Hizmet Hareketininin Kurumlaşma Sancısı: Değişim ve Dirençler | Dr. Raif BİLGEN
- Sosyal hareket ve sistemlerin (paradigmalar) insana benzer bir yaşam eğrileri vardır. İçinde bulundukları ekosistemde doğarlar, gelişir-büyürler, olgunlaşır-yaşlanırlar ve ölürler. Onların da hayatları insanınki gibi inişli ve çıkışlıdır. Onlarda da “Tarihî tekerrürler devr-i daimi” esastır. Sosyal hâdiseler bir doğru üzerinde cereyan etmez; her şey dairevî olarak döner durur. “Bir paradigma olarak Hizmet” de genel sosyal hareketler ekosistemi içinde var olan ve aynı sosyal kanunlara tabi bir sosyal inanç sistemidir. Dolayısıyla, inişleri ve çıkışlarının olması normaldir. (kahredici bu düşmanca saldırıya maruz kalması özel tutulmakla birlikte) İçinden geçmekte olduğu şartları sağlıklı değerlendirebilmek için olaylara, “Tarihî tekerrürler devr-i daimi” perspektifinden bakmakta fayda var. Büyüğümüzün yukarıdaki özgün ifadesinin devamında dediği gibi; bugün birilerine bayram ise, yarın da başkalarına bayram olacaktır. Demek ki, gün be gün yevmü’l-beter değil; bazı dönemlerde çukurlardan zirvelere yürünmesi de söz konusu olabiliyor ve inişleri çıkışlar takip edebiliyor.
- Mevcut şartları bu perspektiften değerlendirmek ve bu inişi bir çıkışın takip etmesi için, şimdi bana düşen rol nedir?
Düştüğüm yerden daha güçlü olarak kalkabilmek için şimdi ne yapmam lazım? demek.
- Geçmişin muhasebesini yapmakla birlikte oraya çok takılı kalmadan, sağduyulu bir şekilde bugün ve geleceğe dair neler yapılabileceği üzerinde yoğunlaşmak.
- Geçmişte yapılan hataların ve eksiklerin tekrar etmemesi için sık sık temel kaynaklara müracaat etmek ve müzakereler yapmak.
- Sözlerimizi, yazılarımızı ve işlerimizi iyi temellendirmek için sık sık söylenen ve yazılanlara müracaat ederek teste tabi tutmak…
yeniden ve daha güçlü olarak doğrulmak ve koşmaya başlamak için çok elzemdir.
- Bu konuda Efendimiz (sav) ne diyor, Üstat Hazretleri ne diyor, halihazırda bunları tefsir eden ve bize anlayacağımız şekilde sunan Değerli Hocamız ne diyor, diye sık sık kaynaklara müracaat etmek, bugün her zamankinden daha önem kazanmıştır.
Nitekim Hocamızın aşağıdaki sözleri yaşadığımız hadiseleri anlamamız adına ne kadar önemli bir mesaj içeriyor;
Düz bir şehrâhta yürüdüğümüz bir dönemde, o gün, o atiyyeyi götürüyorsunuz; şehsuvar olmuşsunuz, o da bir yönüyle sizin için bir yarış atı olmuş, süvarisini bulmuş yarış atı olmuş. Fakat bir gün geliyor ki, öyle değil, sarp bir yokuşa tırmanmak icap ediyor; işte o zaman başka
argümanları kullanmak iktiza eder. Şayet yaşadığınız dönemin şuurunda değilseniz,
konjonktürün farkında değilseniz, zamanın girdilerini doğru değerlendiremiyorsanız,
şehrâhta yürüyor gibi uçurumu aşmaya kalkarsanız, bir yerden aşağıya yuvarlanıverirsiniz.
O günü görmek lazım, o atiyyenin hatırına, taşıdığınız emanetin hatırına… Bir yerde yürüyordunuz; düz yol idi, köprüler var idi, geçiyordunuz. Fakat başka bir yere gittiniz ki, çok tekerrür eden, Yunus’un sözüyle- “Bu yol, uzaktır / Menzili, çoktur / Geçidi, yoktur /
Derin sular var. “ Karşınıza birden bire bir derin su geldi; ya yüzmeyi bileceksiniz veya ona
göre yelkenler oluşturacaksınız. (25.03. 2018, Bamteli)
Bu sözleri nasıl okumalıyım?
Bana hangi mesajı vermek istiyor? Ben bu mesajı nasıl algılıyorum ve bende nasıl bir etkiye sebep oluyor? Bunun için şu anda ne yapmam gerekiyor? Bu gün birey, grup ya da kurum olarak bize düşen görev nedir? Bu mesajlardan bir görev çıkararak proaktif olup bir şeyler mi yapmam gerekir? yoksa ne yapmam gerektiği bana söylenene kadar yerimde sabit kalmam mı gerekir?
