‘Canlarına kıydıkları onurlu insanlardan daha az ve kötü anılacaklar’ | Selahattin Sevi

12 Eylül 1980 darbesinin ardından işkence merkezi olarak adını duyuran Mamak Askeri Cezaevi’nin komutanı, emekli Albay Raci Tetik önceki gün 88 yaşında öldü.

12 Eylül cunta yönetimi tarafından ağabeyi Muzaffer Erdost ile birlikte gözaltına alınan ve Mamak Askeri Cezaevi’nde dövülerek öldürülen yayıncı İlhan Erdost’un eşi Gül Erdost, Raci Tetik’in ölümünün ardından Kronos‘un sorularını yanıtladı. Kızları Türküler ve Alaz’la birlikte zor ama onurlu bir yaşam mücadelesi veren Gül Erdost, Tetik için, “Bu kadar acının nedeni, sahibi cezasız kaldı, hatta devlet töreni ile uğurlandı, bundan da ötesi yıllarca devlet kurumlarında bakımı sağlandı, korundu. Bu durumda ne hissedilir?” sözleriyle içindeki burukluğu paylaşıyor. “İlhan’ı kaybettiğimiz ilk dönemlerde acımız adalet arayışımızın önüne geçmişti” diyen Erdost, “Şimdiki insan sevgileri, yaşamdaki duruşları ve yaklaşımları babalarının da övüneceği bir tabloda” ifadelerini kullanıyor.

Önceki gün, “Raci Tetik öldü” haberini aldığınızda neler hissettiniz, o anki duygularınız neydi?

Raci Tetik, İlhan’ın işkence ile öldürümü sonucu 5 yıl süren Mamak Askeri Cezaevi mahkeme sürecimizde hep oldu. Mamak kapısında bekleyen ailelere yapılan işkencelere tanıklıklarımızda, her ay yinelenen mahkeme celselerinde, salonlardaki baskılarda, askeri araçlarla götürüldüğümüz salonlara ulaşırken yanlarından geçtiğimiz koğuşlardan gelen feryatlarda da.
Bu durumda ne hissedilir?
Bu kadar acının nedeni, sahibi cezasız kaldı, hatta devlet töreni ile uğurlandı, bundan da ötesi yıllarca devlet kurumlarında bakımı sağlandı, korundu.
Bu durumda ne hissedilir?

Darbeci general Kenan Evren’den sonra işkenceci albay Tetik de uzun yaşadı ve hesap vermeden gitti? Ne söylemek istersiniz?

Yukarıda da söz ettiğim gibi cezasızlık insanda adalet duygusunu sorgulatıyor. Ama biz hep adalete inandık, hukuka güvendik ve güvenmeye de devam etmek istiyoruz. Adaletsizliklerin üzerinin örtbas edildiği, hakların çiğnendiği ortamların yaratılmasının önüne geçmek için çabalıyoruz. Sesi duyulmayanların sesi olmak için mücadele ediyoruz.
Belki onlar uzun bir ömür yaşadılar ama canlarına kıydıkları onurlu insanlardan daha az ve kötü bir şekilde anılacaklar tarihin ilerleyen süreçlerinde. Bundan başka tesellimiz yok üzgünüm ki şu an.

2010 referandumunda 15’inci madde kalktığında ve Raci Tetik ifade verdiğinde, “hesap da vereceğine dair” içinizde bir ümit belirdi mi? O süreci sizin gözünüzden öğrenebilir miyim?

Samimiyetine bir türlü gönülden inanmasanız da, insanda bir umut oluyor. İnsan hiç umutlanmadan yaşayabilir mi? Biz aile olarak hep iyinin peşinden koştuk. Umutlarımızın yeşermesi ve yeşil kalmasına da sonsuz çaba harcadık. Biz elimizden geleni yapalım, yaşananları tarihe not düşmek üzere bırakalım istedik. İlhan’ı kaybettiğimiz ilk dönemlerde acımız adalet arayışımızın önüne geçmişti. Nefes almak ve iki küçük çocuğumuzu acılardan olabildiğince uzak büyütmek öncelikli amacımızdı. Zaman içerisinde biraz daha da güçlenerek yola devam ettik. O zaman adaletin sağlanması için olanakları biraz daha fazla zorladık. Süreç olumsuz gidecekse de bu ortaya çıksın diye bekledik.

