmesi de yine o nur ikliminde olmuştur. Ulaşıp görüşebildiği bir çok sahabeden de aynı zamanda feyiz almıştır. Hz. Osman bunlardan biridir.
İsmail b. İbrahim, Şuayp’ten yaptığı rivayette: Hasan’ı Hz. Osman b. Affan’a ibrikle su dökerken gördüm, demiştir. Sahabeden İmran b. Husayn, Ebu Hureyre, Ebu Bekre, Ebu Bürze, Makil b. Yesar, Abdullah b. Makil, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas ve Enes b. Malik, Semure b. Cündüb ve Sasaa b. Muaviye ve daha başka sahabiden hadis rivayetinde bulunmuştur. Hasan Basri‘nin 70 kadar sahabeyi şahsen tanıdığı, onlardan rivayette bulunduğu ve pek çok hadis öğrendiği de yapılan rivayetler arasındadır. Bir çok ilimde olduğu gibi hadis sahasında da kendisini zirvelere çıkaran dehası ve ilmi yeteneği, devrinde yetişen büyükler tarafından kabul edilip tasdik edilmiştir. İlim öğrenme ve öğretmeyi her şeyden üstün tutan büyük imam, Hişam’ın rivayetine göre şöyle demiştir: İnsanın ilim öğrenme ve öğretmesi, dünya ve dünyada olan herşeyden onun için hayırlıdır.
Hasan Basri, bir ara Medine’den Mekke’ye geldiği zaman, Mekke’de onun için bir ilim meclisi hazırlanmış ve birçok büyük zevat orada hazır bulunmuştu. Mecliste bulunan bu zatlardan İmam Mücahit, Ata, Tavus b. Keysan ve Amr b. Şuayb: Biz asla böyle bir alim görmedik, demişlerdi.
Hasan Basri, akibetinden çok korkan ve çok ibadet eden bir insandı. Kalbin diri olmasının ancak ibadetle mümkün olabileceğine kanaat getiren İmam şöyle derdi: Kalpler Ölür ve dirilir..kalpler öldüğünde onu farzlarla diriltmeye çalışın, dirildiğinde de nafilelerle onu terbiye edin ve edeplendirin. Allah korkusundan ötürü koca imamın yüzüne tebessüm gelmezdi adeta. Yusuf b. Esbat diyor ki: Ben otuz yıl Hasan Basri’nin güldüğünü ve kırk yıl da malayani şakalaştığını görmedim. Ömrünü hüzün içinde geçirdiği bilinen Hasan Basri, bu mevzuda da ümmete örnek olmuştur. Onun bu mahzuniyetini en güzel şekilde şu sözleriyle İsa Yeşkuri dile getiriyor: Hasan Basri’den daha üzüntülü kimse görmedim. Onu her zaman başına sanki bir musibet gelmiş gibi üzüntü içerisinde görürdüm.
İmanın kemal bulması için, müminin akşam-sabah hüzün içerisinde olması gerektiğini zaruri gören Hasan Basri, Kişi hüznü sayesinde ancak dinini ikmal eder, diye de yemin ederdi.
Akşam-sabah Kuran-ı Kerim’i idrak eden adamın akşam ve sabah hüzünlü olamayacağına bir türlü inanamazdı. Sırrı b. Yahya‘nın rivayetine göre şöyle derdi: Allah Taala’ya yemin ederim ki, mahzun olmadıkça, yorgun argın ve bitkin düşmedikçe kişi kamil imana sahip olamaz. Humeyd’in ifadesine göre o, mescidde derin bir nefes aldı ve ağlamaya başladı, o kadar ağladı ki artık omuzları titriyordu. Sonra: Keşke kalplerde hayat olsa! Keşke kalpler düzgün olsa! Sabahında kıyamet kopacağı geceyi hatırladım da onun için ağlıyorum. O gün insanoğlunun bütün ayıplarının ortaya çıkacağı ve bütün gözlerin yaş dökeceği bir gündür.
Havşeb’in rivayetine göre kendisi bu husustaki fikrini açık ve net bir şekilde yemin ederek şöyle dile getirmiştir: Ey Adem oğlu! Allah adına yemin ederim ki, eğer Kuran okuyup sonra ona inanıyorsan, mutlaka dünyada uzun boylu mahzun olarak yaşayacak, Allah’ın azabından şiddetli korkacak ve çok ağlayacaksın.
