Rahmetle neticelenen bir ibadet; Yağmur Namazı | Cemil Tokpınar
Deprem, yangın, sel, kasırga ve diğer musibetler birer İlâhî ikaz oldukları gibi, susuz kalmak ve kuraklık da Rabbimizin bizlere gönderdiği bir hatırlatma, bir uyarı mesajıdır. Zira bizler biliyoruz ki Cenab-ı Hak (c.c.), aynı zamanda kâinatın idarecisi ve hücrelerden galaksilere kadar her şeyin yaratıcısı, asıl sahibidir. O istemezse bir kuru yaprak dalından düşmeyecek, O emretmedikçe bir damla su yeryüzüne inmeyecektir.
Hayatının her safhasını dua ve ibadetle geçirmiş olan Peygamber Efendimiz (s.a.v.) an olmuş sefere çıkmadan evvel namazla Allah’a yönelmiş; an olmuş korku ve ümit med-cezirlerinde hüzünlenen kalbi, Rabbine sığınmakla huzur bulmuştur. Nitekim Efendimizin (s.a.v.) ifadesiyle “kaybolan ayakkabı bağcığını bile Rabbinden isteyen” mümin, her derdini Rabbiyle paylaşmalı, her sıkıntısını da yalnız Rabbine açmalıdır. Çünkü bizim her türlü ihtiyacımızı karşılayacak ve tasamızı giderecek, Rabbimizden başka kim olabilir?
İnsanoğlunun ve yeryüzünün en çok muhtaç olduğu unsurlardan birisi sudur. Her şeyi Kendi tasarrufu altında tutan Rabbimiz, dilerse dünyanın ısı ve ışık kaynağı olan güneşi bir “Ol!” emriyle söndürür, dilerse yeryüzündeki bütün su kaynaklarını bir an içinde kurutur.
Mülk Suresi’nin son ayetinde Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: “De ki: Hiç düşündünüz mü? Suyunuz aniden çekilip kaynaklarınız kurusa, Allah’tan başka size kim temiz kaynaklardan yeni akarsular temin edebilir?” Hiç kimse! Çünkü Cenab-ı Hak’tan başka hiç kimse hiçbir şey üzerinde hüküm sahibi değildir. Öyleyse susuz kalındığında da Ondan başka el açacak bir kimsemiz yoktur.
İşte yağmur namazı, bu şuurla kılınan ve Cenab-ı Hakk’ın nazar-ı rahmetini celbeden harika bir namazdır. Öyle ki, bu namazın duası esnasında, daha eller “âmin” denilip yüze sürülmeden, çok defalar neticesini rahmet yağmurlarıyla vermiştir. Fakat burada mühim bir hususa değinmek lazımdır. O da yağmur namazı kılarken ve duasını yaparken maksadımızın ne olması gerektiğidir. Bediüzzaman Hazretleri bu hususta şöyle der: “Yağmur namazı ve duası bir ibadettir. Yağmursuzluk, o ibadetin vaktidir. Yoksa o ibadet ve o dua, yağmuru getirmek için değildir. Eğer sırf o niyet ile olsa, o dua, o ibadet halis olmadığından, kabule lâyık olmaz. Aynı onun gibi yağmursuzluk dahi, yağmur namazının vaktidir.” (Sözler, 23. Söz, s.287)
Her ibadette olduğu gibi yağmur namazı ve duasında da öncelikli gayemiz Allah’ın rızasını kazanmak olmalıdır.
Yağmur Namazı Nasıl Eda Edilir?
Yağmur namazını ister cemaatle, ister ayrı ayrı kılabiliriz. İmam-ı Azam’ın iki büyük talebesi olan İmam Muhammed ve İmam Ebû Yusuf’a göre yağmur namazının tıpkı Cuma namazı gibi, herkesçe bilinen bir bölgede, en büyük idareci yahut onun tayin ettiği bir kimse tarafından kıldırılması müstehaptır; yani terkinde bir günah yoktur, uygulanması neticesinde sevap kazanılır.
İki rekât olarak kılınan yağmur namazından sonra, yine Cuma namazlarında olduğu gibi hutbe okunur. Hatip minbere çıkmadan, yerde bir değnek veya sopaya dayanarak hutbesini okur.
Hutbenin ardından yağmur duası yapılır. Bu esnada eller göğe doğru iyice kaldırılır. Enes bin Mâlik’in (r.a.) rivayetine göre “Resûlullah (s.a.v.) istiskanın haricindeki hiçbir duada ellerini (aşırı derecede yukarıya) kaldırmazdı. İstiskada ise koltuklarının beyazı görününceye kadar ellerini kaldırırdı.” (Buhârî, İstiskâ: 22; Müslim, İstiskâ: 7). İstenirse ellerinin sırtı yukarı gelecek şekilde avuç içlerini yere doğru çevirerek niyazda bulunulur. Bu şekilde rivayetler de vardır.
