KISSALARIN EN GÜZELİ VE HER ASRA BAKAN YÖNLERİ-1 | Yalnızlar Tekkesi
YUSUF SURESİ HAKKINDA BİLGİ
Mekke döneminin sonlarına doğru inmiş ve 111 âyet olan bu sûrede Hz.Yûsuf’un as hayatta karşılaştığı sıkıntılar ve bunlara sabrederek nasıl başarıya ulaştığı anlatılmakta ve inananlar için faydalı öğütler, önemli mesajlar verilmektedir. Kur’an’da baştan sona kadar tek bir konuyu anlatan tek sûre budur. Diğer peygamberlerin misyonlarının ve hayatlarının ibret dolu kısımları farklı farklı surelere serpiştirilmişken, Hz. Yusuf’un misyonu ve hayatı tarihi sıra içerisinde sadece bu surede anlatılır.
Mushaftaki sıralamada on ikinci, iniş sırasına göre elli üçüncü suredir. Hûd suresinden sonra, Hicr suresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur.
Yahudilerin telkini ile Mekke müşriklerinin Hz. Peygamber’e, “İsrâiloğulları Mısır’a niçin gittiler?”şeklindeki sorusuna cevap olarak veya müslümanların Resûlullah’tan bir kıssa anlatmasını istemeleri üzerine indiği rivayet edilmiştir. Ancak Muhammed b. İshak’a göre sûrenin nüzûl sebebi, kavmi tarafından zulme uğramış olan Hz. Peygamber’i teselli etmektir (Elmalılı, IV, 2841).
Bu sûrede anlatılan kıssa da, dolaylı olarak Hz. Muhammed ve arkadaşlarına, sabrettikleri takdirde Hz. Yûsuf’a verilmiş olan mükâfatın bir benzerinin verileceğini ve Kureyşliler’in kendilerine boyun eğeceğini müjdelemektedir. Nitekim kavminin baskısı neticesinde Medine’ye göç etmiş olan Allah Rasulü, sekiz sene sonra Mekke’yi fethetmiş ve Kureyşliler ona boyun eğmiştir. Ancak Hz. Peygamber Kureyşliler’e, Hz. Yûsuf’un Mısır’da kardeşlerine söylediği sözün aynısını söylemiş ve şöyle demiştir: “Bugün sizi kınamak yok, Allah sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir” (İbn Sa‘d, Tabakåt, II, 142). “Gidiniz, hepiniz serbestsiniz!”(İbn Kesîr, es-Sîre, III, 570). Muhtevasına ve işaret ettiği konulara bakıldığında sûrenin, hicretin arifesinde meydana gelen olaylar esnasında, yani Kureyş’in Hz. Peygamber’i öldürme, sürgün etme veya hapsetme planlarını tasarladığı sırada ve bir defada inmiş olduğu anlaşılmaktadır.
İlk üç âyette bu sûredeki âyetlerin Kur’ân-ı Kerîm’in âyetleri olduğu, Kur’an’ın Arap diliyle indirildiği ve bu sûrede kıssaların en güzelinin anlatılacağı bildirilmektedir. Bundan sonra 101. âyete kadar Hz. Yûsuf’un kıssası anlatılmıştır. Kıssada Hz. Yûsuf’un, kardeşleri tarafından kuyuya atılması, onu kuyudan çıkaran kafile tarafından Mısır’da köle olarak satılması, bir iftira sonucu cezaevine girmesi, Mısır kralının gördüğü rüyayı yorumlaması neticesinde cezaevinden çıkarılıp maliyeden sorumlu yüksek düzeyde yöneticiliğe getirilmesi, uzun süreli bir ayrılıktan sonra babası ve kardeşleriyle tekrar buluşması gibi konular ele alınmıştır. Daha sonraki âyetlerde ise müminlere müjde ve öğütler verilmektedir.