O dönemde ifade verirken Raci Tetik’in üstenç bir dil kullanması ve yüzleştiği kişilerle girdiği polemiklerdeki özgüven adaletin tecelli edeceği ile ilgili kuşku uyandırdı mı?

Çok üstenci ve özgüvenli bir dildi. Elbette bu güveni nerelerden, hangi dayanaklardan aldığı konusunda endişelerimiz oldu. Yani yukarıda söz ettiğim umudumuzun kırılmasına neden olan bir duruştu. Ki, bu durum bizim açımızdan çok beklenmedik de değildi. Bir yandan da kirli bir oyunun piyonunun kuyruğu dik tutmaya çalışan bir görüngüsüydü.

Siz eşinizle ilgili adalet mücadelesi verirken bir yandan da hukuksuzluğun sadece eşinizle sınırlı olmadığından yola çıkarak Toplumsal Bellek Platformu oluşturdunuz. Amacınız neydi, yol alabildiniz mi? Bugün neler yapıyor?

Toplumsal Bellek Platformu sözde bir yapılanma değil, bizim geniş ailemiz. Birbirimizi anladığımız, birbirimize inandığımız, dayanıştığımız ve iyileşmemize katkı sunan bir birliktelik.
Ortak acılar yaşamış aileler olarak, birlikte yine insan hakları ihlallerine karşı ses olmak, yol almak ve yara alan umutlarımızı beraber yeniden onarmak için çabalıyoruz. Umutlarımızı, hayata tutunduğumuz noktaları birbirimizin varlığı ile tazeliyoruz, güçlendiriyoruz. Öldürümlerin ortasında insanlığa dair inancımızı, güvenimizi birbirimizden aldığımız güç ile diri tutuyoruz.
İyi ki biraradayız… İyi ki…

Eşiniz 7 Kasım 1980’de işkence ile katledildi, Alaz henüz altı aylıktı, ama eşinizle ilgili gerçeği çocuklarınız çok sonra öğrendi. Bu nasıl oldu, neler hissettiler?

Türküler 2.5 yaşında, Alaz ise 6 aylıktı.
Çok zor günlerdi.
Yukarıda da söz ettiğim mahkeme süreci ve hak arama çabalarımız, çocukların büyümesi (Alaz’ın aguları, emeklemesi, diş çıkarması, Türküler’in baba özlemi ve beklentileri, çevre ile iletişiminin gelişmesi) zorlu süreçlerdi.
Çok dostumuzu kaybettik çevremizden.
Çok da dostumuz oldu tanımadıklarımız içerisinden. Var olan dostlarımızın bizleri hep kucaklaması… Halit Çelenk, Serpil ve Kaya Güvenç, Seyhan-Vahap Erdoğdu, Metin Demirtaş en önce sayacaklarımız.
Ama en önemlisi kayınbiraderim/ağabeyim, amcamız Muzaffer İlhan Erdost, İlhan’ın abla ve yeğenleri, benim ailem; annem-babam, kardeşlerim, eniştelerim bir vücut olduk ve zoru göğüslemeye çalıştık. Elbette İlhansız ne kadar becerebildiysek…
Çocukların İlhan’ın ölüm biçimi dışında hiçbir sorularını yanıtsız bırakmadık. Ancak bu zaman aldı. Çocukların insan sevgisini, insanlara olan güvenini etkilemesinden kaygılandığımız için bu vahşi ölüm biçimini söyleyemedik elbette. Daha büyük olduğu için 1 yıl sonra beklentisi tükendiğinde sorduğu soru üzerine önce Türküler’e trafik kazasında öldüğünü söyledik. Okuma–yazmaya başladığında biraz daha dikkatle seçtiğimiz şiirleri vb . okumalarına izin verdik. Türküler daha sonra olayı kreşteki bir arkadaşından öğrendi, bu da çözümü zor bir sürece soktu bizi aile olarak. Alaz ise okuma-yazma öğrendikten sonra evde bulduğu Tempo dergisinin kapağında “Kafasına dipçikle vurularak öldürülen İlhan Erdost” yazısını okuyup “Anneciğim, dipçik ne demek?” diye sorarak öğrendi babasının öldürümünün gerçek nedenini. Ancak başardık sanıyorum. Dediğim gibi öfke, kin ve nefret ile büyümelerini istemediğimiz için buna özen gösterdik. Şimdiki insan sevgileri, yaşamdaki duruşları ve yaklaşımları babalarının da övüneceği bir tabloda.

