Gerçek starların konumlarına yemin - Safvet Senih
“Hayır, hayır! Yıldızların mevkilerine / konumlarına yemin ederim ki, bilseniz, bu, büyük bir yemindir. O, elbette şerefli bir Kur’an’dır.” (Vâkıa Suresi, 56/ 75-77)
M. Fethullah Gülen Hocaefendi bu âyetteki yemin hususunda şöyle bir izah getiriyor: “Kur’an’da bu tür yeminler çoktur. Cenab-ı Hak bazen yıldızlara yemin ettiği gibi, bazen güneşe, aya ve bütün bir semaya yemin eder. Hatta bazen yerdeki nimetlerine de yemin eder; zeytine, incire ve Tur’a yemin bu türdendir. Bazen olur gündüze bazen de geceye yemin eder. Şüphesiz bu yeminlerin hepsinde onlarca sır ve onlarca hikmet gizlidir.
“Ve’n-necmi izâ hevâ” (Necm Suresi, 53/1) âyetinde kasem yıldıza yapılır. Bunu ‘O semaya doğru uruc edip yükselen veya kavsiyesini tamamlayıp geriye dönen yıldıza yemin olsun’ şeklinde anlamak mümkündür. Bu surede Efendimiz’in (S.A.S.) miracı anlatılması açısından açık muvafakat olduğu söylenebilir. Durum böyle olunca da, üzerine yemin edilen yıldız, tevcihlerden biri itibariyle bizzat Efendimizin (S.A.S.) kendisidir. Evet ‘O, evvela halktan Hakk’a uruc etmiş (yükselmiş), sonra da Hak’tan halka dönmüştür. (…)
“Yukarıda söylediğimiz gibi Kur’an-ı Kerim’de bu tür yeminler çoktur. İşte bu yeminlerden biri de yukarıdaki âyette sözü edilen yemindir ki, yıldızlar diyebileceğimiz nücûmun mevkilerine yemin edilmektedir. Öteden beri yıldızlara yapılan kasemle ilgili olarak hep şunlar söylenegelmiştir:
“Birincisi: Yıldızlar her devrin insanı için önemlidir. Zira insanla yıldızlar arasında daima bir münasebet olagelmiştir. Bu münasebetlerin en asgarisi ise, insanların yıldızlar vasıtasıyla yönlerini tayin etmelidir. Bir âyet bu hakikate parmak basmakta ve şöyle demektedir. “Bir de Allah bir kısım alâmetler yarattı. Onlar yıldızlarla da yollarını bulurlar.” (Nahl Suresi, 16/16) (…) İhtimal insanlarla yıldızlar arasındaki bu münasebete binâen Cenab-ı Hak yıldızların yerlerine yemin etmiştir. Zira yıldızlar belli yerlerde olmasalardı, insanların onlardan bu şekilde faydalanabilmeleri mümkün değildi. (…)
“Yedincisi: Yıldız tabiri ile umumiyet itibariyle Peygamberler kasdedilmektedir. Meselâ, Târık Suresindeki ‘en-Necmü’s-Sâkıp’ (karanlığı delen yıldız) katı kalbleri delen, kapalı kapıları açıp içine nüfuz eden yıldız… İşte bu yıldız Hz. Muhammed Aleyhisselam’dır. Her Nebi bir bakıma, kendi asrı için peygamberlik vazifesi itibariyle bir yıldız gibidir. Ve onlara tutunanlar saadet semâsına yükselirler; yükselirler ve Cenab-ı Hak ile münasebete geçerler. Allah (c.c.) yıldızların yerlerine kasem ederken, Hz. İbrahim, Hz. Nuh’un, Hz. Musa’nın ve diğer peygamberlerin göz kamaştıran mevkilerine ve Hz. Muhammed Aleyhisselamın muhteşem makamına da dikkati çeker. Bilhassa işarî tefsir açısından bu husus da oldukça mühimdir.
“Sekizincisi: Ayrıca, daha derine inerek bir başka noktaya da dikkatinizi çekmek istiyorum: “Kur’an-ı Kerim’in âyetlerine de ‘necm’ yani yıldız denir. Tefsirciler, ‘Âyetler necm necm inmiştir.’ derler. Kur’an âyetlerinin de kendilerine göre mevkileri vardır. Bir kere, ilm-i İlâhide Kur’an-ı Kerim’in mevkii tasavvurlar üstü büyüktür. Biz onda Kelâm Sıfatının gücünü, kuvvetini ve ihâtasını tam göremeyiz. Bu itibarla da Allah (c.c.) doğrudan doğruya ‘Mevâkii’n-Nücum’ (Yıldızların mevkileri) ile kendi Kelâm sıfatı içindeki Kur’an’ın yerine kasem etmiştir. Evet bu bakımdan yıldızların yerine yemin etmekle “Kâf Ve’l-Kur’an’l-Mecîd’ (Kâf… Şerefli Kur’an’a yemin olsun)’un farkı yoktur ki, bu da ‘O şanlı Kur’an’a kasem olsun ki,’ demek gibidir. Ayrıca Levh-i Mahfuz’da da Kur’an’ın bir yeri vardır. Çünkü Kur’an, Kadir Gecesine kadar Levh-i Mahfuz’daydı. Ona ancak nazarı oraya ulaşanlar muttali olabiliyordu. Buna göre, ‘Mevâkii’n-Nücum’ Cenab-ı Hakkın irade ve kudretiyle meydana gelen ve kainat kitabının şerhi, izahı olan Kur’an-ı Kerim’in necimlerinin mevkileri demektir. Demek oluyor ki, Kur’an da ayrı bir yıldızlar kümesi sayılıyor. Hem de kâinattaki yıldızları izah eden bir yıldızlar kümesi. Evet kâinatla Kur’an arasında bu şekilde bir benzerlik ve bütünlük var. Diğer taraftan ‘Kadir gecesi Kur’an’ı (Levh-i Mahfuz’dan) dünya semasına indirdik’ (97/1) buyuruluyor ki, esasen böylece Levh-i Mahfuza yemin edilmiş olur.” (M. Fethullah Gülen, Kur’an’dan İdrake Yansıyanlar)
Özet olarak: Mevakii’n-Nücum bir mânâ ile Cebrail Aleyhisselamın sinesidir.
“Bir yönüyle Efendimizin (S.A.S.) ve ümmetinin pâk sineleri olduğu da düşünülebilir.
“Allah’a iman eden Kur’an’ı her şey kabul eden her okunduğunda, Rabbinin, kendisine hitap ettiğini ruhunda duyan temiz vicdanlar da, Allah’ın kasem ettiği yerlerden olabilirler. Rabbim evvelkiler gibi, bizim sinelerimizi de öyle pâk eylesin. Kasem edilen sineler haline getirsin!
“Bütün bu ve bizim bilemediğimiz nice mânâlar içindir ki, Cenab-ı Hak, Yıldızların Mevkilerine kasem etmiştir. Ve bu kasemin hakikaten büyük bir kasem ve yemin olduğunu da yine Kendisi bildirmiştir.
“Biz, bilemediğimiz sırlara da en az bildiklerimiz kadar inanıyor ve ‘Bilseniz bu çok büyük bir yemindir’ ifadesini bütün vicdanımızla tasdik ediyoruz.”
Bu güzel hakikatları daha geniş ve daha iyi anlamak için “Kur’an’dan İdrake Yansıyanlar” kitabını çok iyi mütalaa etmemiz gerekiyor…
Bu Yayına Yorum Yapın