HZ YUSUF AS HAKKINDA GENEL BİR BİLGİ
Hz Yakub'un as (Hz. Yakub’un diğer adı da İsrael veya İsrail’dir ve bu da “Allah için cihat eden, uğraşan kul” demektir.) on iki oğlundan en küçüğünün (Bünyamin) bir büyüğüdür. İsrailoğullarını meydana getiren on iki boydan birinin başıdır. Büyükbabası Hz İshak as , büyük-büyükbabası Hz İbrahim'dir as. Eski Ahit’e göre Hz. Yakub'un eşi Rahel’in oğludur
Tanah'a (Eski Ahit) göre kardeşlerinin Hz. Yusuf’u kıskanmalarının nedeni babaları Hz. Yakub’un as Hz. Yusuf'a as çok güzel bir kaftan hediye etmesidir. Bu bilginin gerçek olup olmadığı bilinmese de Hz.Yakub as, oğulları arasında elbette ki ayrım yapmamış,fakat Hz.Yusuf’un as bir misyon sahibi olacağını sezmiş,O’ndaki potansiyeli fark etmiş ve O’nun üzerinde ihtimamla durmuştur.Diğer kardeşlerinin Hz. Yusuf’a duydukları kıskançlığın sebebi budur.Allah tarafından, dillere destan güzelliği yanı sıra kendisine rüyaları yorumlama ilmi bahşedilmiştir. Kıskanç ağabeyleri tarafından önce kuyuya atılmış, sonra Mısırlılara köle olarak satılmıştır. Daha sonra ise Mısır sarayında mali işlerde söz sahibi olacak bir makama gelmiştir.Daha sonra Firavun zulmünden dolayı kavmi ile birlikte Mısır’dan çıkacak olan Hz. Musa’dan as önce İsrailoğullarının Mısır hayatı Hz. Yusuf as ile başlamıştır
YUSUF SURESİNİN TEFSİRİ
1.ElifLâmRâ. (Kur’ân’a dahil olarak inen ve bu sûrede gelecek bütün) sözler, gerçeği açıklayan ve (Hak’tan geldiği) apaçık ortada olan Kitabın âyetleridir.
TEFSİR : Bazı surelerin başında bulunan ve okunurken de teker teker okunup bir kelime gibi okunmayan müstakil harflere Huruf-u Mukataa denir. Sûre başlarında kesik kesik, ikisi üçü birleşik veya tek başına yazılı bulunan harflerdir. Huruf-u Mukataa harflerinde çok büyük sırlar ve hikmet bulunur ki bunların hepsine muttali olmak ve ‘Cenab-ı Allah’ın bunlarla ne murad ettiğini bilmek’ mümkün değildir. Hz. Ebu Bekir ra bu durumu şöyle ifade eder : “Her kitabın bir sırrı vardır. Allah’ın kur’an’da ki sırrı da bu, surelerin başında bulunan harflerdir.” (Mevizei Hasene- 544). Huruf-u Mukataanın kısaca şu hikmetlerinden bahsedilebilir:
1. Bu harfler Kur’ân’ın îcâzını ve mucizeliğini gösterir. Yani, Kur’ân’a, ilk nâzil oluşundan bu zamana kadar hiçbir insan eli karışmadığı gibi, bundan sonra da karışmayacaktır. Ayrıca Kur’ân’ın bir harfinin dahi taklidi mümkün olmamıştır ve olamayacaktır.Kısacası bazı surelerin direkt ve sadece ‘anlamsız gibi görünen’ harflerle başlamış olması ‘Kur’anın her bir harfinin dahi olması gerektiği yerde olduğu ve sarsılmaz bir bütünlük ve ilahi şifre ile muhkem kılındığına işaret olabilir. Zira örneğin Hud suresi 1. Ayette Kur’an ‘Kitâbun uhkimet’ yani ‘muhkem kılınmış,tahkim edilmiş,sağlamlaştırılmış’ olarak tarif edilir. Hud suresi de Yusuf suresi gibi Elif-Lam-Ra harfleri ile başlar.
2. Bu harfler İlâhî bir şifredir. İnsan aklı onun mânâsını anlamaya güç yetiremez. Bu şifrenin anahtarı sadece Peygamber Efendimiz'dedir (a.s.m.). Yani bu harflerin mânâsını tam olarak ancak Peygamberimiz (asm) bilir ve anlar. Bu da Peygamberimiz (asv)'in çok üstün bir zekâ ve anlayışa sahip olduğunun bir alâmet ve işaretidir.
3. Cenab-ı Hak bu harflerle has kullarından bazılarına birtakım mânevî işaretler de vermiştir. Yani “Ehl-i velayet, ehl-i tahkik seyr ü sülûk-i rûhâniyeye ait çok muamelât-ı gaybîye işâratını onlarda bulmuşlardır.” Zaten tefsirlerde bu harflere bazı mânâlar verilir ki, müfessirler, “Bunun mânâsı böyledir” dememişler, sadece te’vil gibi birtakım işaretlerde bulunmuşlardır. Meselâ, elif-lâm-mîm’e “Elif-Allah“, “lâm-Cebrail“, “mîm-Muhammed” mânâsını vermişlerdir. Yâni, “Kur’ân-ı Kerim, Allah tarafından, Cebrail (a.s.) vasıtasıyla Muhammed’e (a.s.m.) indirilmiştir. (Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, 134.)