Bunlar gibi bir çok soru var benim gibi sizin de beyninizi tırmalayan.
Karar ve karsızlık ikilemi içindeyiz.
Sorular bir kararı bekler ve kararlar da bir aksiyonu.
Fakat kararsızlık belirsizliği, ataleti ve rehaveti doğuruyor ne yazık ki!
Bu mesajlardan kendimce çıkardığım sonuçlara göre;
konformist çemberden kurtulup makuliyet ve temel ilkeler çerçevesi içinde bir takım faydalı olabilecek şeyler yapmayı ve yeni şartların gerektirdiği bir takım donanımları kazanmaya başlamayı “aktif sabır” kaidesi açısından bir gereklilik olarak görüyorum.
Bir gün bir ihtiyaç söz konusu olduğunda, o ihtiyacı karşılayacak başka da kimse yoksa, başı öne eğmeden “sağına ve soluna bakmadan fert fert” ben varım! diyecek, o görevi liyakati ile yerine getirecek donanımlara sahip, ruh-düşünce dünyası açısından aydın ve aksiyona hazır olmak gerekmez mi?
Cenab-ı Allah her ferde o liyakati kazandırsın.
Zamanı geldiğinde başımızı öne eğdirmesin.
Bu minvalde yapmak istediğim şey; özellikle son iki yıldır Hocamızın konuşmalarında bize salık verdiği vizyon ve yüklediği görevler ışığında “yönetim bilimi çerçevesinde” bugün ne yapmamız gerektiği konusunda haddimi aşmadan bir takım önerilerde bulunmaya çalışmaktır. Bunu yaparken geçmişte olanlara takılıp yargıçlık yapmadan ve fakat olumlu eleştirinin de kapısını kapatmadan yapmak istiyorum.
Hocamızın sohbet metinleri ile birlikte, cebri olarak sevk edildiğimiz bu yeni dünyada başarılı sistemler ve kurumları şekillendiren temel yaklaşım ve kavramları da baz alarak bir takım önerilerde bulunmak istiyorum.
Yanlış ve haddi aşkın ifadeler affınıza ve eleştirilerinize muhtaçtır.
Daha önce yazdığım birkaç yazıda da olduğu gibi günün problemlerini tartışmakla birlikte aktüaliteden uzak durmaya çalıştım ve yine popülist tutumdan uzak durarak öyle yazmaya gayret edeceğim.
Çünkü pür aktüel bilgi; yarın için pek de değerinin olmayacağına inandığım bir bilgi türüdür. Bu gün bittiğinde o bilgiler, zaman nehrinde dün ile birlikte akıp gider ve kaybolurlar.
Yarın için daha yaralı olacak şeyler üzerinde durmanın gerekliliği beni buna sevk ediyor.
Günlük aktüaliteye teşne olmuş ve o tür yazıları okumaktan keyif alan birisi için bu yazılar pek keyifli gelmeyebilir hatta sıkıcı bile gelebilir.
“Bu da nedir kardeşim değişim, sistem, bilim bilimsellik, gelecek, yetkinlik, yenilik, …” falan diyebilirler.
Buna rağmen değerli okuyuculardan biraz sabır istirham ediyorum. Çünkü bunlar gelecekte lazım olacak.
Batılı sistemler, iki yüzyılı aşkın bir süreden beridir tartışarak, sorgulayarak kendilerini sürekli olarak geliştirmeye çalışıyorlar.
Bunları yaparken; rasyonel/akılcı sistem, planlı ve disiplinli sistem, açık, şeffaf ve hesap verebilir sistem, liyakat sistemi, kurallar ve kurumlar ile yönetim gibi sistemleri baz almışlar.
Kaderin bizi birlikte yaşamaya sevk ettiği bu dünya, yukarıdaki yaklaşım ve kavramları kullanarak çok gelişmiş sistemler kurmuşlar.
Bu gün bu sistemler, insanın küçük müdahaleleri ile yürüyen ve kendi kendini yönetebilen akıllı sistemlere dönüşüyorlar.
Bu insanlar, sistem oluşturma ve geliştirme konusunda önemli mesafe kat etmişler.
Buradan öğreneceğimiz şeyler var. Elbette vereceklerimiz de.
Fantezi yapıyorsun kardeşim!
Bu bizi aşar be abi! demeyin lütfen.
Geriye yaslanın ve biraz düşünün ve kendinize şu soruları sorun?
Gaye-i hayalim nedir?
Hangi mesajı taşıyorum?
Bu mesaj hangi araç ve sistemler ile taşınmaya layık?
-En iyisi değil mi?
-Atiyye ile matiyye arasında bir uygunluk olması gerekmez mi?
O zaman…?
Eğer cevap evet ise, neye evet dediğinin farkında olmalısın!
DEĞİŞİM!
Değişmeye azmin var mı?
Kaynak:
Bu Yayına Yorum Yapın