KISSALARIN EN GÜZELİ VE HER ASRA BAKAN YÖNLERİ-2 | Yalnızlar Tekkesi
2. Biz o Kitabı Arapça bir Kur’ân olarak indiriyoruz ki, düşünüp akledesiniz
TEFSİR : Kur’anın Arapça indirilmiş olmasına, bu ayetin yanı sıra örneğin Taha suresi 113. ayette ve Zuhruf suresi 3. ayette dikkat çekilir. Yusuf suresi 2. Ayet ve Zuhruf suresi 3. ayette ortak olarak ‘Arapça indirdik ki düşünüp akıl edesiniz’ şeklinde ifade edilir. ‘Neden Arapça?’ ve ‘Neden akıl edesiniz?’ sorularına cevap olabileceğini umduğumuz hususlar şunlardır :
> Son Peygamber Hz. Muhammed’in sav Arap milleti içerisinden gelmiş olması O’nun sav tebliğ edeceği dinin ve O’na indirilen Kitabın dilinin de Arapça olmasını gerekli kılar.Zira kimse inceliklerine vakıf olmadığı bir dil ile böyle yüksek belagat gerektiren bir konuyu insanlara tebliğ edemez.Kur’an’da şöyle buyrulur : “Biz her peygamberi, kendi milletinin lisanı ile gönderdik, ta ki onlara hakikatleri iyice açıklasın.”(İbrahim, 14/4)
> İnsanoğlunun aklına hitap edecek İlahi Kelam’ın insanların hiç bilmediği bir dil aracılığı ile indirilmesi zaten beklenemezdi. O yüzden nasıl ki Latince, Katolik Hristiyanlığın dili olmuşsa,Kur’an’ın dili de Arapçadır
> Kur’anın indiği döneme bakılırsa ticaretin en canlı olduğu mekan Arap coğrafyasıdır.Arap yarımadası, yoğun ticari faaliyetlerinden dolayı bir nev’i insanlığın merkezi olarak da vazife görüyor idi.Dolayısıyla Kur’an, dünyanın ücra köşelerinde yaşayan ve konuşulan bir dil aracılığıyla değil, dünyanın farklı yerlerine hızlıca yayılacak bir dil olan Arapça aracılığıyla indirilmiştir.
Ø Dil Bilimi ile meşgul olanlar kolayca fark edebilirler ki Arapça ölçüsünde Kur’an’ın mana ve muhtevasını ifade edebilecek başka bir dil yoktur.Arapça sanki Kur’an’ın mucizevi icaz,belağat ve mana kalıplarına hizmet etmek için yaratılmıştır
> Bir dili okuyabilmek ayrı o dilde yazılanları tüm inceliğiyle anlayabilmek ayrıdır.Birincisi alfabe, ikincisi dil bilim meselesidir.Bu yönüyle Kur’an dili olan Arapça,dünyanın ‘okunması en kolay ve çabuk öğrenilen’ dilidir.Yani dünyanın herhangi bir yerinde bir insanın Arapça’yı öğrenme hızı diğer hemen hemen tüm dilleri öğrenme hızından daha çoktur
> Arapça’nın dil olarak kabiliyetleri Kur’an ile zirveye çıkmıştır.Öyle ki indirildiği dönemde şiir olimpiyatları düzenleyen cahiliye Arapları, hatta şiirde üstad olan zatlar Kur’anın i’caz,belağat yönü karşısında şaşkına dönmüş ve secde etmişlerdir.Arapların bundan 1500 yıl evvelinde dahi şiir yarışmaları düzenleyen bir millet olmaları, Arapça’nın ‘söyleyiş kabiliyeti’nin diğer dillerden ziyadesiyle üstün olduğuna delildir. Bu konuda şu örnekler verilebilir :
*Kâbe duvarına asılan en meşhur yedi şiirden biri meşhur şair Lebid’e aitti. Kur’ân âyetlerini duyan Lebid’in kızı, babasının altın yaldızla yazılıp Kâbe duvarına asılan şiirini oradan indirmiş, “Âyetlerin karşısında bunun kıymeti kalmadı” diyerek Kur’ân’ın üstünlüğünü ve en güzel bir insan sözünün onun yanında sönük kaldığını ilan etmiştir.