Hz. Âişe Validemiz (r.a.) de Allah Resûlü ve ashabının yaşadığı bir vakayı şöyle rivayet etmektedir:
İnsanlar Resûlullah’a (s.a.v.) kuraklıktan şikâyet ettiler. Bunun üzerine Efendimiz, bir minber konulmasını emretti ve musallaya kendisi için bir minber konuldu. Yağmur duasına çıkacağı günü ahaliye bildirdi. (Kararlaştırılan gün gelince) Peygamber (s.a.v.) güneşin kaşı (ilk ışınları) görününce gidip minberin üzerine çıktı. Tekbir aldı. Allah Azze ve Celleye hamd etti, sonra; “Siz memleketinizin kuraklığından ve yağmurun geciktiğinden şikâyet ettiniz. Hâlbuki Allah Azze ve Celle size, kendisine dua etmenizi emretti ve duanızı kabul edeceğini vaat etti.” buyurdu. Sonra da şöyle devam etti:
“Hamd âlemlerin Rabbi, Rahim, Rahman ve kıyamet gününün tek hâkimi olan Allah’a mahsustur. Allah’tan başka ilâh yoktur. O dilediğini yapar. Ey Rabbim! Sen Allah’sın, senden başka ilâh yok. Sen zenginsin biz muhtacız, bize yağmur indir. İndirdiğini bize kuvvet ve bir zamana ulaştıracak azık kıl.”
Sonra Resûlullah (s.a.v.) ellerini kaldırdı, bu kaldırışa koltuklarının beyazı görününceye kadar devam etti. Bilâhare sırtını cemaate döndü, cübbesini ters çevirdi. Bunları yaparken elleri hâlâ kalkıktı. Daha sonra insanlara doğru döndü, minberden inip iki rekât namaz kıldırdı. Hemen akabinde Allah bir bulut meydana getirdi bunun peşinden gök gürledi, şimşek çaktı, sonra Allah’ın izni ile yağmur yağdı. Peygamberimiz (yollardan) seller akıncaya kadar mescidine gelmedi. İnsanların (yağmurdan korunmak için) kuytuya koştuğunu görünce azı dişleri görününceye kadar güldü ve şöyle buyurdu:
“Şehadet ederim ki Allah, her şeye Kadir’dir, ben de Allah’ın kulu ve resûlüyüm.” (Hâkim, Müstedrek, I/328)
Yağmur duası ve anlamı
Allah Resûlünden bizlere nakledilen yağmur duası şu şekildedir:
“Allahümme eskınâ ğaysen muğîsen henîen merîen ğadekan mücellilen sehhan ammen tabekan dâimen. Allahümme ale’z-zırâbi ve menâbiti’ş-şeceri ve bütûni’l-evdiyeti. Allahümme innâ nestağfiruke inneke künte ğaffâren fe-ersili’s-semâe midrâren. Allahümme eskine’l-ğayse ve lâ tec’alnâ mine’l-kânitîn. Allahümme enbit lene’z-zer’a ve edirre lene’d-dar’a ve eskınâ min berekâti’s-semâi ve enbit lenâ min berekâti’l-arz. Allahümme’r-fa’ anne’l-cehde ve’l-cûa ve’l-urye ve’kşif annâ mine’l-belâi mâ lâ yekşifühü ğayrüke. Âmin!”
Bu güzel duanın anlamı ise şöyledir:
“Allah’ım, bize can kurtaran, içe sinen, bol, faydalı, her tarafı kaplayan, her tarafa akıp giden, her tarafı sulayan umumî bir yağmur ver! Allah’ım, dağlar üzerine, ağaç köklerine ve vadi içlerine indir. İlâhî, senden mağfiret diliyoruz, hiç şüphe yok ki sen çokça bağışlayansın. Bize gökten bol yağmurlar yağdır. Allah’ım, bizi yağmurla sula, bizi ümitlerini yitirmiş kimselerden eyleme. Ey yüce Hâlik’ımız, bizim için ekinleri bitir, memeleri sütle doldur, bizi göğün bereketleriyle sula, bize yeryüzünün bereketlerinden yetiştir. Ey Rabbimiz, bizden yoksulluğu, çıplaklığı, açlığı kaldır ve senden başkasının savamayacağı, üzerimizden kaldıramayacağı şu müthiş belâyı üzerimizden kaldır ve başımızdan def et. Âmin!”
Şayet bu duadan sonra yağmur yağar ise “Allahümme sayyiben nâfi’an” yani, “Rabbimiz, bunu hakkımızda faydalı bir yağmur eyle” denilir. Şayet yağmur yağmaz ise üç gün peş peşe duaya çıkmak güzel görülmüştür. Yine yağmazsa vazgeçmemeli, duaya devam edilmelidir. Zira daha önce de belirttiğimiz gibi yağmur namazı ve duasından asıl maksat yağmurun yağması değil, Allah’ın rızasına yaraşır hareket etmektir. Nasıl ki güneşin batışı akşam namazının vaktini haber verir; aynen öyle de yağmursuzluk da, yağmur namazı ve duasının eda edilme vaktini bizlere bildirir.
Kaynak: http://www.tr724.com/rahmetle-neticelenen-bir-ibadet-yagmur-namazi/
Bu Yayına Yorum Yapın