GÜNEY KOMŞUMUZ RUSYA (3) [Mehmet Efe Çaman]
Suriye hava ve kara ülkesi (hava sahası ve toprakları) iki başat güç tarafından kontrol ediliyor: Rusya ve ABD. Son haftalarda ABD başkanı Trump tarafından ABD askeri unsurlarının Suriye’den çekileceği bilgisi kamuoyuyla paylaşıldıktan sonra bu yeni durumun Türkiye’ye ne gibi etkilerde bulunacağı tartışılıyor. Dün Erhan Başyurt da TR724’teki köşesinde bu konuya değindi ve değerli analizlerde bulundu. Yazıda Türkiye’nin almak istediği görev ve 11 Temmuz 2018 tarihli bir WINEP raporu çerçevesinde ( Toward a New U.S. Policy in Syria) bazı çıkarsamalarda bulunuluyor. Bunlara katkı niteliğinde kendi çözümlememi sizlerle paylaşmak istiyorum.
En baştan şunu söyleyeyim. Benim temel analizim, ABD Suriye’den çekilirse, Fırat’ın doğusunda ABD tarafından kontrol edilen hava sahası Rusya kontrolüne girecek. Bunun aksini yazan hangi rapor olursa olsun, gerçeklerle bağı kopmuş demektir veya manipülasyon yapmaya – kamuoyunun algısını yönlendirmeye veya dikkatini dağıtmaya çalışıyor demektir. Öncelikle, Suriye’nin kuzeyinde uçuşa yasak bölge oluşturulması savı (raporun en temel dayanak noktası bu, çünkü bu olmazda benim öngördüğüm Rusya tarafından tüm Suriye hava sahasının Rusya tarafından kontrolü gerçekleşecek!) son derece zayıf bir ihtimal. ABD’nin bunu gerçekleştirmek için Türkiye topraklarını kullanmaya ihtiyacı var. Bu, İncirlik üzerinden hava sahası üzerinde şemsiye kurulması demektir. Türkiye bunu yaparsa, zaten yeniden NATO-ABD-Batı eksenli dış ve güvenlik politikası yönelimine geri dönmüş demektir. Bu durumda, Türkiye’de rejim yıkılır. Çünkü bu rejimin temeli, Ergenekoncu-Avrasyacı derin yapının Rusya ile ittifak kurma zemini üzerine oturmakta. Bu, Erdoğan’la yaptıkları mutabakatın temelini oluşturuyor. ABD-NATO-Batı eksenine dönüş, 17 Aralık sonrasında a) içeride Çözüm Süreci’ni sonlandırması, b) Avrasyacı Ergenekoncu grubu hapisten çıkartarak (orduya kumpas çıkışı sonrası!) bunların kademeli olarak TSK’nın hayati komuta kademelerine getirilmesi, c) dışarıda Suriye politikasında NATO-ABD ekseni dışına çıkılarak Rusya eksenine girilmesi, d) 15 Temmuz bağlamında Rusya ile bir şekilde bir irtibat olduğuna dair kuvvetli işaretler, e) bu süreçlerin akabinde Batı’dan kopuş ve Avrasyacı politikaların hayata geçirilmesi gibi birçok gelişme dikkate alındığında, olanak dışı görünüyor. Yani dün Rusya ile beraber hareket edildi, yarın da ABD ile hareket edilir türü bir beklenti, çok fantastik ve gerçeklerden kopuk. Erdoğan da onun arkasındaki Avrasyacı ekip de bugün gelinen nokta itibarıyla geri dönülmesi mümkün olmayan noktayı çoktan geçmiş bulunmaktalar. WINEP raporu olaylara salt ABD perspektifinden bakıyor, sanki gerçek saha bir bilgisayar simülasyonuymuş gibi, tüm yerel faktörlerin politikalarının ABD beklentileri doğrultusunda 180 derece değişebileceği varsayımına dayanıyor. Bu itibarla rapor bir akıl yürütme, bir opsiyonların ne olduğunun ortaya konduğu toparlama, bir tür beyin fırtınası izlenimi yaratıyor. Yani an iyi ihtimalle bu raporu böyle yorumluyorum ben. Yoksa, eğer bu rapor bir analizse, çok üzücü bir durum – çünkü o zaman dünyanın en güçlü devletinin önemli bir düşünce kuruluşunda görev yapan akademisyenler, gerçeklerden cidden kopuk, karşılarındaki aktörleri sağlıklı tartabilecek bir donanıma sahip olmayan, Alice Harikalar Diyarında türü bir tavşan deliğinde fantezilerle meşgul olan bir profil çiziyorlar demektir ki, bunun sonuçlarını düşünmek bile istemem doğrusu.