Allah Taala, Hasan Basri ve emsali büyüklerin şefaatlerini ve tasarruflarını üzerimizden eksik etmesin. Amin…
Dr. Dursun Ali Erdem
Makale yazılırken aşağıdaki kaynaklardan istifade edildi. DAE
Ebu Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, c. 2, s. 147. İbn Saad, Tabakat, 7/157, Zehebi, en-Nübela, 4/565. Büyük İslam Tarihi, 2/574. Ahmed b. Hanbel, Kitabu’z-Zühd, s. 371. İbn Hanbel, a.g.e., s. 378. İbn Kayyım, Sıfatu’s-Safve, 3/234. İbn Hanbel, a.g.e., 368. Ebu Nuaym, Hilye, 2/133. İbn Hanbel, a.g.e., s. 378. İbn Kayyım, Sıfatu’s-Safve, 3/234. İbn Hanbel, a.g.e.,, 368. Ebu Nuaym, Hilye, 2/133. Ebu Nuaym, 2/134. Ebu Nuaym, 2/152., 2/144 Zehebi, en-Nübela, 4/565, 4/587. İbn Sad,Tabakat,7/174,7/175 Zehebi, Siyerü Alam, 4/487
---------------------------------------------------------
Her müminin hayatında mühim bir yer işgal etmesi gereken Allah korkusu ve ondan ötürü ağlamanın, gözyaşı dökmenin ve hüznü elde etmenin yolunu Hasan Basri şu sözleriyle açıklardı.
Müslim es-Sekafi diyor ki, Hasan Basri‘nin yemin ederek şöyle dediğini işittim: Ey insan! Allah’a yemin ederim ki, eğer Kuran-ı Kerimi okur ve ona iman edersen, dünyada hem hüznün, hem korkun artar hem de Allah korkusundan ötürü çok ağlarsın.
Çok mahzun olduğu ve hiç gülmediği büyük imama hatırlatılınca: Amellerimize muttali olan Allah, onları kabul etmeyebilir, öyleyse nasıl gülelim, derdi. Yine O, şöyle demiştir: Biz gülüyoruz ama, amellerimize muttali olan Allah: Ben o amellerinizden hiçbir şey kabul etmedim deyip, demeyeceğini bilmiyoruz. İnsanoğlu sana yazıklar olsun! Allah ile muharebeye takatin mi var? Çünkü Allah’a asi olan O’na muharebe açmış demektir. Vallahi Bedir ashabından 70 kadarına yetiştim onlar yünden elbise giyiyorlardı. Eğer siz onları görseydiniz onlara deli derdiniz; Onlar da sizin hayırlılarınızı görseler, bunlar, hayır hasenattan nasipleri olmayan insanlar, şerlilerinizi görselerdi. Bunlar da ahirete inanmayan insanlar, derlerdi. Salim, Hasan Basri’nin müminin kendinden geçercesine gülüşünü kalbin gafleti olarak değerlendirdiğini, aynı şekilde Humeyd de çok gülme kalbi Öldürür. dediğini rivayet etmiştir.
Müminin Allah kelamına ve emirlerine karşı çok duyarlı olması gerektiği üzerinde duran İmam, mümini şöyle tarif eder:
Mümin, Allah’ın beyanlarını, buyruklarını O’nun (cc) dediği gibi bilen, insanlar arasında en güzel ve en çok ibadet eden, en çok Allah’tan korkan kimsedir. O, Allah yolunda dağ kadar altın infak etse, hep Allah’ın yardımını diler ve kendisinden asla emin olamaz. Salah, birr ü takva ve ibadette derinleştikçe derinleşir de sonra yine ‘kurtuluşa eremeyeceğim‘ düşüncesiyle ıstırap duyar durur.
Münafık ise, tam aksine Birçok insan, benim için dua edip İstiğfarda bulunuyor, benim için artık ibadet u taat çok mühim değil düşüncesiyle kulluğu unutur, ibadet u taati mühimsemez ve hep kuru kuruya Allah’tan bağışlanmayı temenni eder durur.
Mümin, kendini aşmasını bilen bir insan olması gerektiğine de işaret eden Hasan Basri, Allah’ın kendisine cehennemi haram kılacağı ve şeytanın şerrinden emin olacağını beyan ettiği müminde dört hasletin bulunmasını şart koşmuştur. Bu hasletler; insan övüldüğünde, yerildiğinde, şehvet ve gazap esnasında nefsine sahip olmaktır.
Devlet idaresinde adaletli davranması ve devlete sahip olmasıyla ikinci Ömer olarak adlandırılan Ömer b. Abdülaziz, Hasan Basri’yi Basra kadılığına tayin etmiş, Hasan Basri böylece bir müddet de Basra kadılığı yapmıştır.
Mümin, hesabını kitabını iyi yapan insan olması gerektiği üzerinde de çok duran İmam, Mümin nefsini Allah adına hesaba çeken insan olmalıdır. Kıyamet günü hesabı hafif geçecek olanlar, dünyada hesaplarını yapanlar ve titiz davrananlardır. Hesabı o gün şiddetli olanlar ise dünyada hesap kitaptan uzak olarak nefsin peşine koşanlar olacaktır.
