Zehiri İlaç yapan 'Doz' dur | #SafvetSenih
Evet zehiri ilaca çeviren onun “dozu”dur. Eğer doz ayarlaması yapılmamışsa zehir
kalır ve öldürür. Yani zehirden bile ilaçlar yapılmaktadır. Onun için her ilacın yan
tesiri hesaba katılır. Eğer yan tesiri daha çoksa ilaç tedavülden kaldırılır. Demek ki
esas olan, dozun (ictimaî hayatın prensipleri için düşünürsek, üsûl ve üslübun)
ayarlanması gerçeğidir.
Biz İzmir Yüksek İslam Enstitüsünde öğrenci iken Edebiyat derslerimize Merhum
Fuat Edip Baksı Hocamız gelirdi. Bize “Kozu bileceksin, dozu bileceksin bir de
pozu bileceksin.” derdi. Sonra da “Eğer bu üçünü ayarlamazsan olmaz” diye ilave
ederdi.
Ben başka bir şey söylemek istiyorum:
Cesur ol, korkma kardeş önce şunu bil…
Bu da gelir bu da geçer ey halil…
Meşrebimiz hullet / hillet, rehberimiz Hz. İbrahim Halil…
Nihayet, bu süreç, bu da bir imtihan
Burası dünya; değil cennet-i âlâdan bir bostan…
Bir şirzime-i kalil
Alil mi alil, zelil mi zelil
İşte halleri, işte tasvîrî:
Rezalet, şirret ve illet fışkırtan
Civa gibi her tarafa akan
Her istediği yere sarkan
Lâ yüs’el davranan
Görünüşte sanki Hâzâ Müslüman!..
Sûretâ said, aslen yezîd
Sanırsın İslamî, halbuki yaptıkları süfyânî!
Şişirilip şişirilip ileri sürülmüş şahsiyetler
Aslında ülke için korkunç felâketle
Kıldıkları riyakarca birer namaz
Göstermelik birer niyaz
Sonra da okudukları birer aşir
Halbuki içleri nifakla haşir-neşir
Meselenin özeti:
Bomboş kişi ve kişilikleri
Habire şişirmektir işleri
Zaten mâneviyat bitmiş, gözleri şaşı mı şaşı
Öyle vermişler ki, rüşveti bahşişî
Gerçekleri artık görünmez olmuş sanki…
Zira her tarafı karartan
Reklamların katmerlisi
Algı üstüne algı
Göstermez etmiş çıplak hakikatı…
* * *
Gürbüz Azak Bey, “Durgun su solucan yetiştirir” derdi.
Evet, duran, hareketsiz kalan su, kokar. Çalışan demir paslanmaz. Uçak ve bisiklet
hareket halindeyse düşmez. Duran devrilir. Durmak yok. Çaresizlik içinde bile bir
çıkış yolu aramak gerekir. Buna aktif sabır denilir. Yoksa atalet, betalet; zillet ve
esaret getirir…
Annibal’in şöyle meşhur bir sözü vardır: “Ya bir yol bulacağız veya yepyeni bir yol a
çacağız!..”
İki kurbağa içi süt dolu bir küpün içine düşmüşler. Birisi ümitsizliğe düşüp çaresizlik
girdabına yuvarlanmış; sütün içinde büzülmüş ve boğulup kalmış. İkincisi ise pes
etmemiş, hep çırpınmış durmuş. Böyle olunca süt, kaymak olmuş. O da üste çıkıp
oradan da atlayıp kurtulmuş…
Cesaretin bittiği yerde esaret başlar; esir olmamak için cesur olmamız gerekiyor.
Cesur olanlar ölseler bile hiç olmazsa ruhlarını kurtarırlar. Eğer bu Allah yolunda
ise zaten mânevi bir şehit olurlar.
Ümitsizliği bir tarafa bırakalım. Her riskin bir de rızık tarafı vardır. Zehirden bile
doz ayarlanıp ilaç yapıldığına göre krizlerden fırsat ve risklerden de rızık yolları
araştırmalıyız.