*Mekke müşriklerinin reislerinden Velid b. Mugire, Resûlullah’ın yanına geldiğinde Hz. Peygamber ona Kur’ân okumuştu ve sanki kalbi yumuşamış gibiydi. Bu haber Ebu Cehil’in kulağına gidince Ebu Cehil derhal Velid’e geldi ve şöyle dedi:
-Muhammed hakkında bir şey söyle ki kavmin işitsin de senin Muhammed’i sevmediğini anlasınlar” Velid:
-Onun hakkında ne diyeyim? Allah’a yemin ederim, hiçbiriniz benden daha fazla şiiri bilmez. Şiirin recezini (aruzun bir vezni) bilmez. Şiirin kasidelerini de bilmez. Cinlerin şiirini benden daha iyi bileniniz yoktur. Ama yemin olsun ki onun söyledikleri bunlardan hiçbirine benzemiyor. Yine yemin olsun ki onun söylediklerinde bir güzellik, bir tatlılık vardır. O sözün üstü meyvelidir, altı çoktur, bereketlidir. Kesinlikle o gâlib olur, hiç kimse ona gâlib olmaz. Kesinlikle o altında kalanı paramparça eder” diye cevap verdi.” (Hayatü’s-Sahâbe)
*Bir gün Mekke müşriklerinden Nadr bin el-Hâris ayağa kalkıp: "Ey Kureyş, vallahi başınıza gelen çok büyük bir iştir! Daha önce bunun benzeri bir şeyle karşılaşmış değildiniz. Muhammed sizin aranızda büyüdü, içinizde en çok beğenilip razı olunan idi, en doğru sözlünüz idi, emânete en çok riâyet edeninizdi. Nihâyet büyüyüp size yeni bir din getirdi. Başladınız "Muhammed bir büyücüdür!" demeğe... Vallahi O'nun size getirdiği sihir değildir. Çünkü bizler sihrin ne olduğunu gördük. O kâhindir, diyorsunuz. Bu da doğru değildir. Biz kâhinleri de gördük, onların kehânetlerini de... Şairdir diyorsunuz. Vallahi bu da doğru değildir. Biz bütün çeşitleri ile şiirin ne olduğunu da biliyoruz. Ve Muhammed'in getirdiğinin şiirle bir ilgisi olmadığı da meydandadır. O bir delidir diyorsunuz. Ne delisi? Yine Allah'a yemin ederek söylüyorum ki, Muhammed bir deli de değildir. Deliliğin saçmalarından, hezeyanlarından, vesveselerinden O'nda eser yok! Ey Kureyş, başınıza gelen şu iş üzerinde ciddi olarak düşününüz! Vallahi sizin başınıza çok büyük bir iş gelmiştir” (Suyûtî)
> Kur’anın i’caz ve belagatına 1 örnek :
وَلَئِن مَّسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِّنْ عَذَابِ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ
"Yemin olsun ki, onlara Rabbinin azabından ufak bir esinti dokunsa, şüphesiz eyvah bize! gerçekten biz zâlim kimselermişiz, diyecekler( el-Enbiyâ, 21/46)
Kur'an, bu cümlede, azabı dehşetli göstermek için, en azının tesir derecesini en şiddetli bir tarzda ifade etmiştir.
ولئن مستهم نفحة من عذاب ربك (Onlara, Rabbinin azabından ufak bir esinti dokunsa) cümlesinde yer alan altı kelimenin her birisi "azlığı" ifade etmekle, Kur'an'ın "az bir azap ile çok korkutma" maksadına hizmet etmişlerdir. İlk kelime olan “in”lâfzı "faraza, eğer" anlamında olup, şek/şüphe ifade eder. Şek ifade etmekle de "azlığı" gösterir. İkinci kelime “messe" fiilidir. Bu kelimenin anlamı "hafif dokunmak"tır. Yine azlığı ifade eder. Üçüncü kelime “Nefhatun" lafzıdır. Bu kelime üç yönden "azlığı" ifade ediyor. a. Anlamı bir kokucuk olduğu için azlığı ifade eder. b. Sarf ilmi açısından kelimenin yapısı, "İsm-i merre" dir. "Biricik" anlamında olup "azlığı" gösteriyor. c. Kelimenin sonundaki "tenvin", tenkir ve taklil içindir. O da "azlığı" ifade ediyor. Dördüncü kelime,"tab'iz"i, yani: bir şeyin bir parçasını, az bir kısmını ifade eden "min" lafzıdır. Beşinci kelime "azab” lafzıdır. "Nekâl" ve "ikâb"a nisbeten hafif bir cezadır. Azlığı gösteriyor. Altıncı kelime "Rabbike" lafzıdır. Allah'ın Cebbar, Kahhâr, Müntakim isimleri yerine, şefkati gösteren bu kelimenin gelmesi "azlığı" ifade etmek içindir. Bu kayıtların işaretleri çerçevesinde âyetin meali, şöyle verilebilir:
"(Resulüm!) Eğer o inkârcılara, senin şefkatli Rabbinin azabının ufak bir parçasından, görünmeyecek kadar küçük bir kokucuk, bir defaya mahsus, faraza azıcık dokunu verse; zâlimler mahvolduk, diyecekler." Bu ayetin belagatını değerlendiren Bediüzzaman'ın ifadesiyle: "âyette geçen kelimelerin her birisi, âyetin asıl maksadına kuvvet veriyor". (Muhâkemat, 93-94; Sözler, 386-87).