Eşiniz İlhan Erdost’un yokluğu ailenize nasıl yansıdı?

Yoksunluk, hele hele çocuklarına tapan ve ailesini önemseyen bir babayı-eşi kaybetmek çok zor. Hele de siyasi bir yanı varsa, bu bir öldürümse bu daha da zor.
Ama inandığınız yolda yürüme azminiz ve çevrenizdeki aile/eş/dost desteği, tüm zorluklarla başa çıkmanızda size güç veriyor. Birbirinize daha kenetlenmenizi sağlıyor. Yaşam gücünüzü artırıyor. Demokrasi ve adalet söyleminizi pekiştiriyor. Herşeyden önemlisi de hayatta alnınız dik olarak yürümenizi sağlıyor. Gidenlerin ve kalanların değerini ta içinizde hep hissetmenizi, o değer ve sevgi ile yaşarken o değeri ve sevgiyi de sürekli olarak yaşatmanızı öğretiyor…

İLHAN ERDOST’UN KIZI ALAZ ERDOST: KÖTÜ BİLİRDİK

Öte yandan İlhan Erdost’un kızı Alaz Erdost, Raci Tetik’in ölümünün ardından bir yazı kaleme aldı.

Alaz Erdost’un BirGün‘de yer alan ‘Babamızı 36 yaşında bizden alan ölmüş’ başlıklı yazısı ise şöyle:

“Babamın ölüm emrini veren ölmüş. (12 Eylül darbesinin işkencehanelerinden biri olan Mamak Askeri Cezaevi’nin Müdürü Raci Tetik’ten bahsediyorum. İsmini sadece burada tek bir sefer yazacağım.) Babamın annemle, dostlarıyla beraber söylediği türküler var. Seslerini kaydetmişler. Biz ablamla açar açar dinleriz. Dinler, babamızın sesini tanımaya çalışırız. Aralarından seçince sevinir, göz göze gelir, birbirimize gülümseriz. Hasret gideririz. Ablamın sesi güzeldir, benimki değil. Eşlik etse annemin sesine karışır. Yine de babamın sesini bastıramazlar. Ben uzaktan bakarım. Yüzümde bir gülümseme. Dördümüz bir arada, annem gülüyor. Ablamla babam sarılınca saçlarındaki lüleler birbirine karışıyor.

Ben babamı hiç görmedim. Sesini teypten seçtim. Yüzünü fotoğraftan sevdim. Kollarında bir fotoğrafım da yok. Ablamın ise 2-3 tane var. Çünkü babamızı Mamak Askeri Cezaevi’nde öldürdüler. Döverek. Bunun sebebi olanlardan biri ölmüş. Döven erlerden biri, babamı öldürdükten sonra, yargılama bitmeye yakın şöyle bir ifade vermiş: ‘Savcılıkta ve mahkeme huzurunda yargı organlarına aydınlatıcı bir beyanda bulunamadım. Vicdanen rahat değilim. Şimdiye kadar olayı kesin hatlarıyla anlatmamanın sebebi, o zamanki cezaevi görevlilerinin halen Mamak Cezaevi’nde bulunmasıydı. Komutanların karşısında kendimi müdafaa etmeme imkân yoktu. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde bir emir komuta zinciri vardır. Emirsiz hiçbir iş yapılmaz.’