Sol kolu olmayan cesaretli bir genci spor hocası bir sene hep aynı hareket üzerine
çalıştırmış. Neticede genç Judo şampiyonu olmuş. Onu hiç kimse yenememiş…
Çünkü hocası ona öyle bir hareket öğretmiş ki, ondan kurtulmak için sol kolunu
tutup etkisiz hâle getirmek gerekiyormuş. Ama zaten bu gencin sol kolu yokmuş.
Yani burada yokluk onun için bir nimet oluyor ve ona bir şampiyonluk kazandırıyor.
Gayret sarfedenler vücutlarından zehiri dışarı atarlar. Ama gayret göstermeyenler
o uyuşturucu zehirle uyuşup ölürler.
Yangına körükle değil, köpükle gidelim.
Kuşların filleri mağlup edeceğini Kur’an’dan öğreniyoruz.
Cenab-ı Hak küçüklerle, acizlerle, kimsesizlerle çok büyük icraatlar yaparak
Kendi Kudretini gösterir. O’na (c.c.) çok güvenmemiz lâzımdır. Onun şerden hayır
çıkardığını da biliyoruz. Şer olan şeylerde bile bir güzellik bulunduğu, (Secde Suresi,
7) âyet-i kerimesi ifade ediyor. Yaşıl (yeşil) ağaçtan, ateş yarattığını Yâsin Suresinde
anlatıyor. Yani Cenab-ı Hak tezatlarla güzellik nakşediyor. Yeter ki, biz O’nun
hikmetine, rahmetine ve şefkatine itimad edelim. O’nun cemâlî ve celâlî isimleri,
bâsıt ve kâbız isim tecellileri var. Yaz ve kış, gündüz ve gece onların cilveleri…
Yoksa hayat hep biteviye gitse sıkıntılı olur. Bıkkınlıktan insanlar bomboş mâceralar
peşinde koşuyor hatta ölüp gidiyorlar. Bizim işimiz mâcera değil; biz bir Hak davanın
temsilcileriyiz. Eksiğimiz, gediğimiz, hatamız kusurumuz olabilir. Ana caddedeyiz,
patika ve keçi yollarına sapmadık elhamdülillah…
Kaynak: http://m2.shaber3.com/yazarlar/safvet-senih/zehiri-ilac-yapan-doz-dur/1308106/
Evet zehiri ilaca çeviren onun “dozu”dur. Eğer doz ayarlaması yapılmamışsa zehir
kalır ve öldürür. Yani zehirden bile ilaçlar yapılmaktadır. Onun için her ilacın yan
tesiri hesaba katılır. Eğer yan tesiri daha çoksa ilaç tedavülden kaldırılır. Demek ki
esas olan, dozun (ictimaî hayatın prensipleri için düşünürsek, üsûl ve üslübun)
ayarlanması gerçeğidir.
Biz İzmir Yüksek İslam Enstitüsünde öğrenci iken Edebiyat derslerimize Merhum
Fuat Edip Baksı Hocamız gelirdi. Bize “Kozu bileceksin, dozu bileceksin bir de
pozu bileceksin.” derdi. Sonra da “Eğer bu üçünü ayarlamazsan olmaz” diye ilave
ederdi.
Ben başka bir şey söylemek istiyorum:
Cesur ol, korkma kardeş önce şunu bil…
Bu da gelir bu da geçer ey halil…
Meşrebimiz hullet / hillet, rehberimiz Hz. İbrahim Halil…
Nihayet, bu süreç, bu da bir imtihan
Burası dünya; değil cennet-i âlâdan bir bostan…
Bir şirzime-i kalil
Alil mi alil, zelil mi zelil
İşte halleri, işte tasvîrî:
Rezalet, şirret ve illet fışkırtan
Civa gibi her tarafa akan
Her istediği yere sarkan
Lâ yüs’el davranan
Görünüşte sanki Hâzâ Müslüman!..
Sûretâ said, aslen yezîd
Sanırsın İslamî, halbuki yaptıkları süfyânî!