> Kur’an,kelime,kelimelerin ardındaki manayı kelimelerin telaffuzu ile dahi verir ki Arapça’dan anlamayan birisi bile ayetin ardındaki manayı hissedebilir.Örneğin azab ve korkutma manası taşıyan kelimeler genellikle boğazdan,müjde ve sevinç manası taşıyan kelimeler ise ağız ve dudaklardan telaffuz edilir.İlkinde daha okurken insan zorluğu,ikincisinde ise kolaylığı hisseder.Bunun yanı sıra ayetin ardındaki mana insanın zihin dünyasından canlanır.Örneğin Yusuf suresinde Hz. Yusuf’un as kuyuya atılması ‘Gayabet’il Cûbb’ ile ifade edilir ki suya düşme anı aynen resmedilir.Diğer yandan ‘Ey Arz! Suyunu yut’ Hud/44 ayette ‘yutmak’ fiili ‘Ebli’i’ harflerinden oluşmuştur.Burada tam manasıyla su içen bir insanın ağız ve boğaz hareketleri vardır. E dudakları ve ağzı açar,B dudakları tekrar birleştirir.L dilin damakla etkileşimi nedeniyle ağzı harekete geçirir ve son olarak İ (Ayn harfi) boğazdan telaffuz edilir.Yani Ayetteki ‘Suyunu yut’ fiilini okumak bile ağzın,dudakların açılması,ağız içinin deveran etmesi ve boğazın kasılması ile suyun içilişini canlandırır.Kelime,mana ve telaffuz ilişkisi bu denli güçlü başka bir dil yoktur.
> Arapça,yazılışı itibariyle de estetik bir değer taşır ve gözlere de hitap eder.Bu yönü dahi i’caz mana ve belagatına destek verir.Örneğin Allah’ın ve O’nun cc 1 oluşunun remzi olan Elif harfi, yazılışı itibariyle ( ا ) 1'e benzer.Arapça’daki bütün harfler Elif harfinin farklı şekil ve suretlerde yazılmış olması da ‘Her şeyin Allah’tan geldiğine ve O’na cc döneceğine edebi bir işarettir.
> Arapça,estetiği ile gözleri,telaffuzu ile diğer duyguları mutmain kılarken dil kabiliyeti ile özlü söz söylemeye en elverişli dildir ki tarihi de buna şahittir.Bütün bu yönleriyle aklen dahi kabul edilebilir ki Kur’an’ın Arapça indirilmesinde –bilemediğimiz bir çok yönü de olabileceği gibi- büyük hikmetler vardır.
Bir diğer altı çizilecek husus da Kur’an’ın ve Kur’an’ın Arapça olarak indirilişinin N-Z-L kökünden türeyen ‘enzelna’ fiili ile ifade edilmiş olmasıdır. ‘Nüzul’ ‘İndirmek’ demek olup daha çok ‘lütuf,merhamet,ikram’ edalı bir anlama sahiptir.Yani örneğin yağmurun indirilişi,insanlığın gelişmesinde kilometretaşı olacağından dolayı demirin indirilişi vs bu fiille ifade edilmiştir.Yani Kur’an’ın indirilişi insanın 2 dünyasına da ışık olması cihetinden rahmet olduğu gibi Kur’anın Arapça indirilişi de bildiğimiz-bilemediğimiz farklı lütuflara da kapı aralamıştır.ER-RAHMAN diye başlayan Rahman suresi 2.ayet ‘Kur’anı öğretti’ 3.ayet ‘İnsanı yarattı’ 4.ayet ‘Ona beyanı öğretti’ şeklinde devam eder. Kur’an’ında Arapça indirilişine dair ayetlerle beraber düşünüldüğünde Arapça ‘Beyan’ yani ifade edebilme,anlatabilme,açıklayabilme’ ile doğrudan alakalıdır. Ve bunların hepsi de Rahmaniyet ve O’nun cc kullarına ‘inzal’ buyurduğu ikram ve lütfular noktasında birleşirler.
Ayette dikkat çeken bir ifade de ayette geçen ‘leallekum’ yani ‘umulur ki siz,böylece,ki’ anlamına gelen kelimedir. ‘Biz o Kitabı Arapça bir Kur’ân olarak indiriyoruz ki, düşünüp akledesiniz’cümlesi içinde ‘leallekum’ kelimesi cümlenin 2 kısmını sebep-sonuç itibariyle bağlamaktadır. Demek ki Arapça indirilmesi ile Kur’an, üzerinde düşünüldüğünde aklı tatmin edecek bir sonucu netice vermektedir.’Umulur ki’ şeklinde ihtimal bildirmesi Allah’ı bağlayıcı bir ifade değildir.Çünkü Allah katında ihtimal değil kesin ve kat’i hükümler vardır.Burada ‘Düşünüp akıl etme yada edememe’ ihtimali tebliğ sonrasında insan için umulan ve ortaya çıkan bir husustur.
Kaynak: Yalnızlar Tekkesi | https://www.patreon.com/posts/kissalarin-en-ve-19875597
Bu Yayına Yorum Yapın