Kur’ân-ı Kerim'de “elifbadaki harf sayısınca, yirmi dokuz sûrede huruf-u mukataa vardır. Yusuf suresi dışında “Elif-lâm-râ” ile başlayan sureler Yunus, Hûd, İbrahim ve Hicr sûreleridir.
Kur’anın bir çok yerinde olduğu gibi bu ayette de Kur’an Kendisini ‘Kitab-il Mübin’ yani ‘Açıklanmış kitap,apaçık kitap olarak tarif eder. Mübin ; Hak ile bâtılın arasını tefrik edip, ayıran, hakkı hakkınca beyan ve izhar eden anlamına gelir.Mübin, bâne mânasına "ebâne" den beyyin, gayet açık, parlak demek olduğundan, Kitab-ı Mübin i'cazı zâhir olan parlak kitap demek olur ki, burada mübin kelimesinin kendisinden dahi murad Kur'andır.
Mübin kelimesi Kur’anda ‘açık bir dalâlet (dalâlin mubîn), apaçık bir kitap (kitâbun mubîn), apaçık tebliğ (belâgul mubîn), açık bir büyü (sihrun mubîn), apaçık bir fevzdir,kurtuluştur (fevzul mubîn), açık ve kesin bir uyarıcı (nezîrun mubîn), apaçık dalalette bırakan bir düşman (aduvvun mudillun mubîn), apaçık hüsran (husrânul mubîn), apaçık iftira (ifkun mubîn), apaçık bir rehber (imâmin mubîn) şeklinde genelde sıfat olarak geçer.Bunun yanı sıra ‘yübeyyinu’ şeklinde fiil olarak da kullanılır (Açıkladı,beyan etti)
Yusuf suresinden 2 önceki sure olan Yunus Suresi ‘Elif lâm râ, tilke âyâtul kitâbil hakîm’ (Elif, Lâm, Râ. İşte bunlar, Hikmetli Kitab’ın âyetleridir), 1 önceki sure olan Hud suresi ‘Elif lâm râ kitâbun uhkimet âyâtuhu summe fussılet min ledun hakîmin habîr‘ (Elif, lâm, râ. (Bu), âyetleri muhkem kılınmış (sağlamlaştırılmış), sonra Hakîm (hüküm sahibi, hikmet sahibi) ve Habîr (herşeyden haberdar) Olan’ın katından fasıl, fasıl açıklanmış bir Kitap’tır) şeklinde başlar. Yani önce ‘Hikmetli’ sonra ‘Sağlam’ daha sonra Yusuf suresinde de ‘Apaçık bir kitap’ olarak tarif edilir. Buradan hareketle şu söylenebilir : Kur’an hem surelerin kendi içinde hem de surelerin birbiri ile olan irtibatı yönüyle bir mucizedir,eşsiz bir i’caz sahibidir.Kur’an hikmet sahibidir. Ki bu hikmet de onu sarsılmaz,sapasağlam (muhkem) ve beşer sözüne yenilmeyecek bir güç sahibi yapar.Bunun yanı sıra O’nun bu hikmet ve gücüne karşılık apaçık olması,açıklanması,büyük sırlar barındırmasına rağmen insan aklına tenezzül edip hitap etmesi icap eder ki Allah Kur’anı bütün bu sırlarına rağmen ‘apaçık bir kitap’ haline getirmiştir.Ayrıca Yunus suresi ve Hud suresinin ilk ayetlerinde hikmetli bir kitap olarak açıklanan Kur’an,Yusuf suresinde Hz. Yusuf’un as hayatını anlatırken ‘tevil’ yani yorumlamaya dikkat çeker.Bu da demektir ki hiçbir şekilde anlaşılamayan hikmet değil,insanın anlayabileceği,yorumlayabileceği hikmet esas olandır.İnsan hadiselerin arkasındaki bir takım hikmetleri anlamalıdır ki Allah’ın ayetleri,kitabı,yarattıkları ve yeryüzünde meydana gelen hadiseler arkasındaki mucizeyi sezebilsin,hissedebilsin.
Kaynak: Yalnızlar Tekkesi | https://www.patreon.com/posts/kissalarin-en-ve-19810792
Bu Yayına Yorum Yapın