Müslüm Gündüz’ün yeniden ortaya çıkışı neyin habercisi? | Tuncay Opçin

Küçük bir hatırlatma: '28 Şubat sürecinde Müslüm Gündüz’ün Fadime Şahin ile basıldığı ev Akit yazarı Hüseyin Üzmez’e aitti. Baskını gazetecilere haber veren ise Hanefi Avcı’dan başkası değildi. Gündüz neden tekrar ortaya çıktı?



Tam unutulmaya yüz tutmuştu ki, karşımıza yeniden çıktı. Hem de en büyük müsebbiblerinden olduğu 28 Şubat post modern darbesinin yıldönümünde. Müslüm Gündüz’den, 28 Şubat öncesinde bir anda zuhur eden ve sonrasında ortalıktan kaybolan Aczmendi liderinden bahsediyorum.

Yaptıkları açıklamalarla epey tepki toplayan Nurettin Yıldız-Faruk Beşer zincirinin son halkası Müslüm Gündüz oldu. Gündüz, anne ve kız kardeşlerin açık kıyafetlerinin kişiyi tahrik edebileceğiyle ilgili bir açıklamada bulundu ve tabii beklendiği üzere ulusal ve yerel basına haber oldu.
Müslüm Gündüz, Nurettin Yıldız ya da Faruk Beşer gibi, sadece ilgilisinin bildiği bir isim değil. 28 Şubat Süreci’ne yaşı yetenlerin yakından tanıdığı, 1990’larda başlayan çalışmalarıyla bütün Türkiye’nin yaptıklarına şahit olduğu bir isim. Ancak, insan nisyan ile malûldür. O yüzden Gündüz’ü ve Gündüz’ün geçmişini tekrar hatırlamakta, hatırlatmakta yarar var.
TELEVİZYON EKRANLARININ VAZGEÇİLMEZ KONUĞU
Türkiye, 1990’lara yoğunlaşan ve bütün Güneydoğu’yu kapsayan yoğun çatışmalar ve laiklik tartışmalarıyla girmişti. Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı Muammer Aksoy’un öldürülmesiyle laik aydınlara karşı başlayan suikastler zinciri Uğur Mumcu’nun öldürülmesiyle zirve yapmış, toplum laik-antilaik cepheleşmesini en yoğun şekilde hissetmeye başlamıştı.
Aynı tarihlerde dini söylemleriyle dikkat çeken Refah Partisi de hızla oylarını artırmış, İstanbul ve Ankara başta olmak üzere büyük şehirlerde, güçlü bir şekilde boy göstermeye başlamıştı. Bir müddet sonra da bu iki şehrin büyükşehir belediye başkanlıklarını kazanmıştı. Laiklik duyarlılığı yüksek çevreler bu gelişmelerden fazlasıyla tedirgindi ve tabir yerindeyse, diken üzerinde oturuyorlardı.
İşte tam bu günlerde, İstanbul ve Ankara’da daha önce örneğini hiç görmediğimiz bir grup arz-ı endam ediverdi. Siyah cübbeli, uzun sakallı, elleri asalı, başları sarıklı bu grup kendilerini “Aczmendi” olarak tanımlıyordu. Aczmendi diye bir tarikatın mensuplarıydılar ve şeyhleri de Müslüm Gündüz’dü. Ancak tuhaf olan daha önce böyle bir tarikatin varlığının hiç duyulmamasıydı.
Aczmendi Şeyhi Müslüm Gündüz, başta Atatürk olmak üzere laik kitlelerin canını sıkacak her konuda büyük özgüvenle konuşuyor, televizyon kanalları arasında mekik dokuyordu. Elazığ ve İstanbul-Üsküdar’da dergâh açmış, mürit toplamaya başlamıştı. Bu arada boş durmuyor, müritleriyle Fatih Camii’nde zikir yapıyor, Kocatepe Camii’nde buluşmalar tertipliyordu. Bunların bir kısmı engellense de, büyük çoğunluğuna kamuoyunun yoğun tepkisine rağmen hiç ses çıkarılmıyordu.
KADIKÖY’DE FADİME ŞAHİN’LE BASILDI
