SORUN AYŞE DEĞİL, ANNESİ! | U. Vera Tuna


P: Adın ne?
Anne: Ayşe desene kızım..
P: Nasılsın?
Anne: İyiyiz, değil mi Ayşe?
P: Resim yapmayı sever misin?
Anne: Hani evde çiziyoruz ya, hadi kızım, sen çok seversin.
P: Şu çiçeği boyayalım beraber, ne dersin?
Ayşe, ürkek bir şekilde başını sallayarak ’evet’ dedi.
Ayşe, 4,5 yaşında, normal gelişim gösteren sağlıklı bir çocuktu. Toplum içinde konuşamayan, içine kapanık, kendi dünyasında yaşayan, dış dünyayı pek sorgulamayan bir karakter. Misafirliğe gittiğinde annesinin dizinin dibinden ayrılmaz, onu hiç üzmez, yanında getirdiği oyuncak bebekleriyle sessizce oynardı. Annesi bu durumla övünür, “kızın ne kadar akıllı” denildiğinde, Ayşe’nin örgülü siyah saçlarını gururla okşar, “akıllıdır benim kızım” derdi.

***
Bir bebek, dünyaya geldiğinde sadece emme refleksi vardır, görme yetisi henüz gelişmemiştir, her şeyi siyah, beyaz ve gri tonlarında görür ve nesne kavramı bilmez.  Kısa bir zaman sonra çıngırağı salladığında ses geldiğini keşfeder, annesinin saçını çektiğinde bağırdığını öğrenir. Emeklemeye, derken yürümeye başlar ve bunlar ona daha geniş alanda sebep-sonuç deneyleri yapma imkanı verir. Dil gelişimiyle de, artık dünyayı sözlü olarak sorgulamaya başlar ve sıklıkla “Neden” soruları sorar.
İlk 3 yıl içindeki bu gelişim evreleri, normal gelişen her çocuk için aynıdır. Bu kadar kısa bir zamanda, aciz bir bebeği, sorgulayan bir çocuk haline getiren en önemli şey fıtratındaki merak duygusudur. Ayşe de her çocuk gibi merak duygusu ile doğdu, sonrasında itaatkar, sorgulamayan, hazırcı bir insan haline geldi.
Çünkü annesi,
Ayşe’nin yerine düşündü,
İstemesine fırsat vermeden verdi,
Sormasını beklemeden söyledi,
Evhamı çoktu risk almadı,
Keşiflerine yaramazlık dedi,
Kendi konforunu tercih etti,
Uslu olmayı akıllılık zannetti,
Bilgiyi verdi veriştirdi,
Mükemmelliyetçiydi,
Başarısızlığı hazmetmedi.
Örf, gelenek, ananeydi,
Baba ne derse o olur dedi,
Kızım senin fikrin ne demedi,
Fikrini söylediğinde ayıp dedi,
Bazen o ne biçim üslup dedi,
Bazen sen çocuksun sus dedi,
Susmayı marifet addetti,
Farklılığı zillet kabul etti,
Aman öğretmene ters gitme dedi,
Dünyayı sen mi kurtaracaksın, dedi,
Ne kızını ne fikirlerini önemsedi
Önemli olan aslında kendi idi,
Kızı kötü olursa başkası ne derdi
***
Ayşe şimdilerde, 30’lu yaşlarında ve bir devlet hastanesinde çalışıyor. Her günü bir önceki günün tekrarı olan hayatını, ne yesem, ne giysem, ne biriktirsem kısır döngüsünde hızla tükettiğinin farkında değil. Çalıştığı hastanede, bazı haksızlıklar oluyor ama o sessiz kalıyor. Lisedeyken, öğretmeninden dayak yiyen masum arkadaşı için, mahallesinde taciz edilen kız için ne yapabilmişti ki? Yapılması gereken varsa herhalde biri söylerdi. Hem susan tek o da değildi. Kimsenin tepki vermediği yerde o ne diyebilirdi!
***
Çocuğum Ayşe gibi akıllı, uslu, halim selim olmasın, aksine inatçı, fikrini söylemekten çekinmeyen, özgün biri olsun, okul, iş, sokak  nerede olursa olsun, yanlışa, alışılmışa, haksızlığa, ahlaksızlığa ses çıkarsın, lidere itaati değil ilkelere itaati benimsesin, kendine ait prensipleri olsun ve her koşulda onları savunsun, herkes tarafından sorunlu görünmeyi uyumlu olmaya tercih etsin ve asla konformizme teslim olmasın, daima sorgulasın, merakı hiç bitmesin, araştırmayı sevsin diyorsanız…
Ayşe’nin annesi gibi olmayın..
Blogger tarafından desteklenmektedir.