Şişirilip şişirilip ileri sürülmüş şahsiyetler
Aslında ülke için korkunç felâketle
Kıldıkları riyakarca birer namaz
Göstermelik birer niyaz
Sonra da okudukları birer aşir
Halbuki içleri nifakla haşir-neşir
Meselenin özeti:
Bomboş kişi ve kişilikleri
Habire şişirmektir işleri
Zaten mâneviyat bitmiş, gözleri şaşı mı şaşı
Öyle vermişler ki, rüşveti bahşişî
Gerçekleri artık görünmez olmuş sanki…
Zira her tarafı karartan
Reklamların katmerlisi
Algı üstüne algı
Göstermez etmiş çıplak hakikatı…
* * *
Gürbüz Azak Bey, “Durgun su solucan yetiştirir” derdi.
Evet, duran, hareketsiz kalan su, kokar. Çalışan demir paslanmaz. Uçak ve bisiklet
hareket halindeyse düşmez. Duran devrilir. Durmak yok. Çaresizlik içinde bile bir
çıkış yolu aramak gerekir. Buna aktif sabır denilir. Yoksa atalet, betalet; zillet ve
esaret getirir…
Annibal’in şöyle meşhur bir sözü vardır: “Ya bir yol bulacağız veya yepyeni bir yol a
çacağız!..”
İki kurbağa içi süt dolu bir küpün içine düşmüşler. Birisi ümitsizliğe düşüp çaresizlik
girdabına yuvarlanmış; sütün içinde büzülmüş ve boğulup kalmış. İkincisi ise pes
etmemiş, hep çırpınmış durmuş. Böyle olunca süt, kaymak olmuş. O da üste çıkıp
oradan da atlayıp kurtulmuş…
Cesaretin bittiği yerde esaret başlar; esir olmamak için cesur olmamız gerekiyor.
Cesur olanlar ölseler bile hiç olmazsa ruhlarını kurtarırlar. Eğer bu Allah yolunda
ise zaten mânevi bir şehit olurlar.
Ümitsizliği bir tarafa bırakalım. Her riskin bir de rızık tarafı vardır. Zehirden bile
doz ayarlanıp ilaç yapıldığına göre krizlerden fırsat ve risklerden de rızık yolları
araştırmalıyız.
Sol kolu olmayan cesaretli bir genci spor hocası bir sene hep aynı hareket üzerine
çalıştırmış. Neticede genç Judo şampiyonu olmuş. Onu hiç kimse yenememiş…
Çünkü hocası ona öyle bir hareket öğretmiş ki, ondan kurtulmak için sol kolunu
tutup etkisiz hâle getirmek gerekiyormuş. Ama zaten bu gencin sol kolu yokmuş.
Yani burada yokluk onun için bir nimet oluyor ve ona bir şampiyonluk kazandırıyor.
Gayret sarfedenler vücutlarından zehiri dışarı atarlar. Ama gayret göstermeyenler
o uyuşturucu zehirle uyuşup ölürler.
Yangına körükle değil, köpükle gidelim.
Kuşların filleri mağlup edeceğini Kur’an’dan öğreniyoruz.
Cenab-ı Hak küçüklerle, acizlerle, kimsesizlerle çok büyük icraatlar yaparak
Kendi Kudretini gösterir. O’na (c.c.) çok güvenmemiz lâzımdır. Onun şerden hayır
çıkardığını da biliyoruz. Şer olan şeylerde bile bir güzellik bulunduğu, (Secde Suresi,
7) âyet-i kerimesi ifade ediyor. Yaşıl (yeşil) ağaçtan, ateş yarattığını Yâsin Suresinde
anlatıyor. Yani Cenab-ı Hak tezatlarla güzellik nakşediyor. Yeter ki, biz O’nun
hikmetine, rahmetine ve şefkatine itimad edelim. O’nun cemâlî ve celâlî isimleri,
bâsıt ve kâbız isim tecellileri var. Yaz ve kış, gündüz ve gece onların cilveleri…
Yoksa hayat hep biteviye gitse sıkıntılı olur. Bıkkınlıktan insanlar bomboş mâceralar
peşinde koşuyor hatta ölüp gidiyorlar. Bizim işimiz mâcera değil; biz bir Hak davanın
temsilcileriyiz. Eksiğimiz, gediğimiz, hatamız kusurumuz olabilir. Ana caddedeyiz,
patika ve keçi yollarına sapmadık elhamdülillah…
Kaynak: http://m2.shaber3.com/yazarlar/safvet-senih/zehiri-ilac-yapan-doz-dur/1308106/
Bu Yayına Yorum Yapın