Hemen herkes gibi, İslami kesim de daha önce adı sanı duyulmamış Müslüm Gündüz’ün ve Aczmendilerin kim olduğunu merak ediyordu. Söylenenlere göre Elazığlıydı ve Bediüzzaman Said Nursi’nin öğrencilerinden Hulusi Yahyağil’in yakın çevresinde yeralmış bir isimdi. Aczmendilerin aşırı hareketleri ve fikirleri, kendilerini Nursi’nin takipçileri gibi göstermeleri kısa bir süre sonra Nurcuların tepkilerini çekmişti. Nursi’nin hayatta olan öğrencileri bir basın açıklamasıyla, Nursi’nin ve Nur talebelerinin Aczmendiler ve Müslüm Gündüz’le hiçbir bağlantısı olmadığını ilan ettiler. Ancak bu açıklama, medyanın büyük bir kısmı tarafından görmezden gelindi. Hatta, Mehmet Şevket Eygi gibi zamanında Nursi’yle görüşen ve Nursi’nin tarikat kurmadığını iyi bilen bazı İslamcılar Aczmendileri ve Gündüz’ü savunan yazılar kaleme aldılar.
Müslüm Gündüz, şöhretinin zirvesine ulaşacağı 1996’ya kadar davranışlarıyla, açıklamalarıyla kamuoyunun kendisini unutmasına hiçbir zaman izin vermedi. 28 Aralık 1996’da ise ekranlara yansıyan son dakika görüntüleriyle Cumhuriyet tarihine girecekti. Hakkında, bir davadan dolayı yakalama kararı bulunan Müslüm Gündüz, Kadıköy’de bir evde Fadime Şahin isimli bir kadınla basılmıştı.
Ekrana yansıyan ve ertesi gün bütün gazetelerin manşetlerini süsleyen görüntüler inanılmazdı: Müslüm Gündüz yarı çıplak bir vaziyette, henüz yirmili yaşların başındaki bir genç kızla, polislerin ortasında, gazeteci ordusu tarafından kuşatılmış bir vaziyetteydi. Yükselişe geçen irticanın Türkiye’yi ne hale getirdiğinin ve getireceğinin görüntüsü buydu ve bu görüntüler 28 Şubat’ı gerçekleştiren askeri ekip tarafından tepe tepe kullanıldı.
Gündüz’ün laiklik karşıtı demeçleri, Neslihan Yargıcı gibi modacıların çok “seksi” bulduğu kıyafetleri bir anda unutulmuş, tarikatlerin kandırdığı bir genç kızın, Fadime Şahin’in başına gelenler konuşulmaya başlanmıştı.
Türkiye, neredeyse yedi gün yirmi dört saat bu yayınları izliyordu. Yaşar Nuri Öztürk-Zekeriye Beyaz-İsmail Nacar-Faik Bulut gibi isimler de bu olayları yorumluyor, “irtica”nın ne kadar kötü bir olay olduğunu anlatıyorlardı.
HÜSEYİN ÜZMEZ’DEN SAİD ÖZDEMİR’E
Fadime Şahin skandalından sonra Müslüm Gündüz tutuklandı ve bir müddet sonra unutuldu. Liderliğini yaptığı Aczmendiler de unutuldu. Ancak Gündüz, her zaman işe yarar bir isimdi ve zaman zaman gündeme gelmesinde yarar vardı. 2003-2004’ün gergin günlerinde Jandarma İstihbarat Müslüm Gündüz’ü yeniden keşfetmiş ve bunun için de Yüksel Dilsiz’i kullanmışlardı.Dilsiz, Gündüz’ün etrafından tekrar toplanmaya başlayan Aczmendilerin arasına karışmış ve Gündüz’ün yeni konuşmalarının kayıtlarını yapmıştı. Başarısızlıkla sonuçlanan Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven müdahale planları için kullanılacak argümanlardan birisi de, Müslüm Gündüz’ün yeni görüntüleri olacaktı.