Bu emri veren kişi ise bugün öldü. Yine aynı yargılama sürecinde şahit olarak dinlenmiş kendisi. Mamak Askeri Ceza ve Tutukevi müdürü bulunduğunu, disiplinsiz hareketlere mani olmak için iç nizamiyede ilk işlemler yapıldıktan sonra yaşlılar, kadınlar, çocuklar ve hastalar hariç olmak üzere gözetim altına alınanlara belden aşağıya kaba yerlerine ve avuçlarına birer ikişer cop vurulmasını emrettiğini, amacının disiplini sağlamak olduğunu söylemiş.

Kendisine şahit olarak başvurulan kişinin eşi, yıllar önce şöyle bir açıklama yapmıştı. Ben bu cümleleri, babamın söylediği türküleri dinlediğim gibi yine yeniden okurum. Ezberlerim: ‘Biz yıllardır ayrıyız zaten. Peygamber gibi adamdır benim eşim. Sadece askeri bir disiplin. Sabah sporu gibi falan. Esas işkenceyi gören bizdik, onlar değil. Onlar tabii ki işkence gördük diyecekler. ‘Çok iyiydik mi’ diyecekler? Asıl işkenceyi gören bizdik. 32 senedir, bu işin sıkıntısını çekiyoruz. Sadece bir görev yaptı bu adam. Elindeki talimata göre görev yapmış, hiçbir zaman da talimatın dışına çıkmamıştır. Onu tanıyanlara sorun, bakın bakalım nasıl bir asker? Türk ordusunda kaç tane vardır onun gibi.’

Bu cümleleri ezber eden bizler, tüm yaşananlara rağmen işkenceye ve hak ihlallerine karşı durmaya devam edeceğiz. Bizim yaşadıklarımızı başka eşler, kardeşler, çocuklar, sevenler yaşamasın diye. Bize bunu yaşatanın ölüm haberini aldık bugün uyandığımızda. İsmini burada tekrar yazmayacağım. Çünkü bir ismi yok bizim için. Bizde kalmayan ismi, geleceğe de kalmayacak.

Bize kalan, onlarca kitap var. Uzaklardan gelen binlerce selam var. Babamın adını taşıyan parklar, yeni doğan çocuklar, adını yaşatanlar var. Okuyup anlayanlar, anlayıp öğretenler var. Onlarca kardeş, yüzlerce dost, bir sürü arkadaş var. Ablamın saçlarındaki lüleler, annemin hüznündeki aşk var. Aşkını, acısını hasretini yazdığı sayfalarca şiir var.

Bilsem,
Sevgiyle bakan gözlerini söndüreceklerini
Bilsem kahpece pusuya düşüreceklerini
Bilsem sapasağlam yiğidimi paramparça soğuk taş üzerinde son kez öptüreceklerini
Bilebilseydim kudurmuşçasına seni öldüreceklerini
Gitme! derdim
Gitme, güzelliğini doyasıya seyredeyim
Gitme, dudaklarından dökülen türküleri bir daha dinleyeyim
Gitme derdim, gitme yerine ben öleyim (Gül Erdost)
Bugün babamızı 36 yaşında bizden alan ölmüş.
Askeri törenle gömülecekmiş.
Kötü bilirdik.



SELAHATTİN SEVİ
Kaynak: SELAHATTİN SEVİ – kronos news https://kronos23.news/tr/gul-erdost-canlarina-kiydiklari-onurlu-insanlardan-daha-az-ve-kotu-anilacaklar/

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.