28 Şubat’ta… Hüseyin Gülerce | Tuncay Opçin, Kronos

28 Şubat'taki asker-cemaat geriliminde, Gülerce’nin hiçbir yumuşatıcı etkisi olmamıştı. Gülerce Harp Akademileri’nde bir görüşmeyi bile büyük başarı saymıştı. Gülerce'yi 3 albayla tanıştırmak için bir de yemek organize etmiştim. 


Zaman, 4 Mart 2016’da ruhunu kaybettiğinde 30 yaşında bir gazeteydi. Kurumsallaşmasını başarıyla tamamlamış, tasarımıyla Türkiye’deki gazetelere açık ara fark atmış bir gazete haline gelmişti. Çeyrek yüzyılı biraz aşan yayın hayatında, pek çok isim Zaman’dan geldi geçti. Şüphesiz bunlar arasında en önemlilerinden bir tanesi Hüseyin Gülerce’ydi.
Gülerce, 1990’larda henüz on yaşına basmamış bir gazetinin yayın yönetmenliği gibi zor bir görevi üstlenmiş bir isimdi. 1950 Edirne-Keşan’da dünyaya gelen Hüseyin Gülerce, 1960’larda Yeniden Milli Mücadelecilere katılmış, Bayrak dergisinde çalışmıştı. Aradan uzunca bir süre geçtikten sonra, Zaman’la tekrar gazeteciliğe dönmüştü. Gülerce’nin yazıya, basına yeniden merhaba dediği yıllar, benim mesleğe adım attığım günlere denk gelmişti.
1 Temmuz 1994’te, Zaman’ın kapısından içeriye Aksiyon’da çalışmak üzere ilk adımımı atmıştım. Gazetenin başında Mustafa Başarı bulunuyordu. Aksiyon’un yayın hayatına atılmasında büyük emeği olan Başarı’yla hemen hemen bir yıl çalışabilmiştik. Zaman’da yönetim değişikliği yaşanmış, Mustafa Başarı gazeteden ayrılmış, yerine Hüseyin Gülerce gelmişti.
‘HİZMET’TE BİLİNİRLİĞİ YOKTU
Ben Gülerce’yi, sadece yazılarından tanıyordum ve o yazılar yüzünden de çok hoşlanmıyordum. Renksiz, muhtevası zayıf, ne dediği anlaşılmayan kötü yazılar yazıyordu. Böyle bir ismin gazetede etkin bir göreve getirilmesi, benim için fazlasıyla can sıkıcıydı.
Gülerce’yle ilk karşılaşmamız da bu yüzden oldukça tatsız geçmişti. Hüseyin Gülerce ve Ali Ünal, birlikte Aksiyon’a gelmişler, derginin nasıl yapılmasıyla ilgili çalışanlara diskur çekmişlerdi. Ben de bu yaklaşımdan hiç hoşlanmamıştım ve anlatılanlara itiraz ettim. Bize dayatılan ve tavsiye edilen aslında haber yapmamaktı. Tavsiye ettikleri dergicilik, 1980’lerde kalmıştı ve tavsiye ettikleri haber başlıkları da okur için bir şey ifade etmeyen, bayat konulardı.
Hüseyin Gülerce’nin, o tarihlerde Cemaat diye anılan Gülen Hareketi’nin içinde bildiğim kadarıyla bir geçmişi ve tanınırlığı yoktu. Ben de bu bilginin verdiği rahatlıktan yola çıkarak, Gülerce’ye aklıma gelen her şeyi söyleme fırsatı bulmuştum. Tabii karşımda, gazete ve derginin bağlı olduğu kurumun en üst yöneticisi duruyordu ama, gruptakiler benim fevri çıkışlarımı bildikleri için, bu sözlerime hiçbir tepki vermemişlerdi.
ORTA KADEME YÖNETİCİLER DEVREDE
Gülerce ve Ünal’la karşılıklı konuşmuş, önerdikleri konuların İslam dergisinde yıllar öncesinde işlendiğini söylemiştim. Gülerce, gazeteci geçmişi olmadığı için, Zaman’ın yayın toplantılarında da zor durumda kalıyordu. Hatta bir defasında bir arkadaşımızın sıkıştırmaları karşısında “Yapmayın arkadaşlar. Ben de gazetecilik yaptım. Bir başbakana soru sordum” diyerek, Milli Mücadelecilerin Bayrak gazetesinde yaptığı bir haberi örnek göstermişti.
O tarihlerde Türkiye, yüksek enflasyonun yaşandığı bir ülkeydi ve aldığımız maaşlar hızla eriyor, değer kaybediyordu. Verilen zamlar ise yaşanan enflasyonla orantısızdı. Hüseyin Gülerce de durumu görüyor, çalışanların geçim sıkıntısına şahit oluyor, ancak bu durumu düzeltmek için hiçbir girişimde bulunmuyordu. Gülerce’ye bu konuyla ilgili bir mektup yazmıştım, ama hiçbir cevap alamadım ve bir tepki göstermedi.