2007’de başlayan Ergenekon Soruşturması sırasında Müslüm Gündüz’ün de adı geçmiş, bir gizli tanık Fadime Şahin skandalının perde arkasını anlatmıştı. Ancak o günün koşulları içerisinde bu konunun üzerinde fazla durulmadı. Araştırılmayan bir başka konu ise Gündüz’ün bağlantılarıydı. 28 Şubat Post Modern Darbesi’nin en önemli argümanlarından Fadime Şahin skandalında Müslüm Gündüz’ün basıldığı ev Akit yazarı Hüseyin Üzmez’e aitti. Baskını gazetecilere haber veren ise, dönemin İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürü Hanefi Avcı’dan başkası değildi.
Müslüm Gündüz, Hulusi Yahyagil’in yakın çevresinden bir isim olarak bilinse de, aslında Nur talebeleriyle bağlantıları çok daha eskiydi ve Said Özdemir’in sahibi olduğu İhlas Nur Neşriyat’a kadar uzanıyordu. Özdemir’in Ankara’da başında bulunduğu “neşriyat” hizmetleri içinde, Müslüm Gündüz önemli bir yere sahipti.
Bu gerçek de uzun yıllar sonra Said Özdemir’in eşi Rahime Özdemir’in 16 Şubat 2016’da vefatının ardından ortaya çıktı. Gündüz, Özdemir’e taziye ziyaretine gitmişti ve Özdemir de Göndüz’ü büyük bir memnuniyetle karşılamış, derin bir sohbete dalmışlardı. Görüntüler risalehaber.com’da yayınlanmıştı.
Özdemir bu görüntülerde Gündüz’ün geçmiş hizmetlerine övgüler düzüyordu. Gündüz de bu övgülerin altında kalmıyor, Rahime Özdemir’in yaptığı yemeklerden dem vuruyor, Said Özdemir’e geçmiş hukuklarını hatırlatıyordu. Özdemir’in çevresi de ikilinin arasındaki konuşmayı büyük bir merak ve hayranlıkla izliyordu.
Müslüm Gündüz, şimdi tekrar ortaya çıktı. Gündüz’ün ortaya çıkışı, yeni gelişmelerin habercisi mi yoksa tesadüf mü bekleyip göreceğiz…
DİPNOT
Cumhuriyet tarihinin belki de en çok tartışılan isimlerinden Bediüzzaman Said Nursi, yazmış olduğu Nur risalelerinde, net bir dille “devir tarikat devri değil, hakikat devri”dir, diyerek tarikatlarin döneminin bittiğine işaret etmişti. Risale-i Nurların farklı yerlerinde de tarikat dersi vermediğini açıkça yazmış, mürit kabul etmediğini söylemişti.
Nursi, metodunu “sahabe mesleği” olarak anlatıyor ve Nur risalelerinin yazılmasını, okunmasını salık veriyordu. Nursi Risale-i Nur Külliyatı’nda, bir yerde Şâh-ı Nakşibendi’ye göndermede bulunuyor, onun yerleştirdiği dört prensip yerine kendisinin de dört prensibi olduğunu söylüyordu:
“Tarik-i Nakşi hakkında denilen
‘Der tarik-i Nakşibendi lâzım âmed çâr terk/Terk-i dünya, terk-i ukba, terk-i hestî, terk-i terk’ 
olan fıkra-i rânâ birden hatıra geldi. O hatıra ile beraber, birden şu fıkra tulû etti:
‘Der tarik-i aczmendi lâzım âmed çâr çiz/Fakr-ı mutlak, acz-i mutlak, şükr-ü mutlak, şevk-i mutlak ey aziz.”
Nursi’nin yaptığı “telmih” ölümünden 30 yıl sonra, ilginç bir şekilde tarikat adı olarak kamuoyunun karşısına çıkıyordu. Bunun üzerine kurgulanan skandalın baş kahramanı ise yine Said Nursi’nin en önemli öğrencileri arasında yeraldığına inanılan Said Özdemir tarafından, büyük bir sempatiyle karşılanıyordu.
HOŞSEDA

*Ludwig van Beethoven-Symphony No. 9 in D Minor Op: 125: II Molto Vivace
*Ludovico Eunadi-Divenire
*Felix Mendelssohn-Violin Concerto in E Minor, Op. 64 MWV O14: 1, Allegro molto appassionato
*George Frideric Handel-Keyboard Suite in D Minor, HWV 437: III. Sarabande
*Johann Pachelbel-Canon&Gigue in D Major

Blogger tarafından desteklenmektedir.