Fuat Sezgin’in ardından | Muhammet Mertek
Tarihin tozlu raflarından çıkardığı 1200’den fazla kitabın tıpkıbasımını neşreden, İslam bilim tarihi müzesi kuran ve bütün bunları günde 18 saat çalışarak gerçekleştiren bilim insanı Prof. Dr. Fuat Sezgin aramızdan ayrıldı.
Yıllar önce Fuat Sezgin’i ziyaret ettiğimde büyülenmiştim. 27 dil bilen, tarihin tozlu raflarından çıkardığı 1200’den fazla kitabın tıpkıbasımını neşreden, bununla yetinmeyip İslam bilim tarihi müzesi kuran ve bütün bunları günde 18 saat çalışarak gerçekleştiren sahici bir âlimle ilk defa karşılaşmıştım.
Bu muazzam çalışmaları kamuoyuna tanıtmak gerekiyordu. Ziyaretin akabinde hazırladığım bir yazıyı yayınlanmadan önce onayını almak üzere kendisine göndermiştim. O sıralar Türkiye’de bulunduğundan tam 20 dakika telefonla görüşmüş, Almanca çevirilerinde gösterdiği titizliğine ve sıra dışı kişiliğine şahit olmuştum.
Fuat Hoca, İslam bilim tarihi alanında yarım asra yakın çalışmalar yaptı. 1966`da Frankfurt J.W.Goethe Üniversitesi`nden profesörlük unvanını aldı. 1982 yılında aynı üniversiteye bağlı, finansmanı bir vakıf tarafından karşılanan Arap-İslam Bilimler Tarihi Enstitüsü’nü kurdu. Prof. Sezgin enstitünün onursal başkanıydı. 1967 yılından beri çıkmaya başlayan İslam bilimleri tarihinin on iki cildinin yanında, bu enstitüde yardımcılarıyla birlikte ayrıca 1200 ciltten fazla İslam’da bilim ve teknolojiye dair kitapların tıpkıbasımını neşretti.
Bu yarım asırlık çalışmaların bir nevi özeti sayılan “İslam`da Bilim ve Teknik” adlı beş ciltlik eser hazırladı.
İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi’nde iki katı dolduran (modeli yapılarak ve satın alınarak) yaklaşık 800 parçadan oluşan bir koleksiyon bulunuyordu. Bunlar astronomi, geometri, fizik-teknik, optik, askeri teknoloji, coğrafya, kimya, denizcilik, tıp, mimarlık, mineraloji ve müzik bölümlerinde sergileniyor.
Müzede 8 ile 15. yüzyıllar arasında yaşayan Müslüman âlimlerin dünya bilimine katkılarını bizzat görünce göğsüm kabarmıştı. O zamanların teknik ve teknolojisiyle icat edilen ve geliştirilen, fakat günümüze kadar ulaşmayan aletlerin Arapça ve Farsça eserlere veya onların Latince tercümelerine dayanarak bir benzerini yaptıran Prof. Dr. Sezgin hayatını buna adamış bir bilim insanıydı.
Sanki zaman değişmiş, sekiz on asır öncesinin, estetikle ilmin at başı yükseldiği büyüleyici atmosferine girmiş gibi olmuştuk. Çeşitli sanat eserleriyle bezenmiş duvarların yanından geçerek, çeşitli ilmi alanlardaki buluşların tek tek sergilendiği odaları gezmiştik. İlimle birlikte sanat ve estetiğin ruhumuzu okşadığı son derece nezih bir mekândı.
Bu güzel mekanda sergilenen buluşlardan bazıları: Astronom İbnü ş-Şatir (ö. 1375) tarafından Şam`daki Emeviler Camii için yapılan, dönemin en mükemmel güneş saati. Büyük denizci İbn Macid`in 15. yy.`da icat ettiği en gelişmiş pusula tipini de burada görmek mümkün. 1154 yılında El-İdrisi`nin yaptığı dünya haritası ise, Sicilya`daki Norman kralı II. Roger`e hediye edilmiş. 813-833 yıllarında halife olan el-Me`mun`un astronom ve coğrafyacılarına yaptırdığı yer küre haritası da insanı büyülüyor. Haritada dünyanın yuvarlak olduğu vurgulanıyor.
İlim ve tekniğin dizgininin Müslümanların elinde olduğu yedi asır boyunca dünyayı aydınlatan İslam bilim rönesansının arkasındaki sır perdesini ise iki İslam aliminin aşağıdaki sözleri aralıyor. Yaşadığı asra adını veren el-Biruni (ö. 1048) şöyle diyor: “Ben her kişinin kendi çalışmasında yapması gerekeni yaptım: Öncellerinin başarılarını minnettarlıkla karşılamak, onların yanlışlarını ürkmeden doğrultmak, kendisine gerçek olarak görüneni gelecek nesle ve sonrakilere emanet etmek.” Kamerayı (karanlık oda) ilk icat eden olarak sayılan büyük astronom, matematikçi, fizikçi ve optikçi İbnü`l Heysem`e (ö. 1040) göre ise “evren bütün değişmelerine rağmen bir düzen ve bütün ayrıntılarına rağmen bir ahenk içindedir.”
Fuat Hoca, “kendisine gerçek olarak görüneni gelecek nesle ve sonrakilere emanet etmek” için hayatını bu işe vakfederek kültürümüze hatırı sayılır bir hizmette bulundu.
BİLİM TARİHİNDE EZBERLERİ BOZAN ADAM
Aslında Fuat Sezgin Hocayı tanımak, bilim tarihi açısından kültür mirasımızın köklerini kavramak demek.