Raporun bir başka enteresan yönü, bölgedeki ABD algısına göre aktörler hiyerarşisinde pusulayı şaşırmak! İran’ın bölgedeki faaliyetleri ve İsrail üzerinde oluşturduğu baskı, tam bir ABD bakış açısını yansıtıyor. Özellikle kar-zarar analizi kısmında Rusya için faturanın yüksek olacağı opsiyonlar hesaplanırken, gerçi maliyet hesaplanıyor da, bu maliyetin ne için göze alındığı konusu kavranmamış görülüyor. Rusya için Suriye’deki varlık meselesi, ABD gibi değil ki! Rusya’yı bilmeden, bu ülkenin Grant Stratejisi olan Avrasyacılık jeopolitik yaklaşımını hesaba katmadan, basitçe Rusya’nın çıkarları diyerek bunları nasıl başka türlü garanti edebiliriz diye düşünmek, en hafif nitelemeyle naif bir yaklaşımdır! Raporun yazarlarının anlayamadığı, Avrasyacılık jeopolitik yaklaşımının Ukrayna, Gürcistan, Suriye ve Türkiye üzerinden ABD-NATO (Atlantikçi kanat!) ittifakının Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’dan izole edilmesi üzerine kurulu olduğu! Bunu Türkiye’deki Avrasyacı subaylar gayet iyi anlamış görünüyor oysa! Sanırım yenidünya merkezli bakış açısı, Rusya’yı epey bir küçümsüyor, hafife alıyor.
Enteresan olan bir başka şey de, Türkiye’yi uçuşa yasak bölgeye ikna etmenin çok kolay bir işmiş gibi geçiştirilmesi! Yani sen kalk Suriye Kürtlerini (PYD) korumak için uçuşa yasak bölge kurmayı Türkiye üzerinden planla, ama Türkiye rejiminin bugün ana çıkar ilan ettiği Fırat’ın doğusunun “terörden” (PYD Kürtlerinden) “temizlenmesi” olayını tümüyle boş ver! Türkiye’deki Avrasyacı güç, Erdoğan’ı Çözüm Süreci’nden vazgeçmeye ikna etmiş, akabinde Rusya güdümüne girmeyi tümüyle Suriye Kürtlerinin karşısında olmak hedefiyle izah etmiş ve meşrulaştırmış falan, bunların ne önemi var değil mi ya! Dahası, Türkiye, 1990’ların Çekiç Güç ortaklığının aynını bugünkü Batı ve Amerikan aleyhtarı ortamında nasıl Suriye’de uygulamayı kabullenir, bunu hangi akılla ve mantıkla izah edebilirler, rapor bunlara kafa yormamış işte! Ne yapalım, o kadar kusur kadı kızında da olur değil mi?
Rusya için Suriye’yi kontrol etmek, 100 yıl sonrasını hesap ederek geliştirdikleri bir jeopolitik stratejinin ana unsurlarından biri. Türkiye’nin Batı’dan kopartılarak Atlantik savunma hattında ciddi bir yarık açılması, Ukrayna, Gürcistan, Türkiye ve Suriye hattından dünya jeopolitiğinin değiştirilmesi, NATO’nun salt Karadeniz’de değil, Doğu Akdeniz’de de sıfırlanması gibi hayati Rus çıkarları var, rapor kalkmış Rusya’nın maliyetinin arttırılmasının Rusya’nın Suriye’deki politikalarını (ABD lehine) değiştirebileceğini falan var sayıyor. Uluslararası ilişkilere giriş dersini alan iyi bir birinci sınıf öğrencisi bile bu varsayımlar zincirindeki mantık silsilesi hatalarını görebilir kanımca.
Çok net söylemeliyim ki, ABD’nin Türkiye üzerinden uçuşa yasak bölge ilan etmesi yürümez. Haydi mucize oldu ve ilan edildi diyelim: bu kalıcı olamaz! Her şeyden önce, Esad yönetimi, devletler hukuku bakımından Suriye’nin kara, deniz ve hava ülkesinin yegâne resmi ve meşru merkezi hükümetidir. Rusya bu hava sahası kontrolünü bir oldu-bittiyle anında çökertir. 1990’ların Saddam’ı ile Putin Rusya’sını (hatta onun ortağı Esad rejimini!) kıyaslamak bile çok “dâhiyane!” gerçekten. Bravo Washington Institute!
Türkiye bu denklemde kaybet-kaybet sarmalındadır! Bu saatten sonra Rusya’nın stepnesi ve arka bahçesi olmaktan kurtulamaz. En azından bu rejimle bu gerçekleşmez! Türkiye rejiminin dinamiklerini ve Moskova’nın jeopolitik yaklaşımlarını anlayamamış olduğu bariz göze çarpan rapor yazarları, eğer bu fikirlerini politik karar alma sürecinde değerlendirmeye aldırmayı başarırlarsa, sanırım Trump yönetimi Soğuk Savaş sonrasının en ağır hatasını yapmış olan yönetim olarak tarihe geçmeyi garantiler. Ha, raporu yazanlar Enstitü üzerinden maaş almaya devam ederler mi? Galiba bu raporu baz alacaksa, ileride Pentagon’da ve CIA’de iyi görevlere bile gelebilirler. Şaka bir yana, umarım ABD, bölgeden B-planı olmadan çekilmez. Ve umarım – olacaksa – B-planını hazırlayan heyette, bu raporun sorunlu analizlerinden ve varsayımlarından gerekli dersleri çıkartabilecek vasıf ve yetenekte birileri olur!
KAYNAK: http://www.tr724.com/guney-komsumuz-rusya-3/
Bu Yayına Yorum Yapın