Hasan Basri, dünyada hep istiğna içerisinde yaşamış ve kimseden bir şey talep etmemesinin yanında etrafına cömertçe davranmıştır. Yunus b. Ubeyd Hasan Basri‘den şöyle dediğini nakletmiştir: İnsanların ellerinde bulunana elini uzatmadığın müddetçe onlar seni iyi görür ve sana ikramda bulunurlar. Ancak
onların elinde bulunana el uzatırsan seninle alay ederler, sözlerinden hoşlanmazlar ve sana kızarlar.
Kazanmanın ve kazandığını insanların istifadesi için harcamanın zarureti üzerinde de duran Hasan Basri, sırf dünyalık için çalışıp kazandığıyla insanlara ve dine hizmeti gözetmeden paraya karşı olan bağlılığın ve meylin tehlikesini şu sözleriyle ifade eder. Kim paraya değer verir onu makbul ve aziz görürse, Allah o kimseyi zelil eder.
Bu hususta makul olan orta yolu da Hasan Basri hazretleri şu sözleriyle ifade eder:Havşep rivayet ediyor ki, bir gün Hasan Basri’ye Allah bir adama mal veriyor, o da bununla hacca gidiyor ve akrabalarına yardım ediyor. Bundan başka o maldan yararlanabilir mi? diye sordum. Şöyle cevap verdi: Hayır, şayet bütün dünya onun olsa, kendisine yetecek kadarından istifade eder, gerisini de fakirlik ve kıtlık günlerine bırakır. Resulullah’ın ashabı ve onlara tabi olanlar sığınmak ve onunla kuvvetlenmek için dünyada mal edinmekten hoşlanmazlardı. Kendilerine yetecek kadarını alır, gerisini de tasadduk ederlerdi. Daha sonra da kendileri ile Allah arasında olan din ve dünya işleri için kullanmaya başlarlardı.
Ebu Tarık es-Sadi diyor ki, ben vefatı anında Hasan Basri’nin yanında bulundum. O vasiyetini yazan katibe: ‘Hasan b. Ebu Hasan’dan şuna şehadet ettiğini yaz: ‘O şehadet eder ki, Allah’tan başka mabud yok, Muhammed (sav) de O’nun Resulüdür. Kim ölümü anında buna doğru olarak şehadet ederse cennete girer. Muaz b. Cebel’den de ölümü anında böyle yaptığı rivayet edilmiştir. Hasan Basri, hayatında iki defa hac yapmıştır. Bunlardan birisi ömrünün ilk yıllarında diğeri de Ömrünün son yıllarındadır.
Oğlu Abdullah’ın rivayetine göre Hasan Basri hicri 110 senesinde 88 yaşında iken Recep ayının başlarında bir cuma günü vefat etmiş ve cenazesi Basra vilâyetinde görülmedik bir kalabalıkla defnedilmiştir ki o gün Basra’da toplanan cemaat, camilere sığmayarak ikindi namazı bile dışarılarda kılınmıştır. Hasan Basri’nin vefatı büyük tabiin imamları arasında çok büyük üzüntü ve hüzünle karşılanmıştır.
Allah Taala, Hasan Basri ve emsali büyüklerin şefaatlerini ve tasarruflarını üzerimizden eksik etmesin. Amin…
Dr. Dursun Ali Erdem
Makale yazılırken aşağıdaki kaynaklardan istifade ettik. DAE
Ebu Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, c. 2, s. 147. İbn Saad, Tabakat, 7/157, Zehebi, en-Nübela, 4/565. Büyük İslam Tarihi, 2/574. Ahmed b. Hanbel, Kitabu’z-Zühd, s. 371. İbn Hanbel, a.g.e., s. 378. İbn Kayyım, Sıfatu’s-Safve, 3/234. İbn Hanbel, a.g.e., 368. Ebu Nuaym, Hilye, 2/133. İbn Hanbel, a.g.e., s. 378. İbn Kayyım, Sıfatu’s-Safve, 3/234. İbn Hanbel, a.g.e.,, 368. Ebu Nuaym, Hilye, 2/133. Ebu Nuaym, 2/134. Ebu Nuaym, 2/152., 2/144 Zehebi, en-Nübela, 4/565, 4/587. İbn Sad,Tabakat,7/174,7/175 Zehebi, Siyerü Alam, 4/487
Kaynak:
http://zamanaustralia.com/dr-dursun-ali-erdem/2018/11/hasan-basri-2
Bu Yayına Yorum Yapın