Fuat Hocanın bilim tarihi çalışmaları ve yayınları, Müslümanların bilimlerin gelişmesine olan katkılarıyla ortaya çıkan ilmi seviyenin Avrupa’ya ulaşma safhalarını bütün açıklığıyla ortaya koyuyor. İlim aşkı ve ahlakı açısından örnek alınması gereken Fuat Hoca, işin en temelindeki yazma eserlerle, o eserler üzerinde kimlerin çalışma yaptıklarını değerlendirerek mühim tespitlerde bulunuyor.
Bilhassa yaklaşık 15 asırlık İslam medeniyetinde tevarüs eden ilmi başarılar üzerine ciddi analizler yapıyor. Bilim tarihindeki etkileşimleri, Avrupalıların Müslümanlardan ilmi gelişmeleri nasıl elde ettiklerini belgeleriyle tek tek ispatlıyor.
Sadece neşrettiği bin 200’den fazla cilt tutan çalışmalarıyla Müslümanların yaptıkları ilmi çalışmaların Avrupa’ya nasıl ulaştığının kaynaklarını veriyor. Bununla kalmayıp ulaştıktan sonra Avrupa’da kaynakların nasıl unut(tur)ulduğunu veya görmezden gelinerek ilmi gelişmelerin kendilerine maledildiğini gözler önüne seriyor. Bu çalışmalar, 60’tan fazla ülkede 400 binden fazla eseri tarayarak yapılan muazzam bir gayretin ürünü.
17 Nisan 2009 tarihinde kaleme aldığı bir önsözde Prof. Sezgin, serginin maksadını şöyle dile getiriyor: “İstanbul’da ve daha önce de Frankfurt’ta İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi’nin kuruluşunu teşvik eden faktör, evrensel bilim tarihinin bütünlüğüne duyulan inanç idi. Biz bilim tarihindeki eksik halkalardan birini yerine koymak istiyorduk; burada eksik kelimesi ile kastedilen, Rönesans’ı doğrudan doğruya Antikçağ’a bağlayan yanlış düşünce ile oluşan boşluktur. Biz, İslam kültür çevresinin yaratıcı bilginlerinin, bir alma ve özümleme döneminin ardından 900-1600 yılları arasında gösterdikleri başarılarını ortaya koymak istiyoruz. Bu başarılar 16. yüzyılın ikinci yarısından bu yana Avrupa’daki yaratıcılığın zeminini oluşturmuşlardır.”
Müslümanların bilimleri iktibas ve işleme dönemininin yaklaşık 200 sene sürdükten sonra yavaş yavaş üretme dönemine geçiş yaptığını belirten prof. Sezgin, bilim tarihinde gereğince dikkate alınmamış olan şu olguya işaret edilmesi gerektiğini vurguluyor: “Biz, Arap-İslam bilim adamlarının kaynaklarını ve öncülerini, bildiğimiz kültürlerdeki durumun aksine, daha kolay ve açık bir şekilde tanıyabiliyoruz. Arap bilim adamları, kaynaklarının isimlerini tam olarak belirtmeyi ve öncülerini, özellikle Yunanlıları büyük bir saygı ve şükranla anmayı adet edinmişlerdi. Mesela, aksi takdirde Yunanlıların tanınmamış kalacak olan alet ve edevatının izine ulaşmamızı ve orijinali kaybolmuş Yunanca eserlerin fragmanlarını -yapılan alıntılardan hareketle- yeniden kazanmamızı böylece mümkün hale getirdiler.”
Buna karşı Avrupalıların takındığı tavrı ise büyük bir cesaretle dışa vuruyor: “E. Wiedemann’ın 1917 yılında dile getirdiği şu şikâyet maalesef hâlâ geçerliliğini korumaktadır: “Arapların Antik Çağ’dan kazandıkları bilgileri sadece tercümeler yoluyla bize ulaştırdıkları ve buna önemli sayılabilecek bir yenilik eklemedikleri görüşüyle her defasında yeniden karşılaşılmaktadır.” Bunun sebebi her şeyden önce bilimler tarihi yazıcığılında inatçı bir şekilde tutunan, Arap-İslam kültür çevresinin bilim tarihindeki yaklaşık 800 yıllık yaratıcı dönemini görmezden gelen ve böylelikle de modern insanın temel bilim tarihi bakış açısını daha okul kitaplarından başlayarak perçinleyen ele alış tarzında görülebilir. Bu yargı sadece Batı dünyası için değil, aynı zamanda en geniş anlamda, okul kitaplarının Amerikan, ya da Avrupalı örneklerine göre şekillendirildiği, günümüz Arap-İslam kültür bölgesi için de geçerlidir.”
Kartografyacılıkta olduğu gibi Arap-İslam dünyasına dayananan birçok ilmin değişik gelişim safhalarından sonra savaşlar, seyyahlar, denizciler, Haçlı seferleri veya elçiler yoluyla gerçekleşen çeşitli temaslarla Avrupa’ya ulaştığını, ancak kaynaklarının yok edildiğini tek tek ortaya koyan Fuat Hoca gerçekten ezberleri bozuyor ve bilim tarihinin yeniden ele alınmasının kaçınılmaz bir görev olduğunu dünya kamuoyuna arzediyor.
Bugün ‘alimin ölümü alemin ölümüdür’ sözüyle ancak ifade edebileceğimiz büyük bir kayıp yaşadık ve bu büyük alimi kaybettik. Mekanı cennet olsun. Yeni nesiller onun arkada bıraktığı bu ufuk açıcı muazzam mirasına ve ilim aşkına sahip çıktığı ölçüde İslam memleketleri belki pürü perişan halden kurtulabilir.
Kaynak: https://kronos1.news/tr/fuat-sezginin-ardindan/
Bu Yayına Yorum Yapın