Zaman, o tarihlerde dar imkânlara sahip olmasına rağmen, çalışanların mesleki anlamda önünü açan bir gazeteydi. Daha sonra çalıştığım hiçbir kurumda, Zaman’ın çalışanlarına gösterdiği iyi niyeti görememiştim. Ancak buna rağmen, gazetenin tepe yöneticileriyle çalışanların anlaşamadığı çok olay oluyordu. Bu durumda orta kademe yöneticiler inisiyatif alarak, konuyu çözmeye çalışıyorlardı.
Hatırladığım kadarıyla yine böyle bir olay sonrasında, Hüseyin Gülerce’ye mektup yazmıştım. Gazeteye muhabir alımında ince elenip sık dokunuyor ve adaylar önce ciddi bir eğitime tâbi tutuluyordu. Ben aynı yöntemin, üst düzey yöneticiler için niye uygulanmadığını sormuştum. Aslında kastettiğim Hüseyin Gülerce’nin kendisiydi.
GERİLİMİ DÜŞÜRMEK İÇİN
Gülerce’nin ciddi bir cemaat geçmişi yoktu ve bu anlamda Cemaat’in tabanında bilinen bir isim değildi ve karizmatik bir kişilikten yoksundu. Bu anlamda Hizmet’in tabanından gelmiş kişilere gösterilen saygıyı görmüyordu. Bu durum da Gülerce’yi farklı bir meşruiyet arayışına itmiş, bunu da Fethullah Gülen’e ölümüne bağlılıkta bulmuştu. Gülerce için ‘Hizmet’, Fethullah Gülen demekti ve onun dışında hiçbir değer tanımıyordu.
Gülerce, günlük konularla ilgili tartışmalarda bile Fethullah Gülen’i öne sürmekten çekinmez, çok sıkıştığında “Hocaefendi böyle istiyor” diye kestirip atardı. Oysa, Gülen’in gerçekten tartışılan konuyla ilgili tavrının ne olduğunu hiç kimse bilme şansına sahip değildi. Bu bakış açısı, bana göre hem itikadi açıdan hem de cemaatin prensipleri açısından problemliydi.
Gülerce için tek ölçü, “Hocaefendi’yi üzmemekti” ve zaman zaman konuşmalarında “Bu Hizmet, Hocaefendi’nin Hizmet’i. Onun emeklerini zayi etmeyelim” derdi. Bu tip bir konuşmayı Zaman’ın eski binasında, yemekhane katında da yapmıştı. Arkadaşlar arasında Hüseyin Gülerce’nin tavrı eleştirilse de yüksek sesle itiraz eden çıkmıyordu. Başı sonu belirsiz bir hoşgörü ve diyalog kavramının içine, kendi ilkesizliğini yerleştirmiş, bunu da bir politika olarak çalışanlara dayatıyordu.
Hüseyin Gülerce, böyle bir isimdi ama gazeteye gelişinin de bir nedeni vardı. Zaman yönetimi gelmekte olan 28 Şubat fırtınasını çok iyi görmüş ve gerilimi yükseltecek yayınlar yapabilecek bir isim yerine, durumu muhafaza edecek, düşük profilli bir ismi; Gülerce’yi uygun görmüşlerdi. Bu tercih yönetim açısından oldukça anlaşılabilir bir durumdu. Tabii bir de Gülerce’nin Milli Mücadeleci geçmişi vardı. Bu ekip, sağın Maocuları, İşçi Partisi ve Doğu Perinçek Grubu gibi algılanıyordu. Devletin pek çok noktasında Milli Mücadelecilikten gelmiş isim bulunuyordu. Gazete yönetimi, Hüseyin Gülerce’nin bu bağlantılarını da, Zaman için kullanabileceğini düşünmüş olmalıydı.
Hüseyin Gülerce, Milli Mücadeleci tabandan geldiğini saklamıyor ve her hükümet kuruluşunda bunu ciddi bir şekilde hatırlıyordu! 1990’lar koalisyon hükümetlerinin birbiri ardına kurulduğu, görev aldığı yıllardı. Gülerce, her hükümet kuruluşunda Cemil Çiçek adını, olası bakan adayları arasına özenle yerleştirir, aksine bir haberin çıkmasına izin vermezdi.
MİLLİ GÜVENLİK AKADEMİSİ’NDEN ALBAYLAR
Cemaat o tarihlerde de siyasetçilerin gözdesiydi ve Zaman’da yayınlanan bir yazı, haber, isim emir gibi algılanırdı. Gülerce sayesinde Cemil Çiçek’in ismi bakanlar kurulu listesine girer, parti liderleri de bunu Cemaatin arzusu olarak görürlerdi. Gülerce’nin benim bildiğim kadarıyla devletle bağlantısı, Milli Mücadelecilerle teması hep Çiçek üzerinden yürümüştü. Daha sonra yaşayacağımız asker-Cemaat geriliminde, Gülerce’nin hiçbir yumuşatıcı etkisi olmamıştı. Hatta, Harp Akademileri’nde görev yapan bir grup eğitimci subayla bir araya gelmeyi bile, büyük başarı saymıştı.
Harp Akademileri bünyesinde Milli Güvenlik Akademisi de bulunuyordu ve bu akademide sivil bürokratlar ve gazeteciler de eğitim alıyordu. Daha sonra bu eğitim, Cengiz Çandar’ın bir yazısıyla gündeme gelecek ve oldukça tartışma yaratacaktı. Zaman’dan da bir grup gazeteci bu eğitimlere katılıyordu ve bu gazetecilerden bir tanesi üç albayı Hüseyin Gülerce’yle tanıştırmak istemişti. Bunun için mekanı da ben seçmiş, Swiss Otel’in roofunda bir akşam yemeği organize etmiştim.
Hüseyin Gülerce, o tarihlerde suya sabuna dokunmayan, hiç kimseyi rahatsız etmeyen bir gazete yapmak istiyordu. Bu muhabirlerin elini kolunu bağlıyor, gazete bu yüzden özel haber sıkıntısı çekiyordu. Gazetede en fazla yönetim sansürüne uğrayan da bendim. Özellikle, yaptığım yolsuzluk haberlerinin neredeyse hiçbiri gazeteye girmiyordu. Bu yüzden Hüseyin Gülerce bir gün beni odasına çağırmış ve “Türkiye’yi taş taş çalsalar bile, yolsuzluk haberi istemiyorum” demişti. Ben de, “Benim görevim haber yapmak. Ben haberi yaparım, yayınlayıp yayınlamamak sizin bileceğiniz iş” demiştim. Gülerce, bunun üzerine hiçbir tepki vermemiş, ben yine bildiğim şekilde haberler yapmaya devam etmiştim. Gülerce de bir müddet sonra gazetenin yönetiminden ayrılmış ve uzun yıllar devam edecek yazarlık serüvenine ağırlık vermişti.
(Bu yazı son kitabım, Bavul için kaleme alınmıştı. Üzerinde bazı değişiklikler yaparak kronos.news’te yayınlanmasının uygun olacağını düşündüm. Umarım yanılmamışımdır.)
MERAKLISINA NOTLAR
Her yayın organı gibi Zaman’ın da eleştirilecek ve övülecek pek çok yönü vardı. Cemaatin tarihi içinde özel bir yeri olan Zaman’ı yayınlayan Feza Gazetecilik kurumsal ilkelerinin ilk günden itibaren titizlikle uygulanması için gayret göstermişti. Bunlar içinde hiç şüphesiz en önemlilerinden bir tanesi, Feza Gazetecilik’in yayınlarında yakın akrabaların çalıştırılmaması kuralıydı.
Bu kural cemaatin pek çok kurumuyla birlikte Zaman, Aksiyon, CHA gibi Feza Gazetecilik bünyesinde yeralan medya kuruluşlarında istisnasız uygulandı. O kadar ki, daha sonra Zaman’ın genel yayın yönetmenliği görevine gelen Abdülhamit Bilici’nin eşi sırf bu nedenden dolayı işten çıkartılmıştı!
Gazete, yayın hayatı boyunca geçirdiği zor günlerin ardından 2002’den itibaren yükseliş trendine girmişti. Hizmet’in AKP iktidarıyla özdeşleştiği yıllarda Zaman, her istediğini yaptırabilecek bir güce ulaşmıştı. Buna rağmen hiçbir şekilde, akçalı işlere girmedi, yönelmedi. Devletten, belediyelerden alabileceği ihalelerle dolaylı yoldan finanse edilme yüzsüzlüğünü göstermedi. Bunun yerine, sahada ter dökerek abone kampanyalarıyla, varolan potansiyeli harekete geçirmeyi tercih etti.
Zaman’ın elindeki imkân başka gazetecilerin, başka gazete patronlarının elinde olsaydı neler olabileceğini Türkiye basınının tarihinde, çok sayıda örnekle görmek mümkün. Zaman, bu anlamda yüz akı bir performans sergiledi.
HOŞSEDA
*Johann Sebastian Bach-Ave Maria (Yo-Yo, Kathryn Stott)
*Fabrizio Paterlini-Soffia la notte
*Antonio Vivaldi-Concerto for 2 Cellos in G Minor, RV 531: I, Allegro
*Erik Satie-Gymnopedie No. 1
*Guoachino Rossini-La Gazza Ladra: Overture

Blogger tarafından desteklenmektedir.